Amerikan emperyalizmine yön veren dolar milyarderleri şebekesinin bütün dünyayı kasıtlı olarak derin istikrarsızlığa sürükleyen soygun, salgın ve savaş politikalarına isyanda yeni bir aşamaya geldik. Sömürülmeden özgür ve eşit yaşamak isteyen işçiler, emekçiler, bağımsız yaşamak isteyen ülke halkları artık sıkıştırıldıkları duvar dibinde kalmayı reddediyor. Emperyalizmle ve kapitalizmle boy ölçüşmeye yöneliyor, bu devrimci cesaretin gerektirdiği fedakârlıkları da göze alıyorlar.
Türkiye de yavaş yavaş bütün dünyayı saran bu sürecin dışında kalmayacak. Yönetenlerin eskisi gibi yönetemediği, yönetilen kitlelerin artık eskisi gibi yaşamak istemediği bu ortam eninde sonunda mantıksal sonuçlarına evrilecek.
İflasa doğru
AKP’nin vurguncu politikası Türkiye halkını işsizliğe, pahalılığa ve yoksulluğa mahkûm etti. Yıllarca emperyalizmin dayattığı dış borç düşük kur politikası ve özelleştirmelerle tarımı ve sanayiyi çökerten, rantiyeci finans kapitali durmadan zenginleştirerek Türkiye’yi üretimsizliğe sürükleyen AKP, artık çarkları çeviremeyince, bu kez “düşük faiz-yüksek kur, daha da ucuz işçilik ve ucuzlayan varlıklar politikası”yla yabancı sermayeyi ülkeye çekeceğini ve Türkiye’yi üretim merkezi yapacağını ilan etti.
Sözüm ona yeni modelini daha uygulama fırsatı bulamadan dövizi patlatan finans kapitalle uzlaşarak daha da yeni olduğunu iddia ettiği “kur korumalı TL” sistemine geçti.
Pahalılığı artık katlanılamaz boyutlara ulaştıran sürdürülmesi imkânsız bu ucube sistemin özünü Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati AKP’nin 4-5 Haziran 2022’de yapılan Kızılcahamam kampındaki sunumunda şöyle açıkladı: “Kur korumalı TL’ye geçerek bir yandan doları frenledik. Diğer yandan üretimi ve büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar.”
İşçiler, şehir ve köy emekçileri, emekliler, esnaf, sade vatandaşlar için hayatı gıda, ulaşım, enerji, kira başta olmak üzere her alanda dayanılmaz hâle getiren bu politikanın bunaltıcı etkilerini azaltmak üzere AKP yönetimi, memur ve memur emeklilerinin maaş ek göstergesini 600 puan arttıracağını, artışın Ocak 2023’te yürürlüğe gireceğini vadetti. Ücret ve maaşlara zam isteyen halkın feryadına ise Temmuz 2022’de verilecek enflasyon farkını işaret etmekle yetindi. Konut kiralarına bir yıllığına yüzde 25’lik tavan getirdi.
Çok geç ve çok az. Derde deva olmaz. İflasa gidiyoruz. Döviz de tekrar fırladı. Zengin sınıfa, finans kapitale, bankalara ve holdinglere, vurgunculara dokunmadan çıkış yok.
Suriye’ye harekât
Erdoğan, PKK/PYD’nin saldırılarını önlemek üzere Türkiye’nin Suriye’ye yeni bir sınır dışı harekât düzenleyeceğini açıkladı.
Kuşkusuz Türkiye Amerikan emperyalizminin vurucu güç olarak kullandığı terör çetelerine karşı mücadele hakkına sahiptir. Ne var ki, Suriye’ye Suriye devletinin isteği, onayı ve izni olmadan harekât düzenlemek, topraklarını emperyalizmin gerici ve bölücü istilasından kurtarmak için on bir yıldır savaşan bu ülkedeki karmaşık durumu daha da kötüleştirecektir. Türkiye, Suriye devleti ile derhâl barışmalı ve anlaşmalıdır.
Terör çeteleri Kürt halkının yüksek çıkarlarına ihanet ederek Amerikan ordusunun emrinde Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ı bölüp parçalamaya çalışıyor. Amaç emperyalizmin oyunlarını boşa çıkarmak ise, hedef terörü bitirmek ise, bu ülkelerle yakın ve dürüst işbirliği vazgeçilmezdir. Suriye’nin müttefikleri olan İran ve Rusya’nın hep vurguladığı gibi, Türkiye ile Suriye arasındaki Adana Mutabakatı hem Suriye’nin hem Türkiye’nin güvenlik kaygılarını karşılayacak niteliktedir.
AKP, emperyalizmin emrinde yıllarca Suriye’nin yıkımına hizmet etti. Bu yıkımın Türkiye’ye verdiği çok yönlü ağır zararlar bir bir ortaya çıkınca, AKP politikasını kısmen değiştirmek zorunda kaldı. Türkiye, Suriye’nin bağımsızlığına, egemenliğine, toprak bütünlüğüne saygılı olduğunu hep vurguluyor. Öyleyse, askerî harekât dahil Suriye’de yapılacak her eylemde önce Suriye devletiyle anlaşmak gerekir. Aksine davranış, terörle mücadele adı altında Suriye’yle, İran’la, Rusya’yla karşı karşıya gelmek ve Amerika’nın ekmeğine yağ sürmek olur.
Suriye’nin zor durumundan faydalanarak Suriye’de kalıcı olmaya çalışmak, Suriye topraklarına göz dikmek, selden kütük kapmaya çalışmaktır. Bu küçük fırsatçı politikanın sadece Suriye’ye ve bölge ülkelerine değil, bizzat Türkiye’ye ağır zararlar vereceği açıktır. Suriye’yi bölen, Türkiye’yi de böler.
Gezi düşmanlığı
Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi Gezi’nin dokuzuncu yıl dönümünde Erdoğan, Gezi direnişçilerine yine en üst perdeden hakaret etti. “Bunlar eşkıya, bunlar terörist, bunlar çürük, bunlar sürtük” dedi.
Milyonlarca işçinin emekçinin katıldığı demokratik bir eyleme kara çalınamaz. Gezi, anayasal ve yasal haklarını kullanan halkın ayağa kalkmasıdır. Gezi, Amerikan emperyalizminin emrinde gericilik, vurgunculuk ve savaş politikasına, istibdada ve bölücülüğe dur demektir. Gezi, bağımsız bütün vatana, laik demokratik sosyal hukuk cumhuriyetine sahip çıkmaktır.
Gezi’ye hakaret, ulusal demokratik güçlere hakaret etmektir.
Gün, Amerikan emperyalizmine, NATO’ya ve uzantılarına karşı bütün ulusal demokratik güçleri bir araya getirme, Gezici kitleleri ve Gezici olmayan kitleleri ulusal, halkçı, toplumcu temelde birleştirme günüdür.
Toplumcu değişim
Tıpkı dünyanın bütününde olduğu gibi, Türkiye’de de yeni döneme giriyoruz. Türkiye halkı, ulusal demokratik güçler, AKP yönetiminin de, sözüm ona AKP karşıtı sarı teslimiyetçi muhalefetin de dar çıkarları esas alan bencil politikalarını bir kenara itecek. Sınıfsal ve ulusal mücadeleyi birleştiren, cumhuriyetimizi bağımsızlık, bütünlük, laiklik, özgürlük, kardeşlik, toplumculuk temelinde yeniden ayağa kaldıran büyük politikaları hayata geçirecek. Değişim vakti geliyor.