NURDAN BÜRÜNGÜZ
Kapitalizmde yoksullukla mücadele statükocu bir anlayışla yürütülüyor. Ayrıca yoksulluk yönetilebildiği sürece hem ekonomik, hem de politik olarak çok işlevsel. Yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın diğer kapitalist ülkelerine baktığımızda, seçim dönemlerinde yürütülen kampanyalarda yoksullara yönelik vaatlerin ön plana çıktığını görürüz ve bu vaatler toplumlarda karşılık da buluyor. Yoksulluğun ağırlığı altında ezilen kitleler yüklerini hafifletecek ekonomi politikalarına ilişkin söylemlere yüzünü dönüyor. Örneğin yakın zamanda Brezilya’da yapılan seçimlerde sosyal demokrat Lula’ya seçimi kazandıran yoksullukla mücadele planıydı.[1]
Avrupa’da ise son dikkati çeken aşırı sağcıların yükselişi oldu. Örneğin Fransa’da seçimlerde ikinci tura kalan Le Pen’in vaatlerinde halkı rahatlatacak ekonomik politikalar öne çıkıyordu.[2] Yani halklar hayat koşulları zorlaştığında ideolojik tutumlarını bir kenara bırakıp sağdan sola ya da soldan sağa kayan tercihler yapabiliyor. Avrupa’daki sağcı yükselişin kaynağında göçmen karşıtı söylemlerin etkili olduğu da ifade ediliyor ancak bu da yine ekonomik daralmanın yarattığı sürecin sorumluluğunun göçmenlere yıkılması ile ilgili. Türkiye’deki süreç de buna çok benzer.[3]
Pandemi öncesinden başlayarak yaşanan ve gittikçe derinleşen ekonomik daralmanın gölgesinde seçimlere doğru gidiyoruz. Bu nedenle ekonomik politika vaatlerinin belirleyici olacağı bir dönemdeyiz.
Türkiye yoksullarının siyasetteki önemli rolü
21 yıldır Türkiye’yi yöneten AKP uyguladığı neoliberal politikalar sonucunda yoksulluğu yaygınlaştırdı. Yoksulluğu yaygınlaştırması bir yana, temel yurttaşlık hakkı olan sosyal güvenlik anlayışı yerine “sadaka kültürü”ne dayalı sosyal yardım anlayışını getirerek yoksulları kendine daha çok bağımlı hâle getirdi. Onların büyük bölümünün oyunu toplayarak iktidarını sürdürdü. Eğitim, sağlık, barınma, istihdam, sosyal güvenlik ve adalet alanında çokça sosyal sorun var. Yapısal bir sorun olarak yoksulluk doğası itibarıyla bütün bu meselelerin önüne geçtiği için, insan yaşamında öncelikli hâle geliyor. Dolayısıyla günü kurtarmak üzerine kurulu bir anlayış sürdürülebilirliğin anahtarı oluveriyor. Daha basit bir ifadeyle aç olan vatandaşın önce karnını doyurmak yani günlük gıda ihtiyacını karşılamak, kış geldiğinde ısınmasına destek olmak, çok cüzi miktarlarda olsa da nakdi yardım sağlamak bir taraftan diğer sosyal sorunları perdelerken diğer taraftan da bu yardımlardan faydalanan yoksul kitlelerin yardımlara bağımlı bir yaşam sürmelerine neden oluyor.
Kamu kaynaklarıyla seçim çalışması
2022 yılının Temmuz ayında Cumhurbaşkanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne Ulusal Ziyaret Programı konulu bir karar gönderdi. Bu resmî yazının içerisinde “…hane ziyareti esnasında Sayın Cumhurbaşkanımızın mesajını içeren mektubu ve sosyal yardımların tanıtımına ilişkin broşürler ziyaret edilen hanelere dağıtılacaktır” ibaresi yer alıyordu. Cumhurbaşkanının mesajını içeren mektupta ise her ne kadar AKP adı geçmese de “… 21 yıldır hizmet ve memleket aşkıyla çalışıyoruz”, “… 2002’den bu zamana kadar sizlerin isteklerini, ihtiyaçlarını, önerilerini dinledik” ifadeleri yer alıyor. Bu ifadeler doğrudan AKP’yi işaret etmektedir. Bu nedenle ulusal ziyaret programı AKP’nin seçim çalışması anlamına geliyor. Üstelik bu, kamu kaynaklarının kullanıldığı ve bizzat devletin memurlarının istemeseler de yapmak zorunda kaldıkları bir seçim çalışmasına dönüşmüş durumda.
Diğer taraftan AKP’nin kendi web sitesinde yayınladığı Aralık ayı bülteninde Erdoğan’ın Türkiye Aile Desteği kapsamında 2,5 milyon vatandaşa 3.2 milyar lira ödeneceğini; doğalgaz yardımlarının 2022 yılı kış dönemi ilk grup ödemesinin ve elektrik desteğinden yararlanan 3 milyon hanenin 666 milyon lira tutarındaki ödemesinin yapılacağını duyurduğu belirtiliyor. Yine sosyal yardımlar kapsamında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından 1 milyar 876 milyon liralık evde bakım yardımı ödemelerinin yatırılmaya başlandığı; sosyal ve ekonomik destekten yararlanan ihtiyaç sahibi ailelerin hesaplarına Kasım ayında toplam 356 milyon 906 bin 974 lira yatırıldığı yazıyor. Bülten incelendiğinde buna benzer birçok bilgi görmek mümkün.[4]
Elbette bu sosyal yardımlar yoksullar için çok anlamlı çünkü ihtiyaç içindeler, amiyane tabirle bu yardımlara muhtaçlar. Ancak bu yardım ilişkisinin yarattığı hiyerarşide insanların nesneleşmesi insan hakları açısından çok problemli. Çünkü bu en basit ifadeyle “kula kulluk edilen”, insanlık onurunun hiçe sayıldığı bir ilişki yaratıyor ve bu şekilde yoksulluk istismar ediliyor. Yoksullardan bu yardımlar karşılığında beklenen ise oylarını vermeleri. Literatürde klientalizm olarak adlandırılan bu ilişki günümüz siyasetinin özünü teşkil ediyor. Yoksulları siyasi erk sahiplerine bağımlı duruma getiren bu yardım sistemi yerine, temel yurttaşlık hakkı olan ve toplumun tümünü kapsayacak bir sosyal güvenlik sistemi geliştirilmelidir.
Diğer taraftan Partili Cumhurbaşkanlığı açısından düşündüğümüzde devletin tüm kurumları AKP’nin bir organı hâline gelmiş durumda. Aslında aynı anlama gelmeyen devlet ve hükûmet kavramının eşitlendiği bir denklem oluşturuldu. Otokrasiyi doğuran bu denklem toplumdaki diğer bütün dengeleri bozsa da, yoksullarla ilişkisi AKP’nin ayakta kalmasını kolaylaştırdı.
AKP’nin karşısında ise muhalefet partileri içerisindeki en geniş toplumsal tabana sahip CHP 3 Aralık 2022’de gerçekleştirdiği “İkinci Yüzyıla Çağrı” buluşmasında ekonomi politikalarını sundu. CHP Yoksulluk ve Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo “CHP iktidarının ilk hedefi yoksulluğu kökten bitirmek olacak” dedi ve yoksullara yönelik politika hedeflerini sıraladı ve mevcut sosyal yardım sistemini eleştirerek Aile Destekleri Sigortası Kurumu sayesinde daha nitelikli bir sistem oluşturacaklarını ifade etti.[5] Sosyal yardım musluklarını açan ve devletin kaynaklarını kendi seçim çalışmasına yarar sağlayacak biçimde kullanan AKP karşısında CHP’nin eli zayıf görünse de politika önerileri yoksul kitlelerde karşılık bulabilir. Fakat yoksulluk yardımlarla değil, yoksulların iş ve insanca ücret sahibi olmasıyla, sendikal ve politik örgütlenmesiyle, bizzat iktidar olmasıyla çözülür.
Yoksulluğun gölgesinde seçimlere giderken
Türkiye’de nüfusun önemli bir kısmı yaşamını borçla döndürüyor. TÜİK’in 2021 yılı verilerine göre konut alımı ve konut masrafları dışında borç veya taksit ödemesi olanların oranı bir önceki yıla göre 5,4 puan artarak yüzde 63,7 oldu. “Nüfusun yüzde 6,6’sına bu ödemeler yük getirmezken yüzde 23’üne çok yük getirdi. Hanelerin yüzde 60,8’i evden uzakta bir haftalık tatil masraflarını, yüzde 38,3’ü iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek masrafını, yüzde 33,4’ü beklenmedik harcamaları, yüzde 20,5’i evin ısınma ihtiyacını, yüzde 62,9’u eskimiş mobilyaların yenilenmesini ekonomik olarak karşılayamadığını beyan etti.”[6] Bununla birlikte Disk-Ar araştırmalarına göre geniş tanımlı işsiz sayısı 7,6 milyon oldu[7] ve çalışabilir durumdaki 64,7 milyon kişinin sadece 21,8 milyonu kayıtlı ve tam zamanlı işlerde çalışıyor.[8] 2022 yılının verilerini henüz bilmiyoruz ancak enflasyonun zirve yaptığı göz önünde bulundurulunca bu yılın 2021 yılına çok fark atacağı anlaşılıyor.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının 2021 yılı faaliyet raporuna göre ise nakdi yardımlar tüm yardımlar içinde yüzde 94’lük bir payı oluşturuyor. Sosyal yardımların GSYH içindeki payı yüzde 1,74 ve 2021 yılı içinde 5 milyon 903 bin 515 hane sosyal yardımlardan faydalandı. Bu hanelerin yaklaşık 2,4 milyonu düzenli olarak bu yardımlardan faydalanıyor, başka bir deyişle yardımlarla yaşıyor.[9] Tüm bu verilere baktığımızda Türkiye nüfusunun önemli bir kısmının yoksul olduğu açık ve hiç azımsanmayacak bir kesim ise yardıma bağımlı şekilde muhtaç bırakılmış durumda. Bu nedenle seçimlere kadar olan süreçte partilerin seçimlere ilişkin söylemlerinde ekonomik politika vaatleri önemli bir yer tutacaktır.
Seçimleri kim kazanacak?
Türkiye muhtemelen son 20 yılın en kritik seçim sürecine giriyor. Önceki seçimlere nazaran daha da öngörülemez olabilir.
Ancak AKP’nin Gezi’den beri güç kaybettiği ve artık yönetemez bir noktaya geldiği açıktır.
Öte yandan “zamanların en iyisi, zamanların en kötüsü”[10] olarak niteleyebileceğimiz bu dönem çeşitli zorluklarla birlikte önemli bir potansiyeli de içinde barındırıyor. Bu potansiyelin açığa çıkması emekçi yoksulların bir arada durması ve sınıf siyasetinin birer öznesi olarak siyasete aktif katılımlarıyla mümkün olabilir.
Toplumcu ekonomik politikalara ilişkin talepler yükseldiğinde mutlaka siyasette karşılık bulacaktır. Devletin emekçilerin yararına ekonomiye müdahalesinin; adaletsiz gelir dağılımına çözüm sunan bir anlayışın; toplumun çoğunluğunu gözeten adaletli bir vergi politikasının toplumda karşılık bulmaması mümkün değil. Ancak seçimlere ilişkin tercihlerin, kötünün iyisini seçmenin ötesine geçmesini umarak, toplumun birer üyesi olarak kaderimizin kendi ellerimizde, kendi mücadelemizde olduğu bilinciyle hareket etmemiz gerektiğini de not edelim.
[1] BirGün (30.09.2022), Lula’ya desteğin nedeni yoksullukla mücadele, https://www.birgun.net/haber/lula-ya-destegin-nedeni-yoksullukla-mucadele-404491
[2] Diken (21.04.2022), Fransa seçimleri: İki adayın vaatleri neler? https://www.diken.com.tr/fransa-secimleri-iki-adayin-vaatleri-neler/
[3] Detaylı bilgi için bkz: Fatma Şenden Zırhlı, Ekonomik Krizin Faturası Sığınmacılara mı Çıkarıldı? Toplumcu Kurtuluş Sayı 2
[4] AKP Türkiye Bülteni, Yıl: 20, Sayı 171, Aralık 2022, https://www.akparti.org.tr/media/391054/aralik-2022_web.pdf
[5] CHP, İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması, 3 Aralık 2022, https://chp.org.tr/yayin/kinci-yuzyila-cagri-bulusmasi/Open
[6] TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2021, https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Gelir-ve-Yasam-Kosullari-Arastirmasi-2021-45581#
[7] Disk-Ar, İşsizlik Raporları, 12.12.2022, Geniş tanımlı işsiz sayısı 7,6 milyon! https://arastirma.disk.org.tr/?p=9557
[8] Disk-Ar, İşsizlik ve İstihdamın Görünümü Raporu, 2022 III. Çeyrek,
[9] Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Şubat 2022, 2021 Yılı Faaliyet Raporu, https://www.aile.gov.tr/media/100242_2021-yili-faaliyet-raporu.pdf
[10] Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikâyesi isimli kitabından alınmıştır.