Dergimizin geçen sayısında zenginleri daha da zengin yapan sisteme değinmiş, Ekonomist dergisinin Aralık 2023’te yayımladığı Türkiye’nin en zenginleri listesindeki zenginlerin servetlerinin kaynağını incelemiş, servetleri her geçen gün katlanan zenginlerin temel işçi hakları ve sendikal haklar konusundaki tutumlarını aktarmıştık.
Türkiye’nin en zenginleri servetlerini işçileri sömürerek, onların ürettiği artı değere el koyarak sağlıyor. Geçen yazımızda Zenginler listesinin ilk iki sırasında yer alan ve en çok bilinen kapitalist aileleri olan Sabancı ve Koç ailelerinin işçi haklarına yönelik ihlallerini konu almıştık.
Bu yazıda da Türkiye’nin zenginlerinin işçi ve sendika hakları ihlallerini ele almaya devam edeceğiz. İlk ele alacağımız sermaye grubu Ekonomist dergisinin listesinde sekizinci sıradaki Ülker ailesi. Ülker grubundan sonra ise listenin on üçüncü sırasında olan Zorlu ailesi var. Bu yazımızda bu iki sermaye grubunun işçilere, sendikalara yönelik baskılarını ele alacağız. Bu iki sermeye grubunun işçi haklarını baskılayarak nasıl servetlerine servet kattıklarını göreceğiz.
Önce Ülker ailesi ile başlayalım. Yıldız Holding bünyesindeki Ülker grubunda bugüne kadar birçok işçi hakkı ihlali basında yer aldı. İşçilerin uzun saatler çalıştırılması ve hak ettiği ücretleri alamamaları ihlallerin başında geliyor. Haklarını elde etmek ve alın terine sahip çıkmak isteyen işçiler her yerde olduğu gibi Ülker grubunda da bir araya gelip örgütleniyorlar. Ancak işçilerin örgütlendikleri sendika mücadeleci olmayan bir sarı sendika: Öz Gıda-İş. Bu gelişmeler sendikal dünyanın içinde olanlara yabancı değil. Ancak yakın zamanda bütün bunların ötesinde bir gelişmeyle karşılaşıyoruz. Ülker grubu işçi sınıfına en büyük zararı kendi eliyle büyüttüğü Öz Gıda-İş sendikası aracılığıyla veriyor. Bunu nasıl yapıyor? Sendika için hazırlanan bir belgesel ile yapıyor. Ülker grubu başkanı Murat Ülker de bu belgeselde konuşuyor. Murat Ülker, Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş’in hazırladığı bu belgeselde Ülker işçilerinin sendikal hak aramaları ve direnişleri için “felaket ve cinnet” ifadelerini kullanıyor. Yani patron katıldığı işçi toplantısında işçi aldığı ücretle geçinememesi nedeniyle hakkını aramaya kalkarsa “Cinnet geçiriyor” diyebiliyor. Buna da kimse bir şey demiyor.
Daha da açarsak Murat Ülker, Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş’in hazırladığı belgeselde işçilerin mücadelelerini “bir cinnet hâli” olarak tanımlıyordu. Yani hakları için mücadele eden, alın terinin peşine düşen işçilerin açıkça susmalarını, patron ne verirse razı olmalarını istiyordu. Murat Ülker şirkette yaşanan işten atmaları ise “yanlışları ayıklamak” olarak tanımlıyordu. Ne kadar da naifçe bir tavır. Yine aynı şekilde kibarca işçilere hakkınızı aramayın, biz size ne verirsek razı olun, hakkınızı ararsanız “yanlışları ayıklarız”, yani “hakkını arayanı, hak hukuk diyeni işten atarız” diyordu. Üstelik bunu da bir sendikanın belgeselinde söylüyordu.
İşte Ülker ailesinin servetine servet eklemesi bu şekilde oluyor. İşçilerin emeğine ve alın terine el konuluyor.
Ülker grubunda çalışan işçiler de sendikalı olsalar da, daha mücadeleci bir zemin yaratmayı başaracaklar, patronun davet edilip işçilere hakaret ettiği, işçi direnişlerine cinnet hâli dediği toplantılardan, asıl işçi direnişlerini yok edenlerin cinnet hâlinde olduğunun söylendiği toplantılar düzenleyeceklerdir.
Bu yazımızda ele alacağımız bir diğer sermaye grubu Zorlu. Zorlu grubunu Türkiye Vestel ile tanıyor. Buna ek olarak İstanbulluların aklına Karayollarına ait Levent’teki arazi geliyor. Vestel de yıllardır işçiler sendikalı olmasın, hakkını almasın, sömürü düzeni devam etsin diye her türlü baskıyla sendikalaşmayı engelleyerek servetine servet kattı.
Zorlu Grubu Ekonomist dergisinin açıkladığı listenin on üçüncü sırasında yer alıyor. Zorlu Holding bünyesindeki Vestel’i emek tarafından, işçinin evreninden anlatan işçiler, baskı bezdirme ile şirketin eski işçilerden tazminatsız şekilde ‘kurtulup’ yerine daha düşük ücretlere yeni işçiler çalıştırdığını anlatıyor.
Zorlu grubu, Türkiye’de ve şimdilerde dünyada tekstilden metale ve gıdaya birçok sektörde faaliyet gösteriyor. Ancak faaliyet gösterdiği alanlarda sektör ve ülke fark etmeksizin hiç sendika sokmamakla, sendikalı işçi çalıştırmamakla biliniyor. Zorlu ailesi tam bir sendika karşıtı. Ancak, yine de bu kötü çalışma koşullarına, baskılara, yıldırmalara, tehditlere baş eğmeyen işçiler, Manisa’daki Vestel fabrikasında yıllar yıllar sonra sendikalaşmayı, örgütlü olmayı başardılar. Bütün baskılara karşı birlik olmayı başardılar. Bu birliği daha da ilerletecekler, daha da mücadeleci bir gelenek yaratacaklar.
İşçilerin hak mücadelelerini bastıran Ülker ve Zorlu grubuna bugünkü despotik yönetim de destek çıkıyor. İşçilerin örgütlenmelerine yönelik engellerle dolu İş Kanunu, Sendikalar ve Toplu Sözleşme Kanunu despotik yönetimin eseri. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu koşullarda iktidar, geçim koşulları zorlaşan işçiye, işsize, emekliye, öğrenciye para yok diyor. Hükûmet vergiyi, işçiden, dar gelirliden ve çalışanlardan topluyor. Oysa yıllardır yukarıda değindiğimiz gibi işçilerin emeklerine el koyan patronlar servetlerine servet katıyor. İşte bu zor koşullarda hükûmet zenginlere servet vergisi getirmelidir.
Yıllardır işçilerin sırtından kazandıkları ile servetlerine servet katan gruplara getirilecek servet vergisi bugünkü sorunların bir bölümünü çözecektir. Hükûmet eğer insanca bir yaşam isteyen emekliye “Hazine’de para yok” diyorsa yüzünü zenginlerin servetine çevirmelidir. Orada hem işçilerin, hem emeklilerin, hem işsizlerin insanca yaşayacağı kadar para var. Ekonominin iyi olduğu dönemlerde yeteri kadar sömüren servet sahiplerinin varlıkları bugün kötü giden ekonomiyi biz nebze de olsa düze çıkarabilir. Elbette ki bunun da ancak mücadele ile sağlanacağının bilinci ile hareket etmek gerekiyor.