FATMA ŞENDEN ZIRHLI
Avrupa Birliğini oluşturan ülkelerin hükûmetlerinin çoğunluğu, ABD’nin güdümünde, onun emperyalist savaş politikalarına tam destek veriyor. Bu hükûmetlerin Avrupa Parlamentosunda yer alan temsilcilerinin çoğunluğu savaş politikalarını var gücüyle destekliyor. 2024 Haziran ayında yapılan son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde dengelerde bazı değişiklikler oldu. Avrupa Parlamentosu seçimleri, merkez sağdaki muhafazakâr hıristiyan demokratların çoğunluğu elde etmesi, aşırı sağ faşist ırkçı eğilimler gösteren partilerin oylarını yükseltmesiyle sonuçlandı.
Almanya üzerinden örnek verecek olursak, ırkçı-“ulusal” parti AfD oylarını artırarak yüzde 15,9 oranla ikinci oldu. Yine Almanya’nın Hristiyan Demokrat ve Hristiyan Sosyal Birlik partileri yüzde 30 oy alarak birinci parti oldu. Yeşiller partisi ise yüzde 20’den yüzde 11,9’a düşerek çok büyük oy kaybına uğradı.
Almanya’dan Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılan sol partilerden Die Linke’nin 2021’de aldığı yüzde 4,9’luk oyu yüzde 2,7’ye düştü. Buna karşı Die Linke’den ayrılan ve Avrupa Parlamentosu seçimlerine ilk defa katılan Sahra Wagenknecht’in partisi BSW yüzde 6,2 oy aldı.

“Sağda” ve “solda”ki bu ciddi oy değişimleri neyin göstergesi
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ibrenin “sağa” kayması birkaç boyutta değerlendirilebilir. Sonuçları tahlil etmeden yalnızca rakamlardan “sağın” zaferle çıktığı çıkarsaması yapılabilir. Ancak, birincisi aşırı sağa ve faşizme kayma ve aynı zamanda Almanya örneğinde olduğu gibi Yeşillerin büyük bir oy kaybına uğraması birlikte değerlendirilmelidir.
Yeşillerin ABD’nin Avrupa’daki uzantısı ve en savaş çığırtkanı partisi olduğunu biliyoruz. Yeşillerin oy kaybına uğraması ile başlayan ve hükûmetin düşmesine kadar giden süreç, Almanya’da halkın artık “mevcut” sisteme güveninin kalmamasının, ondan “kaçış”ın bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Bu durum, bir bakıma Almanya özelinde Yeşillerin “sol”da olmadığının halk tarafından da görüldüğü anlamına gelir.
Ne de olsa halk, Yeşillere güya “sol”da olduğu için oy vermiş, onu iktidar yapmıştı. Ancak Yeşiller’in maskesi artık düştü ve halk ABD emperyalizminin politikalarını uygulayanlara artık geçit vermek istemiyor. Bir yandan, sağduyulu bir şekilde ABD’nin ve NATO’nun yayılmacılığına alet olanlardan uzaklaşmak istiyor. Ancak bu defa da -en azından halkın bir kesimi- “ulusal” çıkarları savunuyor görünen aşırı sağa, faşizme savruluyor.
Yeşiller yerini AfD’ye mi bırakıyor
Almanya 23 Şubat 2025 tarihinde genel seçimlere gidiyor. Önceki koalisyon hükûmetinin çizgisini, sayıca Sosyal Demokrat Parti SPD’nin çoğunlukta olduğu, ABD yanlısı politikaların uygulayıcısı ortağı Yeşiller partisi ile ondan hiç de geri kalmayan ve silah lobicilerini barındıran öbür ortağı Hür Demokrat Parti belirlediler. Bu çizgiyi Ukrayna’ya her türlü desteğin sağlanması oluşturdu. Bütçeden savaş harcamalarına aktarılan payın artırılması ve sosyal harcamaların kısılması neticesinde halk giderek yoksullaştı.
Almanya’da aşırı sağa kayma olarak değerlendirilen gelişmelerin en büyük nedeni, koalisyon hükûmetinin, uyguladığı politikalar neticesinde ülkeyi içine düşürdüğü bu durumdur. Bu politikaların sonucunda koalisyon partileri gerek 2024 yılında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde gerekse peş peşe yapılan Eyalet seçimlerinde oy kaybına uğradı. Bu gelişmeler özellikle AfD’ye yaradı. Toplumun özellikle şoven duygularını istismar eden AfD’nin vaatleri arasında, göçmenlerin ülkelerine “kitlesel” şekilde geri gönderilmesi var. Bu tür vaatlere, Rusya ile enerji konusunda yeniden işbirliğine gidileceği vaadi eklendi. Ancak, örneğin Sahra Wagenknecht’in partisi BSW bu argümanları savunduğunda, Rusya yanlısı vatan haini olmakla damgalanıyor. Halk, AfD’nin doğru seçenek olmadığını görecektir. Çünkü burada belirleyici olan ABD emperyalizmi ile tutulan yol olacaktır. Şimdiden ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump’ın kabinesinde yer alan Elon Musk’ın açık şekilde AfD’yi desteklemesinden, ABD’nin “Yeşiller olmadı, AfD ile deneyelim” formülüne geçtiğini görmek mümkün.
Aşırı sağ ve faşizm ulusal taleplere cevap olamaz
Aşırı sağ ve faşizm halk için seçenek olamaz. Aşırı sağ ve faşistler “ulusal” değerlerin ardına sığınıyorlar, Avrupa Birliğine göçe neden olan politikaları gizliyor ve halktaki hoşnutsuzluktan yararlanıyorlar. Aslında antiemperyalizm, vatanseverlik, sosyal hakların ve emek eksenli politikaların uygulanması şeklinde genel çerçevede ele alabileceğimiz ulusal değerler, aşırı sağ ve faşistler tarafından istismar ediliyor. Bu partiler, söylemlerine kırıntı düzeyinde “antiemperyalizm” katsalar da, esas olarak halkın ulusal duygularını göçmenlere karşı düşmanlığa yönelterek ve körükleyerek yol alıyor.
Avrupa Parlamentosu seçimleri, ABD’nin kışkırtmasıyla boyutlanan ve Rusya’nın Ukrayna’ya özel operasyon düzenlediği 2022’den sonra gerçekleşen ilk Avrupa Parlamentosu seçimleriydi. Ukrayna savaşı AB ülkelerine bir turnusol kağıdı gibi etkide bulunuyor. Özellikle Almanya’da sosyal demokratlarla ve liberallerle birlikte iktidarda olan Yeşiller partisi buna iyi bir örnek. Yeşiller iktidara gelirken çevrecilik ve insan hakları savunusu gibi değerleri öne çıkararak “sol” bir görünüm vermeye çalıştılar. Ama Ukrayna savaşı, savaşa bütçeden ayrılan paylar, askerî teçhizatın Ukrayna’ya gönderilmesi vs. Yeşillerin ABD’nin Avrupa’daki uzantısından, NATO politikalarının uygulayıcısından başka bir şey olmadığını ortaya koydu.
Die Linke’den BSW’ye kayma neyin göstergesi
Solda özellikle Avrupa Parlamentosu seçimlerinde daha önce almış olduğu oyları neredeyse yarı yarıya kaybeden Die Linke’den BSW’ye kayma neyin göstergesi olarak değerlendirilmelidir? Yine Almanya örneği üzerinden gidecek olursak Alman partisi Die Linke’den bu kopuş, her ülkede örneğine rastladığımız, solun/sosyalistlerin Ukrayna savaşı bölünmesinin bir sonucu. Antiemperyalist bir çizgiyi koruyamayan, Yeşillerin ABD ve NATO yanlısı savaş politikaları konusunda açık bir tutum alamayan Die Linke o süreçten bugüne eridi.
“Ulusal” olarak nitelendirilen değerlere kayışı solun/sosyalistlerin de değerlendirmesi gerekir. Bu değerler emperyalizme bir tepkidir, halkın gerçek temsilcileri olan sosyalistlerin barış konusunda, göçmen sorunu gibi sorunlar konusunda daha yaratıcı yollarla örgütlenmesi ve halkı kucaklaması gerekir. Ayrıca, “aşırı sağ yükseliyor” söyleminin de, gelmekte olanı perdelemek, solun/sosyalistlerin yükselişini engellemek üzere sürekli gündemde tutulan bir söylem olduğunu görmek gerekir. Emperyalizmin dünya ölçeğinde pervasızlığı ve saldırganlığı göz önünde bulundurulursa antiemperyalist güçleri her bir ülkede ulusal çapta birleştirmek bugün solun/sosyalistlerin en öncelikli hedeflerinden biri olmalıdır. Bu anlamda, “ulusal” olarak değerlendirilen değerler kesinlikle sola aittir. Bu değerler, ulusal kurtuluş savaşlarında halkların emperyalist boyunduruktan kurtuluşunun değerleridir. Aşırı sağ ve faşizm bu değerleri ancak iktidara gelmek için kullanır ve ABD politikalarına hizmet eder. Ulusal değerleri savunan halklara, antiemperyalizm anlamında, vatanseverlik anlamında, yani gerçek anlamda ulusal değerlerin ancak sosyalist solda olduğunu göstermek sosyalistlerin önünde duran büyük bir görevdir. Aksi durumda, Avrupa’da bu değerleri istismar eden faşizmin şu andaki durumdan farksız şekilde halkları yine ABD ve NATO emperyalizminin kuyusuna sürüklemesi tehlikesi ile karşı karşıyayız.