2024’ün bitmesiyle birlikte 21. yüzyılın ilk çeyreği tamamlandı. 2025 yılı ikinci çeyreğin başlangıcını oluşturuyor.
2000-2024 dönemine topluca bakınca, dünya işçi sınıflarının, şehir ve köy emekçilerinin, bir bütün olarak insanlığın 1989-1991 kapitalist karşıdevrimleriyle yitirdikleri mevzileri adım adım kazanmakta olduğunu söyleyebiliriz.
Özünde sermaye ile emek, kapitalist sınıf ile işçi sınıfı arasındaki karşıtlıkla belirlenen günümüz dünyası, uluslararası ilişkiler sistemine çok merkezli/kutuplu bir yapı olarak yansımaya başladı. Bu yapı, bir yanda emperyalizm, bir yanda emperyalizmin küresel saldırısına karşı mücadele içinde şekillenmekte olan antiemperyalist blok olmak üzere iki merkezli/kutuplu bir dünyaya evriliyor. Amerikan emperyalizminin tek merkezli/kutuplu dünya hayali çöktü. Rusya ve Çin ile ezilen dünya halklarının mücadelesi emperyalist savaş blokuna karşı dengeleyici güç olarak yükseldi.
Egemenlerin gücü
Buna karşılık, emperyalist savaş blokunda yer alan kapitalist ülkelerin hepsinde iktidar tekelci kapitalistlerin elinde. Kendi işçi sınıflarını ve emekçi halklarını çok uzun süredir düpedüz köleleştirdikleri ve sistemli olarak daha da yoksullaştırdıkları hâlde, iktidarda kalmayı hâlâ beceriyorlar. Emperyalizmin ekonomi, ordu, siyaset, ideoloji, kültür ve medya alanındaki gücü dünya çapında gözü dönmüş bir saldırganlığa hâlâ imkân veriyor.
Amerika, Avrupa Birliğini, İngiltere’yi, Japonya’yı ve Kanada’yı peşine takarak NATO eliyle Ukrayna’da Rusya’ya karşı savaşı nükleer bir felaketi kışkırtmayı bile seçenek sayan acımasızlıkla sürdürüyor. Bütün dünya halklarına, sayısız devlete, Birleşmiş Milletler Sözleşmesine, uluslararası mahkemelere meydan okuyarak İsrail eliyle Filistin’de soykırım yapıyor, Lübnan’ı tarumar ediyor. Ülkemizin dinci-şovenist çevrelerini ve Suriye El Kaidesini kullanarak Suriye ulusal hükûmetini yıkmayı başardı. Çin’i Tayvan meselesini kışkırtarak tehdit ediyor. Ekonomik ve mali ambargolar, askerî politik yaptırımlar, ablukalar, yeni askerî paktlar, medya eliyle psikolojik savaş kampanyaları, terör çeteleri salma, darbe girişimleri ve sabotajlar yoluyla Kuzey Kore, Küba, Belarus, Venezuela, Yemen, İran, Irak, Rusya ve Çin’i çökertmeye çalışıyor.
Bizim gücümüz ve güçsüzlüğümüz
Söz konusu dönem boyunca emperyalizmin hedefinde yer alan ülkelerin halkları, bağımsızlıklarını ve varlıklarını korumak için kahramanca mücadele ettiler. Yukarıda belirttiğimiz gibi, dünya çapında emperyalizme karşı dengeleyici güç olmayı başardılar. Fakat bu dengenin henüz çok kırılgan olduğunu, kıran kırana mücadelede gelgitlerin yaşandığını görmeliyiz. Emperyalizme karşı mücadele eden dünya halklarının gücü şimdilik soykırımları, emperyalist savaşları, karşıdevrimleri her yerde önlemeye yetmiyor.
Evet, korku duvarı aşıldı. Evet, her ülkede halklar emperyalizme ve kapitalizme karşı ayağa kalkıyor, istibdadı ve köleliği kabul etmiyor, sömürü ve zulme karşı direniyor, insanca yaşamak için birleşiyor ve mücadele ediyor. Evet, tek tek ülkelerin halkları kendilerini savunma, saldırganlığa direnme cesaretini gösteriyor. Evet, direnen halklar arasında belli oranda dayanışma var. Fakat bu dayanışma, maalesef, her alanda eylemli dayanışma, emperyalizme ve kapitalizme karşı örgütlü birlik, enternasyonalizm düzeyinde değil. Direnen halkların bilincine, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz” ilkesi kazınmadı.
Rusya ve Çin
Şu anda emperyalist savaş blokuna karşı mücadelenin siyasal ve askerî öncülüğünü yapan Rusya’da işçi sınıfı ile kapitalist oligarşi arasında kendince bir denge politikası güden bonapartist yönetim, kapitalist oligarşinin desteğini kaybetmek korkusuyla kapitalist Batıyla köprüleri atmaya cesaret edemiyor. Rusya işçi sınıfının, komünist partilerin emperyalizme tam boy direniş çağrısını kabul etmiyor, elindeki savaş olanaklarının tümünü kullanmaktan kaçınıyor. İlan ettiği kırmızı çizgilerden geri adım atıyor, ödünler veriyor, örneğin Suriye’de yaptığı gibi emperyalizmin ve gericiliğin şantajlarına baş eğiyor, Filistin’de olduğu gibi soykırıma fiilen seyirci kalıyor. Emperyalist blok yöneticilerini akıl yoluna davet etmeyi çare sayıyor. Zamana oynuyor.
Şu anda emperyalist savaş blokuna karşı mücadelenin ekonomik öncülüğünü yapan Çin’de komünist parti yönetimi, işçi sınıfı ile kapitalist dolar milyarderleri şebekesi arasında Rusya’dakine benzer bir denge politikası güdüyor. Kapitalist sınıftan kopmak istemiyor, kapitalist Batıyla köprüleri atmaktan çekiniyor. Emperyalist elebaşıların şantajlarına baş eğiyor, ödünler veriyor, geri adım atıyor, Suriye’de yaptığı gibi karşıdevrime seyirci kalıyor. Filistin’de olduğu gibi, sömürgeci katliamı uzaktan izlemekle yetiniyor. Zamana oynuyor.
Gereğini yapacağız
Demek ki, emperyalizme ve uzantılarına karşı mücadelede işçi sınıfının önderliğine, bilimsel sosyalizmi kılavuz edinen komünist partilerin devrimci öncülüğüne, proletarya anlayışına, sosyalizmin gür sesine, kapitalizmden beklentisi kalmayan devrimci demokrasinin atılganlığına, yurtseverliği enternasyonalizmle birleştiren tutarlı devrimcilerin atılımına ihtiyacımız var. Emperyalist savaş blokuyla, işbirlikçi egemenlerle kurulan kırılgan dengeyi asla yeterli görmeyen ufku geniş halk güçlerine ihtiyacımız var. Emperyalist savaş blokuna karşı hem dünyada hem tek tek ülkelerde birleşik cepheye ihtiyacımız var. Sosyalist devrimlerin, ulusal demokratik devrimlerin yeni dizisine ihtiyacımız var.
Dünya işçi sınıfı, şehir ve köy emekçileri, büyük insanlık emperyalist-sömürgeci vahşetin kurbanı, feodal-kapitalist barbarlığın kölesi olmayı kabul etmeyecektir. Soğukkanlı bir durum değerlendirmesi yapacağız. Örgütleneceğiz ve örgütleyeceğiz. Emekçi kitlelerle ve aydınlarla birleşerek mücadele edeceğiz. Bütün dünyanın Godot’u bekler gibi beklediği, Amerikan emperyalizminin, ortaklarının ve işbirlikçilerinin yeni padişahı Donald Trump, Filistin’e, Çin’e, Rusya’ya, İran’a, Irak’a, Kanada’ya, Grönland’a, Panama’ya, Asya’ya, Afrika’ya, Avrupa’ya tehditler savura savura geliyor. Dünya halklarının yanıtı şimdiden bellidir: Yürü bre Trump, senin de çarkın kırılır, güvendiğin emperyalizm, o da bir gün devrilir.