IŞIN GÜLMEZ
SÖYLEŞİ: BELGİN KIRIK
Işın Gülmez ile kendisi romanı ve kadının edebiyattaki edebiyatın toplumdaki yeri üzerine söyleşimizi sizlere sunuyoruz.
İlk eğitimini edebiyat dışında alan Gülmez, çalışma hayatından edebiyata yönelen bir kadın. Sanki ne yapsa edebiyat onun peşini bırakmamış gibi. Ya da daha doğrusu ne yapsa edebiyattan kopamamış gibi. Ya da çok farklı yönlerde hatta bazen denizden uzaklaşan bir akarsuyun sonunda denize kavuşması gibi. Kendi sözlerine başvurursak “ilmek ilmek özgürleşmek” arzusunun Işın Gülmez’e yön vermesi söz konusu.
Haydi Işın Gülmez’i biraz daha yakından tanıyalım.
Kendinizden bahseder misiniz? Her yazarın neden yazdığı kendisine özgüdür. Siz neden yazıyorsunuz?
24 Ekim 1988, Üsküdar doğumluyum. İstanbul Aydın Üniversitesi Turist Rehberliği bölümünden mezunum. Beş yıl havacılık sektöründe çalıştım. Evliyim. İlgi alanım edebiyat olduğu için Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü okuyorum. Son sınıftayım. Şiir okumayı, özellikle yazmayı çok seviyorum. İki adet kolektif kitapta iki öyküm yayımlandı.
Sanat aşığıyım. Bir insan olarak kendimi en iyi ifade edebildiğim alan kesinlikle sanat. Bir kadın olarak ise varlığımı en iyi ortaya çıkartabileceğim alan yine sanat.
Yazmak; benim bütün duyularıma karakterlerim üzerinden yer verebilme şeklim. Sayfalar dolusu hayatlarında tüm duyguları yaşamak ve yaşatmak… İlmek ilmek özgürleşmek. Satırlar arasında tanıdık hislerle karşılaşmak. Bana bütünüyle bunları sunduğu için yazıyorum. Özümü ve varlığımı tekrar tekrar sorgulayarak bulmak için…
İlk romanınız “Sırnaşık Sarmaşık”ı yazma serüveninizi bizlerle paylaşır mısınız?
Yazmaya karşı ilgimi nasıl daha profesyonelce yürütebilirim diye birkaç sene önce araştırmalara başlamıştım. Erbulak Evi yazarlık okulu ile yolum kesişti. İki yıl boyunca çok değerli yazar/öğretmenlerden ders aldım. Üçüncü yıl bireysel kitabım için çalışmalara başladım. Sırnaşık Sarmaşık böyle başladı. Aldığım eğitimlerin, öğrendiğim tekniklerin kitabın ilerlemesi sürecinde çok yardımı dokundu. Elbette ki zorlandığım, uykusuz kaldığım sancılı süreçler oldu ama bunlar olmadan bir eser ortaya koymak imkânsız. Psikolojik bir eser yaratmaya çalıştığım ve en önemlisi baş karakteri bilinçaltına yolculuk eden bir kadın olduğu için benim için önemi fazlasıyla büyük.
Kadının toplumda özgür, eşit bir birey olarak yerini alma mücadelesi sürüyor.
Siz de bu koşullarda yazarlık yolculuğuna çıkan bir edebiyatçı olarak, kadın olmanın romanlarınız üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?
Ataerkil toplumlarda kadın olarak sanatta bir adım önde olabilmek için bütün varlığınızla mücadele etmeniz gerekebiliyor. Ruhunuzdan ödün vermeksizin bunu başarmak çok zor. Hatta öyle ki kadın ruhunu bir kenara bırakın, kadın olarak bütün yaşantınızdan ödün vermeden sanat icra etmek maalesef ki madalyonun görünmeyen, bahsedilmeyen öteki yüzü. Bu sebeptendir ki birçok kadın ya yarı yolda kalmıştır ya da erkek sanatçıların veya yazarların altında ezilmiştir.
Bu dönemde, daha çok yeni bir yazar olarak bu düzenin biraz olsun değiştiğini ve değişeceğini, kadınların edebiyat dünyasında daha güçlü ayakta durabileceklerine inanıyorum. Ben, kadın olarak bu dünyada kalemimle varım.
Toplumsal krize sürüklenen Türkiye aynı zamanda büyük acılar yaşıyor. İçinde bulunduğumuz kriz acılarımızla daha da derinleşiyor. Ama her kriz aynı zamanda toplumsal ilerleme, kalkınma, özgürlük, eşitlik, kardeşlik çağrılarını da öne çıkartır. Bu anlamda sizce edebiyatçıların toplumsal ilerlemeye nasıl bir katkısı olabilir?
Kesinlikle bıkmadan usanmadan ‘yazarak’. Sanatın gücü de burada ortaya çıkmıyor mu zaten? Konuşulamayanları kalemle konuşmak, tartışılamayanları noktalama işaretleriyle vurgulamak, düşünmek hatta gerektiğinde düşündürmek ve harekete geçirmek…
Söyleşimize katıldığınız için çok teşekkürler.
Ben de teşekkür ederim.