SÖYLEŞİ: LEYLA TEMAMOĞULLARI

HAZIRLAYAN: SEDA ÖZYÜREKOĞLU BALCI

DEPREM SONRASI EĞİTİM DAYANIŞMASI: TOMRUKSUYU KOLEKTİFİ
Fotoğraflar: Tolga Nizar Temamoğulları

Yıllar içerisinde temelleri çürüyen eğitim sisteminin depremle çöktüğünü gördük. Önce ülke genelinde eğitime iki hafta ara verildi. Sonra deprem bölgesindeki illerde bu süre iki aya kadar uzadı. Üniversiteler de bu durumdan nasibini aldı. Deprem bölgesinden gelen vatandaşları öğrenci yurtlarına yerleştirme bahanesiyle üniversiteler kapatıldı.

Her gelenin temelinden bir tuğla alıp üstüne koyduğu çok işler yapıyormuş gibi göründüğü ama her seferinde eskisinden daha kötüye giden eğitim sistemi bu felakete dayanamadı. Bu sistemin herhangi bir krizin etkileriyle baş edecek, çözümün bir parçası olacak takati olmadığı gözler önüne serildi.

Fakat zamanın çarkları durmuyor. Hem de öyle ki iktidarın sınav takviminde en ufak bir erteleme dahi yapmaması, Türkiye genelinde eğitim sürerken deprem bölgesinde eğitime 2 ay ara vermesi, bölgedeki öğrenciler için zamanın çarklarını daha bir acımasız döndürüyor. Bu öğrenciler yaşadıkları travma sonrası stres bozukluğu koşullarında yaşıtlarından geri kalma gerçeği ile de mücadele etmeye zorlanıyor. Koşullar böyle olunca iş başa düşüyor. Depremden etkilenenler ve onlara yardıma koşan halk el birliği ile çocukların eğitimi için girişimlerde bulunuyor. Ne yazık ki bu girişimler de devlet olanaklarıyla desteklenmiyor. Gönüllülerin çabalarıyla sınırlı kalıyor. Hâlbuki iktidar atanamayan öğretmenleri görevlendirmek başta olmak üzere birçok alternatif yolla bu tür faaliyetleri kamu gücüyle birleştirip ihtiyacı olan herkese eğitim olanaklarını sunabilirdi.

Hatay Samandağ’da yaşayan arkadaşımız Leyla Temamoğulları deprem sonrası kurulan dayanışma kolektiflerinden biri olan Tomruksuyu Çocuk ve Genç Kolektifi çalışmaları hakkında emekli arkeoloji profesörü İsmail Gezgin ile Nisanda konuştu. Tomruksuyu Kolektifi bölgede çocukların ve gençlerin eğitim açığını kapatmak için çalışıyor.

Tomruksuyu Çocuk Obası, Tomruksuyu Çocuk Genç Kolektifinden bahseder misiniz?

Burası halkın dilinde Tomruksuyu Festival Alanı olarak geçiyor ama biz artık buraya Tomruksuyu Eğitim Alanı diyoruz. Burası koordinasyonumuzun yaptığı işlerden bir tanesi. Hâlihazırda yaklaşık 650 öğrencimiz ve 35 öğretmenimiz var. Gönüllü öğretmenler hepsi. Ana sınıfından lise son sınıfa kadar değişik yaşlarda ve sınıflarda öğrencilerimiz var. Ana sınıfında 72, özel eğitim sınıfında 40, ilk okulda yaklaşık 300, lise sınavına hazırlanan 100’ün üzerinde, yine üniversiteye hazırlanan 120 civarında öğrencilerimiz var. Dolayısıyla 600’ü geçen öğrenciye hem eğitim veriyoruz, hem müfredatı takip etmeye çalışıyoruz. Onların eksikliklerini tamamlamaya çalışıyoruz. Bir yandan sınava hazır olsunlar istiyoruz. Bu süreçte onlar olumsuzluklardan en az etkilensinler diye bütün arkadaşlarımla çaba harcıyoruz.

Ayrıca sizin de gördüğünüz gibi birçok olanak sağlamaya çalışıyoruz. Hatay Psikologlar Derneği ile birlikte çalışıyoruz. Onların gönderdiği üç psikolog her gün gelip bizim sorunlarımızı çözmeye çalışıyorlar. Bölge insanının sorunlarını çözmeye çalışıyorlar. Onun dışında bir sağlık sorunu veya hastalık durumu olduğunda hemen müdahale edebilelim diye 24 saat bizimle birlikte bir hekimimiz var. Onun ötesinde kütüphanemiz, sinema salonumuz var. Yani öğrencilerin sosyalleşmeleri ve farklı kanallardan bilgi edinmeleri için hangi alt yapı gerekiyorsa onları da oluşturmaya çalışıyoruz ve giderek her gün biraz daha büyüyoruz.

Tomruksuyu’na gelmeden önce nerede yaşıyordunuz, ne işle uğraşıyordunuz?

Ben Ege Üniversitesinde arkeoloji profesörüydüm. Emekli oldum. Datça’ya yerleştim. Datça’da yaşıyordum. Buraya gelmeden önce Datça’ya gelen depremzedeler ile ilgili birkaç haftalık çalışmamız olmuştu. Oradaki işleri kolaylaştırdıktan sonra bölgeye gelmek istedik.

Öğrencilerin eğitim süreçlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Öğrenme güçlüğü çekiyorlar mı ya da çalışma motivasyonları düşük mü?

Hepsi çok büyük bir travma içinde olmasına rağmen çalışma motivasyonları çok yüksek. Potansiyelleri çok yüksek. Onları toparlamaya çalışıyoruz. Müfredatı takip etmeye çalışıyoruz ama biraz geriden geliyor. Çünkü onlara eğitim verilmeyen iki ay var. Biz de burada iki aydır eksikleri tamamlamaya çalışıyoruz. Şu anda gayet iyi durumdalar. Çok hevesliler, çok ilgililer. Hiç okulu bu kadar çok seven öğrenciyi bir arada görmemiştim. Bu da bizi mutlu ediyor.

Bölgede yaşadığınız sıkıntılar nelerdi?

Yani bölgede artık çok sıkıntı yaşadığımızı söyleyemeyiz. Tabii ki başlangıçta bütün depremzedeler gibi biz de hem mekân hem de bazı yaşamsal olanaklara ulaşma konusunda sıkıntılar yaşadık. Çadırda kalıyoruz. Hepimiz zaman zaman su bulmakta ve diğer ihtiyaçları temin etmekte çok zorlandık ama bunların hepsinin üstesinden geldik, çünkü çocuklar çok önemliydi. Bölge insanının da çok desteğini gördük. Dışarıdan da çok yardım geldi. Yaptığımız işleri gören dünyanın dört bir tarafından destekçilerimiz var. Onlar biz ne istiyorsak neredeyse hepsini sağladılar. O konularda çok fazla sıkıntı çektiğimizi söyleyemem.

Burada o kadar büyük eğitim talebi var ki, o kadar çok sayıda çocuk var ki onların hepsini kabul edemedik. En çok bu konuda zorlandık. Mesela biz ilkokul açtığımızda bir ön kayıt alalım dedik. Birkaç tane öğrenci vardı başlangıçta ve bize 1.200 tane ön kayıt geldi. Tabii bu kadar öğrenciyi bir arada tutmak o kadar kolay bir şey değil ve biz ancak 300 tanesini kabul edebildik. Çünkü çadırda eğitim yapıyoruz ve öğretmen sıkıntımız var.

DEPREM SONRASI EĞİTİM DAYANIŞMASI: TOMRUKSUYU KOLEKTİFİ

En çok sıkıntı çektiğimiz konulardan bir tanesi öğretmen eksiği. 35 gönüllü öğretmenimiz bizimle birlikte hareket ediyor ama daha fazlasına ihtiyacımız var, gerçekten. Daha fazla gönüllü öğretmen bulmakta zorlanıyoruz. Çünkü dışarıdan öğretmen gelmesi biraz zor. Buradaki öğretmenlerin de çoğu depremzede olduğu için farklı şehirlere göç ettiler. Bu da öğretmen bulmamızı zorlaştırıyor. Ama bütün bu sorunların üstesinden geldik geleceğiz.

Deprem bölgelerindeki öğrencilerin mevcut şartlarda aynı sınava girmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Deprem olmasa da eşitlik içermeyen bir eğitim sistemimiz var, biliyorsunuz. Yani çok farklı derecelerde eğitim alan, Türkiye’nin dört bir yanındaki farklı olanaklar içerisindeki öğrencilerin aynı sınava girmesi hiçbir zaman eşitlik değil. Yani bir yanda derme çatma eğitim verebildiğimiz pek çok okullarda okuyan öğrenciler ile hakikaten iyi eğitim veren kurumlarda okuyan öğrencilerin aynı sınava girmesi zaten büyük bir adaletsizlik, eşitsizlik. Eğitimdeki eşitsizlik sınıfsal farklardan da kaynaklanıyor. Bu da uçurumu giderek derinleştiriyor.

Bütün bu eşitsizliklerin içinde bir de deprem oldu. Eşitsizlikler daha da artacak. Bu koşullarda sınav takviminin devam etmesini esefle kınıyorum, doğrusu. Bölgedeki çocukların zaten bir sürü stresi, kaygısı, travması varken bir de onların üzerine sınav yükünü bindirmek büyük bir adaletsizlik, büyük bir haksızlık gibi geliyor bana. Ama sistemi biz kurmadık. Şimdilik değiştiremiyoruz. Ne yazık ki müdahale edemiyoruz. O yüzden biz onların yükünü azaltmaya çalışıyoruz. Çünkü üniversite sınavı ya da lise sınavı, öğrencilerin üstlerinde zaten çok büyük bir ağırlık. Bir de bu koşullar altında daha da büyük bir ağırlık. Öğrencilerimiz de bu ağırlığın farkındalar ve üstesinden geleceklerini düşünüyorum. Hatta dereceye oynayan öğrencilerimiz var burada, sevinerek söylemek lazım.

Bunlar dışında sizin değinmek istediğiniz farklı sorunlarınız var mı?

En temel sorunumuz aslında güven problemi ve dayanışmanın bilinmemesi, dayanışma kültürümüzün olmaması. Bu yüzden yapılan yardımların ve gösterilen çabaların büyük bir bölümü boşa gidiyor. Bizim gerçekten ciddi olarak bir dayanışma kültürüne ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Yani sadece kılık kıyafet ya da birtakım şeyler göndermek yardımlaşma ve dayanışma anlamına gelmiyor, ne yazık ki. Hepimizin yaşadığımız her felakette elini taşın altına sokması lazım. Çünkü bir felaketler ülkesinde yaşıyoruz. Bu da bir gerçek. Depremler sürekli olacaktır, olmaya devam edecektir ve öyle görünüyor ki başka kentlerde de benzer olaylar yaşayacağız. Oralarda da bizi zorluklar bekleyecek. O yüzden bu dayanışma kültürünü oluşturmamız gerekiyor. Yani bunu sadaka kültüründen ayırıp gerçekten herkesin elini taşın altına sokabileceği, omuz omuza verebildiği, farklılıkların ve kültürel birtakım ayrımların etnik ya da dinsel ayrımların gözetilmediği bir dayanışmayı hayal ediyoruz. Onu kurmak zorundayız diye düşünüyorum.

DEPREM SONRASI EĞİTİM DAYANIŞMASI: TOMRUKSUYU KOLEKTİFİ
Paylaş