Geçen hafta Ocak ayı enflasyonu açıklanmış ve resmî verilere göre bile yalnızca bir ayda yüzde 5 düzeyinde yoksullaştığımız belli olmuştu. Şimdi de Şubat ayı toplantısını yapan Merkez Bankası MB yönetimi 2025 yıllık enflasyon tahminini yüzde 21’den yüzde 24’e yükseltti. MB, üç ay önce Kasım 2024 toplantısında 2025 enflasyon beklentisini zaten yüzde 14’ten yüzde 21’e yükseltmişti.
Görünen o ki MB yıllık tahminleri ekonomik gösterge olarak hiçbir değer taşımıyor. Yalnızca maaşları belirlerken dikkate alınıyor. Maaşlar belirlendikten hemen sonra da tahmin yükseltiliyor. Böylece emekliler, memurlar, asgari ücretliler, kamu ve özel sektör çalışanları bir kalemde topluca soyuluyor. Halkı resmen dolandırıyorlar. Bu hatayı telafi etmek için çalışanlara yapılan maaş zamlarının da güncellenmesi gerekmez mi? Hiç olmazsa emekliler ve kamuda çalışanların maaşları için “pardon yanılmışız” deyip otomatik olarak bir zam daha yapılması gerekmez mi?
AKP iktidarı ve sermaye sınıfı, sınıfsal ve kitlesel bir hareketle karşılaşmadığı için halkı yoksullaştırma harekâtına tam gaz devam ediyor. Halkı, köleliği kabul etme ya da insanca bir yaşam için mücadele etme kararına zorluyor.
ÇAYIRHAN İŞÇİSİ DİRENİŞE DEVAM DİYOR
İşletme hakkı devri yöntemiyle yeniden özelleştirme kapsamına alınan Çayırhan Termik Santrali kömür madeninde işçiler direnişe geçmiş, kendilerini madene kapatmış ve Ankara’ya yürüme kararı almışlardı. Bunun üzerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı işçilere konuyu yeniden ele alacaklarını bildirerek direnişlerini ertelemesini istemişti. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı da “kamuoyunda gündeme getirilen hususlar da dikkate alınarak ihaleye konu alanların gözden geçirilmesi ve çalışanların taleplerinin incelenerek değerlendirilmesi” amacıyla ihaleyi 4 Mart 2025’e ertelediğini duyurmuştu. İşçiler bu adımlar sonucunda görüşmelere devam etmek amacıyla direnişlerini erteleyerek tekrar çalışmaya başlamıştı.
İşçilerin iyi niyetli olarak verdiği sürenin sonuna gelinmesine rağmen bakanlık hiçbir adım atmayınca direniş tekrar başladı. Çayırhan işçisi Ankara’ya yürüyüş başlattı. Yürüyüşe Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay da katılarak destek oldu.
Çayırhan işçisinin direnişi Türkiye işçi sınıfına ve halkına örnek oluyor.
MUHALEFETİ DAĞITMA HAREKÂTI
Yerel seçimlerde aldığı yenilgiden sonra AKP, CHP Genel Başkanı Özel’in normalleşme stratejisi ile zaman kazanarak kendini toparladıktan sonra CHP’yi birbirine düşürme, itibarını bozma, karşısına rakip olarak çıkamaz duruma getirme amacıyla ardı ardına saldırılar gerçekleştirmeye başlamıştı. Uyduruk gerekçelerle açılan soruşturmaların ardı arkası kesilmedi. CHP’li İstanbul belediyelerini hedef alan yolsuzluk operasyonları yürüttü. İmamoğlu’nu hedefe koydu ve hakkında iki soruşturma açtı. Fakat İmamoğlu’nun savcılığa ifade verdiği gün Çağlayan Adalet Sarayı önündeki halk direnişi ile istediklerine ulaşamadı, İmamoğlu’nu mahkemeye bile sevk etmeden savcılıktan serbest bıraktı.
CHP yönetimi ve İmamoğlu, istibdat karşısında küçük de olsa bir zafer kazanmasına rağmen bunu köklü bir halk muhalefetine dönüştürmek yerine cumhurbaşkanlığı adayını belirleme tartışmalarına yöneldi. CHP yeniden iç tartışmalara gömüldü, birlik havası bozuldu.
Gereğini yapamamak
Bu sıralarda Trump’ın “Gazze’yi boşaltacağız” sözlerine karşı sessiz kalan, Filistin davasını Amerika ile iyi ilişkiler kurabilmek adına hasır altı eden Erdoğan’ı sıkıştırmak amacıyla CHP İstanbul İl Örgütü Galata Köprüsünde Filistin ile dayanışma mitingi yapacağını duyurdu. Valilik, daha önce iki kere Bilal Erdoğan’ın Filistin mitingleri için Galata Köprüsüne izin verdiği hâlde, CHP’ye izin vermedi. İl yönetimi ise miting için izin almadıklarını, bildirimde bulunduklarını belirterek eylemi gerçekleştirmekte ısrar etti. Ne var ki 9 Şubat Pazar günü yapılan eylem beklenildiği gibi etkili olmadı. Valilik yasağını ve ablukasını, İstanbul genelinden kalkacağı söylenen otobüslerin durdurulmasını aşacak örgütlü bir tavır sergilenemedi.
Toplumcu Kurtuluş Partisi 1920 TKP ve İlerici Gençler Derneği İGD dışında hiçbir çevre Filistin açıklamasına destek olmadı. Katılım beklenenin altında oldu.
AKP, bir yandan CHP’nin iç tartışmalara yönelmesinden, bir yandan da Filistin eyleminde halkı seferber edememelerinden cesaret alarak yeni ve daha kapsamlı bir saldırı dalgası başlatmaya cesaret etti.
İstibdadın hamlesi
İlk olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 4-5 Kasım 2023’te Kemal Kılıçdaroğlu’nun kaybettiği, CHP’nin 38. Kurultayı hakkındaki şaibe iddiaları dolayısıyla 10 Şubat günü soruşturma açtı. Soruşturmanın merkezinde kurultayda divan başkanlığı da yapan İmamoğlu’nun İBB olanaklarını da kullanarak çeşitli pazarlıklarla delegelerin oylarını etkilediği, oy satın aldığı iddiaları yer alıyor. Bu yöndeki iddialar kurultay yapıldığı tarihlerde de, yani bir yıl üç ay önce de gündeme gelmişti. Ama iktidar bugün harekete geçiyor. Bir yandan kurultay tartışmaları ile CHP’yi iyice iç tartışmalara boğuyor, diğer taraftan CHP ve İmamoğlu’nun itibarını sarsmak için yeni dosyalar hazırlıyor.
İktidarın ikinci hamlesi 11 Şubat sabahında geldi. İstanbul’da CHP’li dokuz ilçe belediyesini birden hedef alan sözüm ona bir terör soruşturması kapsamında Kartal ve Ataşehir belediye başkan yardımcıları ile Üsküdar, Sancaktepe, Fatih, Tuzla, Adalar, Şişli ve Beyoğlu belediye meclis üyelerinden oluşan dokuz seçilmiş kamu görevlisi ve bir sivil yurttaş gözaltına alındı. Kendisi Öcalan Meclise gelsin konuşsun diye uğraşan iktidar, CHP’yi “Kent Uzlaşısı” siyaseti nedeniyle terörle işbirliği yapmakla suçluyor. Savcılık gözaltına alınanların DEM Parti çevresinden ama DEM’i de aşacak şekilde HDK ile ilişkili olduklarını, DEM ve Kandil’e bağlı yayın organlarında çıkan haberlerine de dayanarak bu kişilerin doğrudan terörist olduğunu söylüyor. CHP’nin de bu ilişkilere bulaştığını iddia ediyor ve soruşturmayı genişleteceğiz, diyor.
Belediyelere yönelik terör soruşturması doğrudan İstanbul Büyükşehir Belediyesine ve İmamoğlu’na dönük terör soruşturmasının alt yapısını oluşturuyor. Daha önce CHP çevreleri İmamoğlu’na yönelik soruşturmalardan dolayı, İmamoğlu görevden alınsa bile İBB’nin CHP’den alınamayacağını, belediye meclisinden yine CHP’li birinin başkan olarak seçileceğini söylüyorlardı. Ama iktidar terör soruşturması üzerinden de gitmeye karar verdi ve onun alt yapısını oluşturmaya başladı. Eğer İmamoğlu hakkında terör soruşturması başlatılırsa İçişleri Bakanlığının, soruşturmanın nasıl sonuçlanacağını beklemeden, belediyeye doğrudan kayyum atama yetkisi var. AKP bu yolla kaybettiği İBB yönetimine el koymak üzere harekete geçmiş durumda.
CHP’nin tutumu
İmamoğlu bu hamleler karşısında panik havasında adaylığını dayatmaya başladı. Adaylık manevi zırhıyla kurtulacağını varsayıyor. Özel ise grup toplantısında bu operasyonları çok alt perdeden ele alarak konuştu. Oysa bu belediyeler ile birlikte toplamda CHP’nin kazandığı 26 İstanbul ilçe belediyesinin on birine soruşturma açılmış durumda. Savcılığın mantığına göre yürütülen terör soruşturmasının “kent uzlaşısına karar verenlere” doğru genişletilme olasılığı da var. CHP yönetimi, parti meclisi ve kent uzlaşısının yapıldığı şehirlerdeki belediye başkanları da soruşturma kapsamına alınabilir.
Bu koşullarda, Özel’in, sağlık sorunları yaşayan Bahçeli’ye Meclis kürsüsünden geçmiş olsun dileklerini iletmesi de dikkat çekici. Gelenek olduğu üzere telefonla arayıp geçmiş olsun dileklerini iletmek yerine bu adımı atması yumuşama siyasetini sürdürmek istediği yönünde yorumlanıyor. Bahçeli de hemen telefonla arayıp Özel’e teşekkür etmiş. Ama diğer yandan CHP yönetimini ve belediyelerini terör işbirlikçisi gösteren siyasetlerine tam gaz devam ediyorlar.
ADAY UZLAŞMAZLIĞI
Özgür Özel, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu CHP’nin aday belirleme sürecine ilişkin 9 Şubat Pazar günü toplantı yaptı. Toplantıda Mansur Yavaş aday belirlemek için erken olduğunu, ön seçimin de iki adayı birbiriyle mücadele ettirmek anlamına geleceğini söyleyerek “ben böyle bir şeye katılmam” demiş. Yine de ön seçimin 23 Martta yapılmasına karar verilmiş. Şu an için İmamoğlu dışında ön seçime girecek hiçbir aday yok.
Mansur Yavaş, ben CHP’liyim CHP’den ayrılmam, adaylıktan vazgeçmedim, çünkü bütün anketlerde birinci sıradayım, vakti geldiğinde anketlerde hâlâ birinci sırada olursam aday olurum, ikinci çıkarsam sorun yok desteklerim, demiş. İmamoğlu da Yavaş’a, günü geldiğinde anketlerde birinci sırada çıkarsanız ben de o zaman vazgeçerim adaylıktan, demiş.
Mansur Yavaş’ın ön seçimle ya da başka bir türlü CHP adayının belirlenmesini erken bulduğunu söylemesi, ön seçimin iki adayı birbirine rakip durumuna getireceği uyarısı gerçekçi. Diğer yandan da bütün kamuoyu anketlerinde birinci sırada çıkan Mansur Yavaş, İmamoğlu karşısında parti ön seçiminden çıkamayacağını görüyor. Adaylıktaki ısrarını da anketlerde her zaman birinci sırada çıkıyor olmasına dayandırıyor. İmamoğlu’nun DEM tabanında bir desteği olduğu kesin ama Karadeniz dahil diğer bütün bölgelerde Mansur Yavaş önde çıkıyor. Yavaş, muhafazakâr çevrelerin bir bölümünün desteğini alabiliyor.
İmamoğlu ise kendi savunmasını, başlatacağı halk hareketine dayandırmak yerine parti içi hesaplarla yerini sağlamlaştırmaya çalışıyor. Bu koşullarda İmamoğlu ve CHP’nin nefes almadan büyük mitinglerle halkı göreve çağırması gerekirken CHP yeniden iç tartışmalara çekilmiş oluyor.
Aday belirlemek için erken olduğunun ve yeterli bir hazırlığın yapılmadığının bir göstergesi de CHP adayına destek olması beklenen partilerin tepkilerinde görülüyor. İyi Parti ve Deva Partisi “Bizden de oy isteyeceksiniz herhâlde değil mi? Bize niye sormuyorsunuz peki?” diye sürece itiraz ediyorlar. İyi Parti “DEM’e soruyorsunuz bize niye sormuyorsunuz” diye çıkış yaptı. Bunlar etkili itirazlar. Şu aşamada İyi Parti ve diğer sağ parti tabanlarında Yavaş’ın desteği daha önde görülüyor.
Sonuç olarak Özel, İmamoğlu’nun erken ön seçim dayatmasını aşacak bir varlık gösteremedi, üstüne bir de iki adayın ortak yürüyeceği bir formülü geliştiremedi. Bu durumda cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP tabanlı iki aday ortaya çıkabilir. Cumhur İttifakı bunu bölünme olarak kullanıp “bir işi beceremediler” diye bol bol propaganda yapacaktır, CHP bu durumu halka anlatmakta zorlanacaktır. İki adayın yaratacağı gerilimler de cabası.
GAZZE İÇİN NİHAYET KONUŞTU
Trump’ın Gazze’yi boşaltma önerileriyle ilgili sessizliğini koruyan Erdoğan, nihayet konuştu. Trump açıklama yaptığından beri parti sözcüsü Ömer Çelik ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Trump’ın önerilerini reddeden açıklamalar yapmıştı ama Erdoğan yeni ABD yönetimi ile arasını bozmamak için sessizliğini koruyordu.
5 Şubat tarihinde Türkiye’ye resmî bir ziyarette bulunan Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier, Erdoğan ile ortak basın toplantısında açıkça “Filistinlileri, Gazze Şeridi’nden göç ettirmek veya sürgüne gönderme yönündeki öneriler, teklifler yaptığım bütün görüşmelerde büyük endişe ve korkuya neden oluyor. Bu tür öneriler uluslararası hukuk açısından kabul edilemez. Bundan sonra ABD yönetimiyle yapılacak görüşmeler için de önemli bir temel oluşturulması gerekir” diyerek Trump yönetiminin açıklamalarını eleştirdiği hâlde Erdoğan, Trump’ın açıklamalarına hiç değinmedi. Adeta böyle bir şey yaşanmamış gibi davrandı. Ama kendisine yönelen tepkilerin giderek artmasıyla köşeye sıkıştı ve Malezya ziyaretinde konuşmak zorunda kaldı. Trump’ın adını vermeden konuşan Erdoğan, siyonist danışmanlar tarafından ABD yönetiminin yanlış yönlendirildiğini ve dikkate dahi alınamayacak bir öneri yaptıklarını söyledi ve Gazze’nin boşaltılmasına karşı çıktı, yeni Nekbe (felaket) yaşatmayı hiçbir güç başaramaz, izin vermeyiz, dedi.
Erdoğan’ın açıklamasını Malezya’da yapmasının da özel bir yönü var. Çünkü Malezya, Filistin konusunda en tepkili ve hareketli ülkelerden biri oldu. Güney Afrika Cumhuriyetinin başını çektiği Filistin Dokuzlusuna girerek Türkiye’den daha ileri bir pozisyon aldı. Türkiye ise bu gruba girmeden, Güney Afrika’nın Lahey Adalet Divanında açtığı soykırım davasına müdahil oldu.
DEM HAMLESİ
İstibdat, muhalefeti dağıtma harekâtına ek olarak DEM’e de hamle yapıyor. DEM Partiden Van Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen ama mazbatası iptal edilen, daha sonra tekrar verilen Abdullah Zeydan, hakkında açılan davanın 11 Şubat 2025 tarihinde sonuçlanmasıyla 3 yıl 9 ay hüküm giydi. Zeydan’ın görevden alınması için yeterli koşul sağlanmış oldu. İktidar isterse Zeydan’ı görevden alıp Van Büyükşehir Belediyesi yönetimine de el koyabilir.
AKP, belediyelere kayyum atama ve başkanları tutuklama hamleleri ve tehditleriyle DEM’i döve döve Cumhur İttifakına katma yolunda ısrar ediyor. Bir yandan da açılım sürecini ve pazarlıkları düşük tempoda da olsa sürdürüyor. Pazarlıklar Suriye’deki gelişmelerle doğrudan bağlantılı ama orada ne olacağı da henüz belirsiz. Herkes Trump’ın kararını bekliyor. DEM ise “Öcalan tarihî çağrı yapacak” ya da “Çanakkale ruhuyla davranmamız lazım” gibi, belki de kendilerinin bile inanmadığı açıklamalarla yetiniyor.
ŞİRAZEDEN ÇIKINCA
Güçten düşen, iktidarını sürdürmek için gerekli oy desteğini yitirdiği ortaya çıkan AKP, muhalefeti dağıtmak, halkı korkutmak amacıyla şirazeden çıkmışçasına en ufak farklı sese bile saldırıyor. Politikacılar, belediyeler, gazeteciler, sanatçılar, menajerler ve en son falcılar…
Bahçeli’nin sağlık sorunları yaşayacağını ve bir seçim daha görmesinin zor olduğunu söyleyen astrolog yani yıldız falcısı Hilal Saraç, Bahçeli’ye ve cumhurbaşkanına hakaretten tutuklandı. Bahçeli hastaneye kaldırıldığında, yılbaşında Bahçeli’nin 2025’te hastalanacağını söylediği paylaşımını anımsatan Saraç yalan söylemekle de suçlanıyordu. Oysa MHP yönetimi Bahçeli’nin sağlık kontrolü için hastaneye gittiğini, sağlığının iyi olduğunu açıkladıktan bir gün sonra Bahçeli’nin kalp kapakçığının değiştiği açıklanmıştı. Ne dersek diyelim falcılara bile soruşturma açabilecek bir şirazeden çıkma söz konusu.
Başka bir örnek de Birgün gazetesine yapılan operasyon. Gazeteciler Uğur Koç, Berkant Gültekin ve gazetenin sorumlu yazı işleri müdürü Yaşar Gökdemir gözaltına alındı. Gerekçe ise, Sabah gazetesi haber koordinatörünün, ünlü İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’i makamında ziyaret etmesini haberleştirmek. Gazeteciler bu şekilde Gürlek’i hedef göstermiş oluyorlarmış. İyi ama Akın Gürlek ziyaretini Birgün’den önce Sabah ve haber koordinatörü kendi X hesabında zaten haberleştirmişti. Birgün bu haberlere dayanarak kendi haberini yapmıştı.
Akılla, hukukla, yasayla, kuralla açıklanacak bir durum değil.
DÜNYA GÜNDEMİ
Türkiye’deki gelişmelere bakıldığında artık sözün bittiği yerde olduğumuz görülüyor. Aynı durum dünya genelindeki durum için de ne yazık ki geçerli.
Trump yönetimi bütün uluslararası hukuku, kuralları, kaideleri, gelenek ve alışkanlıkları, vicdan ve iyi niyeti bir kenara atarak sömürgeci küstahlığıyla hareket ediyor. Yine de dünya gündemini ele alırken olabildiğince iyi gelişmelerden başlayarak devam edelim.
Rusya, Çin ve Kuzey Kore ilişkileri
Rusya, Çin ve Kore arasında iyi niyet duyguları ve dayanışma sürüyor. Çin Devlet Başkanı Şi Çinping, 9 Mayıs Zafer Günü 80. yıl kutlamalarına katılmak için Moskova’ya gidecek. Putin de karşılık olarak Çin Japon Savaşının bitiminin 80. yıldönümü nedeniyle kutlanan 3 Eylül Zafer Günü törenlerine katılmak için Çin’e gidecek. İkinci Dünya Savaşında işgale ve yıkıma uğrayan ve buna rağmen savaştan zaferle çıkmayı başaran iki ülkenin liderlerinin birbirlerinin zafer günlerine katılması aralarındaki dostluk bağının güçlenmesi anlamına geliyor.
Başka bir iyi haber Kuzey Kore’den. Devlet Başkanı Kim Yong Un verdiği demeçte “Rusya’nın bağımsızlık ve egemenlik mücadelesini desteklemeye devam edeceğiz” dedi. Emperyalizme karşı direniş cephesindeki bütün yalpalamalar ve aksaklıklara rağmen direniş ülkelerinin aralarındaki bağın artması, dayanışmanın büyümesi tüm dünya halkları için umut verici.
Filistin
Çin, Rusya ve Kuzey Kore ilişkilerinin gelişmesi dışında dünya genelindeki diğer gelişmeler pek iyi değil. Trump yönetiminin Gazze planını artık herkes biliyor. Gazze’yi İsrail’den satın alacakmış, burasının Fransız Rivierası benzeri dünya sosyetesinin tatil yaptığı bir bölgeye çevirecekmiş. Gazze’den çıkardığı Filistinlileri de Ürdün ve Mısır’a gönderecekmiş. Onlar için de modern ve güzel konutlar inşa etmek istermiş. Sömürgeci küstahlığıyla olayı konut sorununa indirgiyor, parayla çözülebilecek sanıyor.
Gazze halkı, Filistinliler enkaz hâline getirilmiş topraklarına cennetten bir parçaymış gibi aşkla koşuyor, vatan toprağına sarılıyor, imar hazırlıklarından önce Kuzey Gazze’de törenle göndere Filistin bayrağı çekiyor. Sömürgeci imparatorluğun padişahı Trump tutmuş burayı İsrail’den satın alacağım, diyor. Bir kere orası İsrail’in değil, Filistin toprağı! Kimin toprağını kimden alıyorsun, sana toprak satacak biri mi var?
Yeni fetih seferleri
Trump Gazze’yi satın alma hayaliyle de yetinmiyor. İsrail çok küçük, diyor. Beyaz Saray’daki masayı göstererek mesela bütün Ortadoğu bu masa kadar olsa İsrail kalemin ucu kadar olurdu, toprakları çok küçük, genişlemesi gerek, diyor. Mısır, Ürdün, Lübnan, Suriye başta olmak üzere Irak, Türkiye, İran gibi ülkelerin toprak bütünlüklerini tehdit ediyor.
Ukrayna ve zavallı Avrupalı müttefikler
Trump, Ukrayna Savaşı konusunda da pazarlıkları ABD çıkarlarını merkeze koyarak sürdürmeye, Avrupalı müttefiklerine kendine bağlı vasallar gibi davranmaya devam ediyor. Geçen hafta Ukrayna’daki değerli madenlerin Amerika’ya devri için garanti isteyen Trump bu hafta da verdiği bir demeçte; biz çok para harcadık, en azından Avrupalılara göre iki katı para harcadık, bunun karşılığı için garanti almamız gerekir. Hem de Ukrayna yarın Rusya mı olur yoksa Ukrayna mı kalır bunu bilemeyiz. Belki Rusya olur belki Ukrayna olur. Bunun garanti edilmesi şart, anlaşma imzalamamız gerekir, dedi.
Trump, Zelenski ile anlaşma imzalamak, orası elden gitse bile Rusya ile pazarlıklarda madenler üzerinde hak iddia etmek hedefini güdüyor. Böylece tıpkı Türkiye’nin Osmanlı borçlarını ödemeye zorlanması gibi Rusya’ya yapılan eski anlaşmayı tanıması için baskı yapmak istiyor. Avrupa halklarını savaş uğruna yokluğa sürükleyen ve kendileri de zarar gören Avrupa egemenleri ise Amerikan çıkarları uğruna bir kenarda sessiz kalmaya zorlanıyor.
Ukrayna savaşında ne olacağı hâlâ belirsiz. Trump tarafından Putin ile birkaç telefon görüşmesi yapıldığına dair haberler var. 11 Şubat itibarıyla henüz Rusya tarafından bir doğrulama yok. Kremlin Sözcüsü Peskov, değişik kanallardan bir ilişki var, dedi. Telefon görüşmesini doğrulamadı da, yalanlamadı da.
Serbest haraç dönemi
Trump, uluslararası tekellerin ve finanskapitalin Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra dünya genelinde dayattığı serbest piyasa düzenine, bütün ulusal gümrük ve sınırların indirilmesi ve güçlü emperyalist ekonomiye ait malların ve sermayenin dünya genelinde dolaşması düzenine Amerika lehine son vermeye de çalışıyor.
Kendi amaçlarına uygun olarak kafasına göre seçtiği ülkelere karşı gümrük vergilerini yükseltiyordu. Ama bu sefer bütün dünya ülkelerine birden çelik ve alüminyum ürünlerine yüzde 25 gümrük vergisi getirdi ve “Kendi ülkenizde değil Amerika’da fabrika kurun, üretin, hiçbir vergi olmaz başka teşviklerimiz de olur, gelin istihdam sorunumuzu çözün” diye çağrıda bulundu.
Trump, 7 Şubatta Amerika’ya en çok demir çelik ürünü ihraç eden ülkelerden biri olan Japonya’nın Başbakanı Şigeru İşiba ile Beyaz Sarayda ortak basın toplantısı düzenledi. Japonya Başbakanı Trump’ın karşısında bir ülkenin başı olduğunu unutarak adeta yağ çekti. Gazeteciler Şigeru’ya “Trump size gümrük vergisi koyacak ne diyorsunuz?” diye sordu. Şigeru “Ona öyle demeyelim, aramızda bir anlaşmaya varırız” dedi. Trump da “Gördünüz mü ne güzel yanıt verdi” dedi.
Şigeru, Amerikan imalat sanayisine bir trilyon dolarlık yatırım yapacağız, diye taahhüt etti. Suudi Arabistan ise 600 milyar dolarlık yatırım taahhüdünde bulunmuştu. Bu arada Türkiye’nin yıllık Gayrisafi Yurtiçi Hasılası yani toplam ekonomik üretimi 850 milyar dolar civarında. Basın toplantısının sonunda Trump, Japonya Başbakanı Şigeru’yu beklemeden, bütün diplomatik teamülleri yıkarak, paldır küldür salonu terk etti. Şigeru, kağıtlarını toplayarak dakikalar sonra salondan ayrılabildi.
Suriye’de Rusya’ya gövde gösterisi
10 Şubatta Suriye’de, Rusya’nın beklentilerine ilişkin ilginç bir gelişme yaşandı. Suriye’de Hmeymim Üssünden füzeler dahil belirli askerî ekipmanları boşaltmak için Rusya’nın Tartus’taki askerî deniz üssüne hareket etmek isteyen konvoy yolda HTŞ devriyesi tarafından durduruldu. Konvoy 8 saat bekletildikten sonra yeni Suriye yönetiminin sözde savunma bakanlığından konvoyun hareketine izin verilmediğine dair haber geldi ve konvoy Hmeymim Üssüne geri dönmek zorunda kaldı. Tabii burada bir sürü etken vardır. Türkiye’nin rolü de vardır. Pazarlıkların tüm hızıyla sürdüğünü de kabul etmek gerekir. Bu sıralar MİT Başkanı Kalın’ın ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın çok sık olarak Rusya ve İran temsilcileri ile görüştüğünü de dikkate almak gerekir. Ama nereden bakarsak bakalım konvoyun geri döndürülmesi Rusya’nın beklentileri açısından kötüye işaret.
Kanada’da yanan ampül
Artık sık sık Trump ve Amerika aleyhine konuşan Avrupa egemenlerinden sonra nihayet Kanada’da da bir kıpırdanma oldu. Trump daha göreve başlamadan Kanada 51. eyaletimiz olsun açıklamalarını yapıp duruyordu. Kanada Başbakanı Trudeau nihayet gerçeği dile getirmeye cesaret etti ve “Trump Kanada kaynaklarından faydalanmak istiyor. İşin şakası yok. Amerika bizi yutmak istiyor” diyebildi.
Baltık Gülleri
Sovyetler Birliğinden ilk ayrılan üç ülke, Baltık ülkeleri Litvanya, Letonya ve Estonya, Rusya merkezli birleşik elektrik şebekesinden (enterkonnekte sistem) ayrılarak Avrupa enterkonnekte sistemine bağlanmaya karar verdiler. Bu ülke halkları bu kararın bedelini ilk elde yüzde 25 artan elektrik faturalarıyla ödeyecek.
Yenikonuş dili
Dünyanın en çok kullanılan harita ya da navigasyon şirketlerinden Google Haritalar, artık Meksika’nın Doğusundaki körfezin adını, Trump ve Musk ikilisinin isteği doğrultusunda değiştirdi. Uygulamaya girdiğinizde yüzlerce yıldır Meksika Körfezi olarak anılan yerin adı Amerika Körfezi olarak görülüyor. Niye? Çünkü Trump öyle istedi!
Panama Kanalı
Trump’ın baskısı karşısında taviz veren ülkelerden biri de Panama oldu. Panama Kanalını işgal etme tehditleri karşısında geri adım atan Panama yönetimi, Çin ile imzaladığı “Kuşak ve Yol Projesi” anlaşmalarından çekildiğini, süreleri dolan sözleşmeleri yenilemeyeceğini söyledi. Çin, bu kararın, Panama’nın ulusal egemenliğine aykırı olduğunu, Amerika’nın baskısıyla alındığını, Kuşak ve Yol Projesinin iki ülkenin ve dünya halklarının hizmetine olduğunu vurguladı. Kanalın Çin tarafından işletilmediğini, Amerika’nın kendi çıkarları için Çin’e iftira attığını belirtti ve anlaşmadan çekilme kararını derin bir üzüntü ile karşıladığını söyledi.
Panama’nın açıklaması üzerine Trump’a yakın çevreler dediler ki “Artık Amerikan gemilerinden geçiş ücreti alınmayacak. Zaten zamanında kanalı biz inşa etmiştik. Panama’yı koruyoruz bir de geçiş ücreti mi vereceğiz.” Panamalı yetkililer bu açıklamaları yalanladı ama durum netliğe kavuşmadı.
Kolombiya’da neler oluyor?
Trump’ın göçmenleri zorla iade etmesine karşı çıkarak manifesto niteliğinde bir açıklama yapan ama kısa süre sonra geri adım atan Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro, canlı yayında yaşanan tartışmalar sonucunda, bütün bakanların ve üst düzey kamu görevlilerinin istifasını istedi. Petro’nun, Trump karşısında taviz vermesinin yarattığı sorunları etkisizleştirmek için bu kararı aldığı düşünülüyor.
Filistin’e ömür biçmek
Bütün bu karmaşa içinde, işbirlikçilerinin baş eğmesi, muhalif güçlerin uzlaşmacılığıyla küstahlaşan Trump, Filistin Direnişine ömür biçmeye kalkıyor. 15 Şubat Cumartesi günü bütün savaş esirleri bırakılmazsa kıyamet kopacak, diyor. Filistin Direnişi ise Hamas aracılığıyla eğer İsrail anlaşmaya uymazsa biz de uymayız, diye meydan okuyor. Filistin halkı emperyalizme haddini bildirmeye devam ediyor.
Tarihsel benzerlik
Tarih tekerrür etmez ama birbirine benzer süreçlerden geçer. Marks bu görüşü “Tarih tekerrür eder ancak ilkinde trajedi ikincisinde saçmalık olarak” diye özetler. İçinde bulunduğumuz zamana bu gözle baktığımızda İkinci Dünya Savaşı öncesine benziyor. Faşist Hitler rejimi Almanya çevresindeki ülkeleri işgal etmeye başlamıştı. Dünyada yeni kurulmaya çalışılan uluslararası düzen Hitler faşizmi tarafından ayaklar altına alındı. İtalya Habeşistan’ı, Japonya Çin ve Kore’yi işgale başladı. 1 Eylül 1939’da Hitler rejimi, Sovyetler Birliği ile anlaşarak Polonya’ya da girdi. Sovyetler Birliği, Ekim Devrimi sırasında yaşanan iç savaş ile kaybettiği Batı Ukrayna topraklarını geri aldı. Ama Hitler bu hamlesiyle İngiltere ve Fransa ile savaşı körükledi. İngiltere ve Fransa savaş ilan etse de herhangi bir somut müdahalede bulunmadı.
İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya emperyalistleri arasındaki bu karmaşık dönem Hitler’in Barbarossa Harekâtını başlatmasıyla yeni bir aşamaya yükseldi. Leningrad, Stalingrad ve Moskova gibi Sovyet şehirlerinin Hitler faşizminin tehdidi altına alınmasıyla karamsarlık bütün dünyayı sardı. Aydınlar ve ilericiler arasında karamsarlık, alkolizm ve intiharlar artış gösterdi. Karşısında örgütlü bir güç kalmayan Hitler, 5-6 motosikletliden oluşan timlerle kasabaları bile teslim aldı.Sonra durum tersine döndü. Başta komünistler önderliğindeki partizanlar olmak üzere bütün Avrupa halkları ayaklanmaya başladı. Ayaklanma bir kere başlayınca “karşımızdakiler ne kadar da zayıfmış” fikri yayıldı. Moskova’ya dayanan faşizm 9 Mayıs 1945’te Berlin’i işgal eden Kızıl Ordu tarafından teslim alındı.
Asya halklarını kasıp kavuran Japon militarizmi, Çin başta olmak üzere Asya halklarının direnişine, Kızıl Ordunun Çin’i kurtarmak için başlattığı Kızıl Ordu taarruzuna ve Amerika’nın ablukasına dayanamayarak 3 Eylül 1945 tarihinde teslim oldu.
Bu aşamada zaten teslim olmak dışında bir çaresi kalmayan Japonya’ya, sırf Sovyetler Birliğine ve dünya halklarına gözdağı vermek üzere, 3 Ağustos 1945’de Hiroşima’ya ve 6 Ağustos 1945’de Nagazaki’ye atom bombası atarak insanlık suçu işleyen Amerikan emperyalizminin vahşilik düzeyini, bugün emperyalizmle uzlaşmak ya da onun dümen suyuna gitmeyi akılcı politika sananlara anımsatmadan geçmeyelim.
Zorbaca sayıklamalar
Dünyanın genel durumuna ve tarihsel dönemeçlere değindikten sonra şu tespitleri yapmak zorundayız:
Karşımızda kendi gücüne aşık, hak hukuk adalet tanımaz, kibirden başı dönmüş, küstahlıkta sınır bilmez, halkları kukla, devletleri köle sayan, orman kanununun her zaman sonuç alacağına iman etmiş, körkütük cahil, açgözlü bir sömürgeci kapitalist zorba var. Kaba kuvvetle herkesi sindirebileceğini, parayla herkesi satın alabileceğini sanan bu zavallı, kaba kuvvet tehdidi, şantaj ve blöfle her hedefine ulaşabileceğine inanıyor. En azından karşıtlarına ölümü gösterip onları sıtmaya razı edebileceğini umuyor.
Kapitalist egemenlik ilişkilerini benimsemiş, kendini Amerikan emperyalizminin korumasına muhtaç gören kompradorların uşaklığı ve onun suyuna gitmeyi akılcı politika sayan muhalif güçlerin uzlaşmacılığı, Amerikan emperyalizminin küstahlığını körüklüyor. Ama dünya onlardan ibaret değil. Dünya halkları, büyük insanlık, bu alçaklığı asla kabul etmez. Zorbaların sayıklamaları sonuç vermez.
Amerikan emperyalizminin yeni elebaşı Donald Trump, sanki tarih hiç yaşanmamış gibi; Fransız İhtilali, Büyük Ekim Sosyalist Devrimi, ulusal kurtuluş savaşları, cumhuriyet devrimleri, sömürgeci imparatorlukların yıkılması, faşizme karşı zaferler yaşanmamış gibi, konuşuyor. Küstah egemenler ne yaparsa yapsın, devrimlerin, sosyalizmin, ulusal kurtuluşun, vatan cumhuriyet emek mücadelesinin, özgürlük eşitlik kardeşlik aşkının, akıl bilim çağdaşlık sevgisinin boş bir hayal değil, somut tarihsel gerçeklik olduğunu gözlerden gizleyemez, akıllardan silemez. Tarih boşuna yaşanmadı. İşçi sınıfı, şehir ve köy emekçileri, halklar kukla değil öznedir. En zor koşullarda bile varlığını ve gücünü yeniden duyurur. Trump baltayı taşa vurdu. İşçi sınıfının, emekçi halkların devrimci mücadelesi, el mi yaman, bey mi yaman, gösterecek. Orman kanununun sökmeyeceğini bir kez daha kanıtlayacak.