Gelir dağılımındaki eşitsizliği ve yoksulluğu azaltmak ve böylelikle toplumsal refahın ve huzurun oluşmasını sağlamak sosyal politikanın görevidir.

Sosyal politikanın bu amacını gerçekleştirmek için uygulanan birçok yöntem, politika ve araçlar arasında sosyal güvenlik en önemlisi ve en geniş kapsamlısıdır.

Yapısal dönüşümün dayanakları

Ülkemizde sosyal politikanın ve özellikle de sosyal politikanın en geniş araçlarından biri olan sosyal güvenlik sisteminin yapısal bir dönüşüme tabi tutulması, 90’lı yıllarda başladı. Bu yıllarda özellikle emeklilerin aktif çalışan nüfus üzerinde yük oluşturduğu gerekçeleriyle sosyal güvenlik sisteminde “reform” gündeme getiriliyordu. Elbette Türkiye’deki gelişmeler dünyadaki gelişmelerden bağımsız değildi. Bu süreç, sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerinde ulusal ve uluslararası tekellerin ve finans sermayesinin çıkarları doğrultusunda yapılan özelleştirmelerin gündeme geldiği bir dönemdir.

Bu konuda dünyada en uç örnek olarak, 80’li yılların başlarında, devletin ve kamunun sosyal güvenlik konusundaki sorumluluğunun tamamen devre dışı bırakıldığı ve emeklilik sisteminin özel sektöre devredilerek bireysel emeklilik sisteminin oluşturulduğu Şili Modelidir.

Türkiye’de ise 2003 yılında bireysel emeklilik sisteminin kurulmasıyla birlikte “çok basamaklı emeklilik sistemi” adı verilen sisteme geçildi. Zorunlu emeklilik sigortasının primleri işverenler ve işçiler tarafından ödenirken, bireysel emeklilikte primleri çalışanın kendisi “bireysel” olarak ve de “banka”ya ödüyor. Türkiye’nin ayırt edici bir özelliği, bu sistemi geliştirmek amacıyla, devletin katkı koyuyor olmasıdır. Başlangıçta kişinin yatırdığı katkı payının yüzde 25’i devlet katkısıyken, bugün devlet yüzde 30 katkı koymaktadır. Kısacası, bir yandan devlete bağlı zorunlu sigorta sisteminde emeklilik yaşının kademeli olarak 65’e çıkarılmasıyla, emekli olmak bugün olduğundan daha da zor hâle geliyor, hatta bu nedenle birçok kişi belki devlete bağlı emeklilik şansını yitirecek. Öte yandan bireysel emeklilik adı verilen uygulama teşvik edilmeye devam ediyor, özel sektörün pastadaki payı her geçen gün artıyor.

Emeklilikte Yaşa Takılanların uğradığı haksızlık

Sosyal güvenlik sisteminin bir parçasını oluşturan emeklilik sisteminde, hem emeklilik yaşının yükseltilmesi hem de ödenmesi gereken prim gün sayısının artması nedeniyle büyük kayıplar yaşandı. Bu süreçte “emeklilikte yaşa takılanlar” en çok ses getiren ve örgütlenen kesim oldu.

Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) olarak tanımlananların özelliği neydi, hatırlayalım.

8 Eylül 1999 tarihinde yürürlüğe giren 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu beraberinde, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda da köklü değişiklikler getirdi. Başta emeklilik yaşı yükseltildi ve prim gün sayısı artırıldı. EYT, bu yasal düzenleme gelmeden önce geçerli olan düzenlemeye göre çalışma sürelerini doldurduğu ve primlerini ödediği hâlde, yani emekliliğe hak kazandığı hâlde, bu kanunda yaşın yükseltilmesi nedeniyle emekli olamayanları ifade ediyor.

Bu tarihten önce kadınlar 50, erkekler 55 yaşında emekli olabiliyordu. Hatta belirli prim koşulunu yerine getirenler yaş sınırına bağlı olmadan da emekli olabiliyordu. 1999 yılında gerçekleşen yasal düzenlemeyle birlikte, bu yıldan itibaren sigorta girişi gerçekleşenlerin emeklilik yaşı kadınlarda 58’e, erkeklerde 60’a çıkarıldı. 1999’dan önce sigorta girişi yapmış olanlar ise, işe giriş tarihlerine bağlı olarak, “kademeli geçiş” adı verilen, kademe kademe yaş artışına ve prim artışına maruz kaldılar. İşte “yaşa takılma” bu noktadan sonra başladı. Birçok kişinin emeklilik yaşı bir anda birkaç yıl ötelendi. Ayrıca ödenmesi gereken prim miktarı da artırıldı. Bu yapılırken önemli bir hukuksal ilke ihlal edildi. Yasa geriye dönük işletildi ve onbinlerce kişi hak kaybına uğradı. Çalışanlar işe girdikleri tarihte geçerli olan yasaya, yani 506 sayılı yasanın öngördüğü yaşta emekli olmayı beklerken 4447 sayılı yasa emekliliklerini 5, 10, 15 yıla kadar uzattı.

Yıl kayıplarının hesabını kim verecek?

“Emeklilikte yaşa takılanlar”ın bu düzenlemeye karşı itirazlarına, yıllardır devam eden mücadelelerine karşın hükümet tarafından herhangi bir olumlu adım atılmadı. Zaman zaman, ancak seçimler gündeme geldiğinde sanki durumu düzeltecek, yıl kayıplarını telafi edecek bir düzenleme yapılacakmış gibi gösterildi, ancak herhangi bir düzenleme yapılmadı.

Hâlbuki emeklilikte yaşa takılanların en büyük sorunu, ne kadar çok zaman geçerse, kayıplarının telafi edilmesinin artık mümkün olmayacak olması.

Nitekim bu zaman zarfında, kimi sigortalı ve çalışanın yaşı artık yeni düzenlemedeki yaşa geldi ve böylece zaten bir kısmı emekli oldu. Bu nedenle, bugün 2023 seçimleri öncesinde tekrar gündeme gelen ve –hâlâ henüz emekli olmamış- emeklilikte yaşa takılanlar için bir çözüm üretilmesi beklenen süreç aslında bir kısmı için zaten çok gecikmiş oluyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı “emeklilikte yaşa takılanlar” sorununun çalışma programı içerisinde yer aldığını belirtiyor. Ancak o kadar çok zaman geçti ki, bu geçen zaman zarfında geride bırakılan yıl kayıpları ne olacak?

Veya zaten emekli olmuş olanların kaybı nasıl telafi edilecek?

Yukarıda belirttiğimiz gibi, yasa çıkarken geriye dönük işletilebiliyorken, haklar verilirken geriye dönük işletilecek mi, bu arada yaşanmış yıl kayıpları telafi edilecek mi?

Elbette bu sorunun cevabının hayır olduğunu tahmin edebiliyoruz.

Ayrıca çalışma programı kapsamında, bu kesimin hepsinin değil de, belirlenecek kıstaslara göre yalnızca bir kısmının emekli edilmesinin planlandığını da medyaya yansıyan haberlerden anlıyoruz. Yani özünde çözüm üretme görüntüsü altında, yalnızca bir kısmını kapsayacak şekilde kıstaslar getirilerek bu düzenleme en az maliyetle çıkartılmaya çalışılacak.

Gençliği bekleyen koşullar

Bugüne kadar, 2008’den sonra çalışmaya başlayan ve sosyal güvenlik sistemine ilk defa bu tarihten sonra giriş yapan nesli bekleyen koşullara ise çok az yer verildi. Vereceğimiz örnekler, bir işverene bağlı olarak 4/a kapsamında olup 7200 prim gün (malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi) koşuluna tabi çalışanlara ilişkin (Tabloda görüldüğü gibi kendi hesabına çalışan 4/b ve kamu çalışanları 4/c’liler 9000 prim gün sayısına tabi) olacak. Çok uzak bir zamanda değil, 2036 yılından itibaren, tıpkı günümüzde emeklilikte yaşa takılanlara benzer şekilde, bugünkü genç nesil emeklilik yaşının kademe kademe ötelenmesi ile karşı karşıya kalacak. 5510 sayılı SSGSS’nin 28. maddesinde yer alan ve aşağıdaki tabloda gösterilen yaşlılık sigortasından yararlanma şartlarına göre, 2036 yılından itibaren, 7200 prim gün koşulunu tabloda öngörülen tarih aralığında yerine getirenlerin emeklilik yaşının kademeli olarak yükseldiği görülüyor.

2036’dan itibaren yeniden kademeli artış var

Prim gün koşulunun
tamamlandığı tarih
Emeklilik YaşıPrim gün sayısı
KadınErkek4/a4/b ve 4/c
01.05.2008 – 31.12.2035586072009000
01.01.2036 – 31.12.2037596172009000
01.01.2038 – 31.12.2039606272009000
01.01.2040 – 31.12.2041616372009000
01.01.2042 – 31.12.2043626472009000
01.01.2044 – 31.12.2045636572009000
01.01.2046 – 31.12.2047646572009000
01.01.2048 ve sonrası656572009000

Tabloda görüldüğü gibi, emeklilik yaşı 01.01.2036 tarihinden itibaren kademeli olarak artıyor. 7200 prim gün sayısı (kesintisiz çalışıldığı durumlarda) 20 yıl çalışma süresi anlamına geldiğine göre (1 yıl = 360 prim gününe tekabül ediyor), pratikte 2016 yılından itibaren işe başlamış olanların, emeklilik yaşı artacak anlamına geliyor. Örneğin 01.01.2016 yılında çalışmaya başlamış olan bir kişi gerçekten hiçbir engelle karşılaşmadan, çalışma hayatı kesintiye uğramadan 20 yıl çalışmış olsun. Prim koşulunu, yani 7200 gün çalışmış olma koşulunu 01.01.2036 tarihinde yerine getirmiş oluyor. Tabloya baktığımızda; kadın ise artık 58 yaşında değil, 59 yaşını tamamladığında emekli olabilecek; erkek ise artık 60 yaşında değil, 61 yaşında emekli olabilecek. Ve bu yaş, en iyi ihtimalle, yani 7200 prim gününü kesintisiz olarak 20 yılda tamamlaması durumunda geçerli.

Burada bir parantez açarak diğer bir seçeneğe de değinmeden geçmeyelim, 65 yaşını geçmemek üzere (yine tabloda belirtilen yaşa) üç yıl eklenmek ve en az 5400 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olmak şartıyla da emekli olunabilecek.

Ancak bir insanın çalışma hayatı çeşitli nedenlerden dolayı, örneğin kısmi çalışma süreleri veya işsiz kalınan süreler veya kadınları yakından ilgilendiren, çocuk büyütmek amacıyla çalışma hayatına ara vermeleri gibi nedenlerle kesintiye uğrayabiliyor. Bu durumda, 7200 prim gününü 20 yıldan çok daha uzun sürelerde de doldurabilir insan. Kısacası, kişi 7200 prim gününü hangi yılda dolduruyorsa, o tarihte geçerli yaşta emekli olabilecek anlamına geliyor. Örneğin az önce bahsettiğimiz 01.01.2016 tarihinde işe başlayan kişi, 01.01.2036 tarihinde değil de, 01.01.2040 yılında 7200 prim gün sayısını tamamlıyorsa, artık kadın ise 61, erkek ise 63 yaşında emekli olacaktır. 2048 yılından itibaren ise hem kadınlar için, hem erkekler için emeklilik yaşı 65 olarak eşitlenecek.

Başka bir örnek daha verecek olursak; bu yılın başında, 01.01.2022 tarihinde işe başlamış olan ve 20 yıl kesintisiz çalışacağını varsaydığımız bir genci ele alalım. 20 yıl sonra, yani 01.01.2042 tarihinde 7200 prim gününü tamamlamış olacak. Bugün 25 yaşında olduğunu varsayarsak, demek ki 45 yaşına gelmiş olacak. Ancak tabloya göre kadın ise 62, erkek ise 64 yaşını bekleyecek! Aradaki süre o kadar uzun bir süre ki, oturup emekliliğini bekleyemeyeceğine göre, fiilen üzerine bir yirmi yıl kadar daha çalışabilir, ama sistem onu 2 defa emekli etmeyecek ne yazık ki!

Bu yasal düzenlemelere karşı ilk çıktığı dönemde kitlesel olarak yürütülen mücadeleler sırasında kullanılan “mezarda emeklilik” tanımının ne kadar isabetli olduğu bugün daha net ortaya çıkıyor. Bu anlamda tanımlar gerçekten önemli. Bugünkü nesil karşı karşıya kalacağı durumu belki artık “emeklilikte yaşa takılma” olarak değil de, daha farklı bir şekilde tanımlayacaktır. Ama tanımdan da önemlisi, bu gidişatı tersine çevirecek ve emeklilik yaşını yeniden aşağıya çekecek güçlü bir karşı duruşun gerekli olduğu kesin.

KAYNAKÇA

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu

BRENNER, Hans-Peter (2004), “Schrittmacher des sozialreaktionaeren Umbaus” (“Gerici sosyal dönüşümün başını çekenler”), Unsere Zeit (Çağımız) Gazetesi.

ZIRHLI, Fatma Şenden (2009), Türkiye’de Sosyal Sigortalar Kurumu ve Sosyal Politikada Yapısal Dönüşüm, Doktora tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyoloji Anabilim Dalı.

Paylaş