Başta işçiler, şehir ve köy emekçileri, sade yurttaşlar olmak üzere Türkiye halkı Cumhuriyetin 99. yılını coşkuyla kutladı. Milyonlarca insan kutlamalara katıldı. Yüz binlerce insan yürüyüşlerde, fener alaylarında, mitinglerde, basın açıklamalarında, etkinliklerde yer aldı.
Emperyalist işgalden, padişahlıktan ve Orta Çağ karanlığından kurtuluşun sevincini dile getirdi. Cumhuriyet devriminin kazanımlarına sahip çıktı. Bağımsızlığı, işçi haklarını, kadın haklarını, laikliği, özgürlüğü, yurttaş eşitliğini savundu. İnsanca yaşama iradesini, işsizlikten pahalılıktan kurtulma özlemini haykırdı. Halka/ulusa/bütün yurttaşlara ait olması gereken ekonomik servetin ve siyasal iktidarın emperyalizmin işbirlikçisi bir avuç dolar milyarderi, banka ve holding sahibi, orta çağ kalıntısı tarafından gasbedilmesini protesto etti.
Cumhuriyet düşmanlığı
Buna karşılık, yurttaşların Cumhuriyet sevincini ve coşkusunu paylaşmak şöyle dursun, Cumhuriyete düşmanlıklarını dile getirenler de oldu.
İktidar partisi AKP’nin Meclis Grubu Başkan Vekili Mahir Ünal şöyle dedi: “Tarihteki en sert kültürel devrim Türkiye’de yaşanmıştır. Maalesef bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir.”
Orta Çağ özlemcisi gerici düşüncesini apaçık ifade etmeyi başararak kendi kendisini çürüten Ünal’ın çıkmazını bir yana bırakalım. İktidarın önde gelen bir yetkilisi olan Ünal, bu sözleriyle Cumhuriyet düşmanlığında sınır tanımadığını ortaya koymuş bulunuyor. Halktan büyük tepki alan Ünal’ın bu sözleri nedeniyle görevden alınması, işin özünü değiştirmiyor.
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ise partisinin Meclis Grubu toplantısında şöyle konuştu: “Cumhuriyetin 99. yıldönümünü geride bıraktık. Kuruluşundaki ademimerkeziyetçilik ve demokrasi fikrinin terk edilerek, yerine Kürtler ve Aleviler başta, tüm farklılıkların red ve inkârına dayalı tekçilik sisteminin devreye sokulmasıyla yaşanan 100 yıllık bir yıkım sürecinden bahsediyoruz.”
Türkiye halkının yarı sömürgelikten ve yarı feodalizmden kurtuluşunu, yani devrimci ilerleme ve yükselme sürecini yıkım süreci olarak tanımlamanın nasıl bir devrim düşmanlığı içerdiği ortadadır.
İlerlemek ve yükselmek için
Türkiye halkı Cumhuriyetle ilerledi ve yükseldi. İşçiler, emekçiler, yurtseverler, emperyalizmin işbirlikçisi kapitalist çevrelerin Cumhuriyetin altını oymasına her aşamada karşı çıktı. Cumhuriyeti savundu ve daha da ileriye götürmek için mücadele etti. Cumhuriyet öncesine dönüş için mücadele eden gericiliği ve Cumhuriyeti parçalamak için uğraşan bölücülüğü hep mahkûm etti. Türkiye halkı vatan cumhuriyet emek mücadelesini bu anlayışla sürdürüyor.
Bu anlayışa uygun olarak, Amasra’da 42 işçinin ölümüne yol açan maden patlamasının bir kez daha ortaya koyduğu kapitalist vurgunculuğa karşı çıkıyoruz. İşçinin can güvenliğine öncelik vermeyen sömürücü zihniyetin devlet işletmelerine de yayılmasını protesto ediyoruz.
Özelleştirmelerin iptal edilmesini istiyoruz. İşsizliği ve pahalılığı ortadan kaldırmak için devlet öncülüğünde planlı büyük bir kalkınma hamlesinin başlatılmasını savunuyoruz. Toplumcu ekonomiye geçmeliyiz.
“Yoksulluğu, yolsuzluğu, yasakları ortadan kaldıracağız” vaadiyle halktan oy toplayan AKP’nin yirmi yıllık iktidarında yoksulluğu derinleştirdiğini ve genelleştirdiğini, yolsuzluğu yaygınlaştırdığını, yasakları çok daha sistemli hâle getirdiğini ortaya koyuyoruz.
Dolar milyarderlerinden, finans kapital çevresinden derhâl servet vergisi alınması gerektiğini haykırıyoruz. İMF’nin Türkiye halkının insanca geçim sorununa çözüm olmadığını açıklıyoruz. İMF’nin hazır reçetesi olan kemer sıkma programlarının işçilere, çiftçilere, memurlara, emeklilere düşman bir politika olduğunu anlatıyoruz.
Amerika ve İngiltere’deki büyük kapitalist fonlardan borç alarak ekonomiyi düze çıkaracağını iddia eden Kılıçdaroğlu’nun Amerika’nın “AKP’siz AKP” tuzağına düştüğünü gösteriyoruz. Bu tuzaktan derhâl kurtulması gerektiğini, CHP’nin ulusal kurtuluş ve Cumhuriyet programına dönmesinin zorunlu olduğunu anlatıyoruz.
Türkiye’nin NATO’dan hemen çıkmasını, bağımsız ve bağlantısız dış politikaya geçmesini, başta Suriye olmak üzere komşularıyla barışmasını, Amerikan kuşatmasını yarmak için NATO’ya karşı mücadele eden halklarla dayanışma içine girmesini istiyoruz.
Türkiye’nin çok ağırlaşmış sorunlarını çözmek, birliğini korumak ve dirliğini sağlamak için sosyalist, devrimci demokratik, ilerici yurtsever bütün güçlerin birleşmesi gerektiğini öne sürüyoruz. Sosyalist, devrimci, ilerici yurtsever parti ve sendikaların, bütün yurtsever güçlerin ulusal demokratik cephe içinde bir araya gelmesini, halkın demokratik iradesine dayanan ulusal birliğin kurulmasını, bu temelde birleşik halk hükûmetinin oluşturulmasını savunuyoruz.
Türkiye halkı, Cumhuriyeti savunacak ve ileriye götürecektir.