10 Aralık 2023’te göreve başlayan Arjantin devlet başkanı Javier Milei, seçim dönemi boyunca dile getirdiği söylemlerle gündeme oturmayı başardı. Derin bir yoksulluk yaşayan Arjantin halkının Milei’ye oy veren kesimleri biraz olsun nefes alabilme hayalini kuruyor. Hayalin nasıl sonuçlanacağını hep birlikte göreceğiz.
Sol damarın güçlü olduğu Latin Amerika ülkelerinden Arjantin’in başına aşırı sağcı bir siyasetçinin geçmiş olması ülkemizde de gündem oldu. Öyle ki ana akım basınımız ve resmî haber ajansımız Anadolu Ajansına kadar bütün haber kaynakları Milei ile ilgili haber başlıklarında “aşırı sağcı” sıfatını kullanmaktan geri durmadı. Ülkemizde uzun yıllardır sağ politikalar uygulanırken ve neoliberal adımlar hayata geçirilirken büyük destek sunmuş, bunun sağcı bir yaklaşım olduğundan bahsetmemiş medyamızın Arjantin başkanı için böylesine açık tutum takınmış olması bir hayli ilginç.
Birkaç yıl öncesine kadar sadece ekonomi üzerine yaptığı yorumlarla bilinen ve kendisini “anarko kapitalist” olarak tanımlayan Javier Milei’nin siyasi kariyeri yeni, gündeme oturan söylemleri ise aslında bir o kadar eski.
Milei’nin “anarko kapitalist” ideolojisi
Milei’nin krize çözüm olarak sunduğu ekonomik planını, serbest piyasa sisteminde devlet kontrolünün olabildiğince az seviyeye indirilmesi olarak özetleyebiliriz. Milei, bütün açıklamalarını da bu eksende gerçekleştiriyor. Bu bağlamda Arjantin’in içinde bulunduğu ekonomik krizin sosyalist fikirleri benimsemesinden kaynaklı olduğunu ileri süren Milei, ulusal para birimi (Arjantin pesosu) yerine Amerikan dolarının kullanılmasını ve merkez bankasının kapatılmasını savunuyor.
Milei’nin ulusal para biriminden çıkış planı, ülkenin para politikalarının sorumlusu/uygulayıcısı olan merkez bankasının elinin kolunun bağlanması anlamına gelecek ve ülkenin ekonomik adımlarını dolara endekslemek olacaktır. Yani ellerindeki dolar miktarı kadar adım atabilecekleri anlamına gelecektir. Bu aşamadan sonra merkez bankasının açık ya da kapalı kalması ise sadece sembolik bir konu hâline dönüşecektir. Daha somut bir örnek olması açısından ülkedeki asgari ücretli, emekli ve memur maaşlarının hesaplaması ülkenin elinde tuttuğu dolar rezervi üzerinden yapılacak ve doğal olarak ücretlerin hızlı şekilde düşmesine neden olacaktır. Tabii, diğer bir bakış açısı ile söyleyecek olursak yoksul halk kesimleri aç kalırsa enflasyon düşecektir. Milei’nin ulusal para biriminin kaldırılması planı (ya da Arjantin pesosunun ABD dolarına eşitlenmesinin) uzun vadede yoksul halk için ne anlama geleceği ortada.
Milei’nin savunuculuğunu üstlendiği paranın dolara endesklenmesi ve merkez bankasının kapatılması planının, ülkemizde de sık sık gündeme gelen merkez bankasının “bağımsızlığı” savunusunun bir sonraki aşaması olduğunu söylemek gerek. “Merkez Bankasının bağımsızlığı” düşüncesi, ekonomiyi kamunun denetimi dışına çıkarıp büyük sermayenin ve emperyalizmin tekeline bırakmak anlamına geliyor.
Birçok ülkenin dolar hegemonyasından kurtulmaya çalıştığı, özellikle BRİCS ülkelerinin ABD doları karşısında kendi ortak para birimini oluşturmak için çalışmalar yürüttüğü bir dönemde ülke ekonomisini ABD’nin eline bırakmak hiç de akıllıca görünmüyor.
Milei’nin önemli söylemlerinden bir diğeri de devlet kurumlarının israf içinde olduğu, bu nedenle özelleştirmelere gidileceği hatta bazı bakanlıkların kapatılacağı üzerine. Milei’nin savunusu olan “anarko kapitalizm” ideolojisinde serbest piyasanın devlet kontrolünün dışında kaldığından bahsetmiştik. Göreve gelir gelmez Milei’nin ilk icraatı da buna paralel olarak eğitim, sağlık, kültür ve kadın hakları gibi bakanlıkları kaldıran kararnameyi imzalamak oldu. Böylece hükûmetteki bakanlıkların sayısını 21’den 9’a düşürmeyi planlayan Milei kamu harcamalarının da azalacağını düşünüyor.
Kamunun elinde bulunan Arjantin Petrol Şirketi YPF ve Arjantin Hava Yolları da Milei’nin özelleştirmek istediği kurumlardan. Aslında 90’larda esen neoliberal rüzgârlar eşliğinde dönemin devlet başkanı Carlos Menem tarafından özelleştirilen YPF, 2012 yılında Kirchner hükûmeti tarafından tekrar kamulaştırılmıştı. Milei’ye göre YPF’nin kamulaştırılması gibi sol ağırlıklı, kamucu yaklaşımlar ülkenin ekonomik krize girmesine neden oldu. Milei burada özelleştirmeler nedeniyle ülke kaynaklarının talan edildiği gerçeğinden kaçıyor. 2012 yılında kamulaştırılma kararı alan devlet başkanı Kirchner, YPF’nin özelleştirilmesinden sonra Arjantin’in net olarak gaz ve petrol ithalatı yapan bir ülke hâline geldiğini belirtmişti.
90’larda Arjantin’i saran neoliberal rüzgârların bizi de etkilemesi çok sürmemiş, Turgut Özal döneminde Sümerbank’a atıfla başlatılan “kamu çorap mı üretirmiş?” söylemi bizi AKP’nin TÜPRAŞ’ı satmasına kadar götürmüştü. 2005 yılı verilerine göre Koç Holdingin bütün şirketlerinin yıllık toplam cirosu 18 milyar dolar iken, tek başına 20 milyar dolar ciro yapabilen TÜPRAŞ’ı Shell ortaklığı ile satın alması ise özelleştirme sihrinin altında yatan gerçekleri bize sunuyor.1 Ne yazık ki özelleştirme adıyla gerçekleştirilen talan 1923’te kurulan şeker fabrikalarının 2018’de; 1934’te kurulan Seka’nın 2003’te; 1925’te kurulan Tekel’in 2008’de; 1994’de kurulan Türk Telekom’un 2005’te, 1975’de kurulan Tank Palet Fabrikasının 2019’da satılmasına neden oldu. Bu anlamda AKP’nin icraatlarının Milei’nin vaatlerinden çok da geride kalmadığını söyleyebiliriz.
“Özgürlüklerin savunucusu” Milei
Göreve geldiğinde özgür dünyanın tüm ülkeleri ile işbirliği yapacağını söyleyen Milei, BRİCS ülkelerini de özgürlüklerin karşısında bir cephe olarak gördüğü için Arjantin’in onaylanan BRİCS üyeliğini iptal etti. İklim değişikliğini “sosyalizmin icadı”; kadın haklarını “kültürel Marksizmin yalanları”; sosyalistleri “dünyanın çöpü” olarak niteleyen Milei, faşizm ile neoliberalizmi birleştiren aşırı sağcı tüm siyasetçiler gibi, kavramları birbirine harmanlamakta uzman.
Seçim kampanyası boyunca İsrail ve Ukrayna bayraklarını elinden düşürmeyen Milei kendinden beklendiği üzere 1976 Arjantin darbesinin gerekliliğini savunuyor. Askerî diktatörlüğün yönetimde olduğu 1976-1983 yılları arasında kaybolan insanların sayısının iddia edildiği kadar yüksek olmadığını ve darbenin o yıllarda yükselen terör olaylarına karşı yapıldığını iddia ediyor.
Ülkemizde de yaygın olarak başvurulduğu üzere halkta yükselmekte olan kamucu, sol, sosyalizan eğilimlerin engellenip büyük sermaye sahiplerinin çıkarlarını korumak için darbenin yapıldığı gerçeğini göz ardı ediyor. Milei’nin ideolojik çerçevesinde emperyalizm kavramı olmadığı için darbedeki emperyalizmin parmağından da bahsetmiyor. Öyle ya, zaten Milei’nin gözünde emperyalizmin baş kaleleri özgür dünyanın temsilcileri. Ukrayna’nın emperyalist ülkelerin çıkarları için kullanıldığı ya da binlerce Filistinlinin hayatına son veren İsrail’in emperyalistlerce desteklendiği gerçeği Milei’de yok.
Milei vaatleriyle sosyal devlet yapısının karşısında. Dolayısıyla sosyal devlet yapısının sağlanabilmesi için gerekli olan mekanizmaları da gereksiz görüyor. İşten atılma tazminatının, zorunlu emeklilik primlerinin, sağlık sigortasının kaldırılması gerektiğini savunuyor. “Madem kadın erkek eşitliğini savunuyoruz öyleyse kadın kotası kalksın” da Milei’nin söylemlerinden. Bireysel girişimciliğin tam bir savunucusu olarak Milei, devlet kontrolünün veya işçi sınıfını koruyan zorunlu primlerin ortadan kalkmasını savunuyor. Açıkça işçi sınıfını ve geniş halk kitlelerini sosyal güvenceden yoksun bırakmayı vadeden Milei, yoksulluk politikasını bireysel özgürlük olarak pazarlıyor.
Milei’ye göre, ticaret özgürlüğü, insanların serbest şekilde organlarını da satabilmesini gerektiriyor. Kabul edilmesi durumunda böyle bir durumun sefalet içinde yaşayan Arjantin halkı için nasıl sonuçlar doğurabileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu fikir El Loco (Deli) lakaplı Milei’den gelince hayata geçmeyecek bir söylem olarak düşünülse de organ satışı fikrinin ilk defa ondan gelmediğini belirtmek gerek. Dünya genelinde iş, yatırım, girişimcilik ve pazarlama gibi konularda haber ve analizler sunan ünlü Forbes dergisi 14 Aralık 2015’te çıkan “Bırakınız organlarını satsınlar” başlıklı yazıda maddi sıkıntı yaşayan insanların organlarını satarak hem kendilerini hem de başkalarını kurtarabileceklerini uzun uzun anlatmış.2 Özgürlük kavramının kapitalizm ideolojisinde ne kadar “ileriye” gidebileceğinin tipik bir örneği olan Forbes yazısı, Milei’nin tüm dünyanın güldüğü vaatlerinin alttan alta bize dayatıldığının adeta bir kanıtı.
El Loco Milei ruhani söylemleri kullanmaktan geri durmuyor. Röportajlarında İsa’nın onu ziyaret ettiğini, ölen köpeğinin tanrı ile kendisi arasında bir iletişim görevi gördüğüne değiniyor. Siyasete girme kararını da tarot falları aracılığı ile geleceği okuyabilen kardeşinin teşviki ile aldığını söylüyor. Kardeşinin partide önemli bir yere sahip olduğunu da ekleyelim. Sağcı politikacılarda din motifleri kullanmak veya ilahi bir gücün onu yetkili kıldığı iddiasını/yalanını tekrarlamak çok yaygın bir uygulama. Ülkemizde de meydanlarda dinî kitapları ele almak, cumhuriyet düşmanı dinci-gerici ayaklanmaları anmak, dinî liderlerin cenazelerine katılmak ya da çelenk göndermek çok popülerleşti. Kendini milliyetçi muhafazakâr olarak niteleyen partiler bunu zaten yaparken laikliğin savunuculuğunu yapan partilerde bile bu durumla karşılaşıyoruz.
Milei’nin Özgürlük Gelişimi (La Libertad Avanza) partisinin Arjantin parlamentosundaki koltuk sayısının azlığı planlarının tamamını yerine getirmesini zorlaştırıyor. Fakat kanun hükmünde kararnamelerle ilerleyebilme yetkisi de elinde.
Geniş halk kitlelerinin çıkarını önceleyen söylemlerden uzaklaşıldıkça, sermaye sözcülerinin bizlere sunduğu dünyada, ancak kendi organlarımızı satarak hayatta kalabileceğimiz ortada. İnsana yaraşır, eşit, özgür bir dünya için bu saldırılara topyekûn direnebilecek örgütlenmelerde yer almamız şart.
1 https://urundergisi.com/makaleler.php?ID=1569
2 https://www.forbes.com/sites/realspin/2015/12/14/sell-organs/?sh=72a3178426e4