Bu yazıda Türkiye solunda yer alan bazı partilerin Ukrayna’daki savaşa ilişkin yaklaşımları, savaşın başlamasının ardından yapmış oldukları açıklamalar temelinde değerlendirilecektir. Ortak bir tanımlamayla “sol ve sosyalist” olarak nitelendirilen bu partilerin açıklamalarını elbette “halkların” veya daha özel olarak belirtecek olursak “işçi sınıfı ve emekçi halkların” yararına, onların çıkarlarını gözeterek yapmış olduklarını temel ön kabul olarak gördüğümüzü söylemek isteriz. Bununla beraber, bu yazıda söz konusu yaklaşımlar eleştirel bir şekilde ele alınmaktadır.

TÜRKİYE SOLUNUN UKRAYNA’DAKİ SAVAŞA İLİŞKİN YAKLAŞIMLARI

Bazı yaklaşımlarda, ABD emperyalizmi ile Rusya’nın aynı kulvarda değerlendirilerek Rusya’nın da “emperyalist” olarak nitelendirildiği görülmektedir. Bu, en basit değerlendirmeyle, ABD’nin 125 yıllık emperyalist geçmişiyle, yaklaşık 70 yıldan fazla sosyalist bir sistemi yaşatmış olan, Sovyetler Birliği geçmişi olan Rusya’yı aynı kefeye koymak demektir. Bu, ABD’nin ve onun savaş bloku NATO’nun dünyanın her köşe ve bucağındaki işgal güçlerini görmemek, Rusya’yı da öyle olmadığı hâlde aynı göstermeye çalışmaktır. Bu, ABD’nin dayattığı tek kutuplu bir dünya düzeni karşısında Rusya’nın çok kutuplu bir uluslararası ilişkiler sistemi oluşturma yönündeki çabalarını görmezden gelmek anlamına gelir. Bu çabanın bir belgesi olarak, ABD’nin Ukrayna’daki savaşı kışkırtmasından çok kısa bir süre önce Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti tarafından 4 Şubat 2022’de Pekin’de açıklanan Ortak Bildiriyi[1] saymak gerekir. ABD’nin Ukrayna’daki gerilimi tırmandırmasının, daha bu bildirinin yayınlandığı Şubat ayı dahi sona ermeden, deyim yerindeyse atılan imzaların henüz mürekkebi kurumadan meydana gelmesi tesadüf olmasa gerek.

Ukrayna’daki savaşta diğer ülkeler açısından yaratılan ve ele aldığımız açıklamalara da yansıdığı görülen “tarafsızlık” yanılsaması da, aslında ABD’nin ve NATO’nun çıkarınadır. Eğer ABD ve NATO müdahale etmeseydi, Ukrayna ve Rusya aralarındaki müzakerelerle bu gerilimi ve savaşı daha başlamadan sonlandırabilirdi. Donbas’taki halkın faşistlerin tacizine ve saldırılarına uğraması, 2014’ten beri, yani çok uzun bir zamandır devam eden bir durum ve bu duruma Rusya çok daha önce de askerî olarak müdahale edebilirdi. Ama Rusya müzakereleri sürdürmekte ısrar etti. Bugün savaşın bu kadar uzamasının sebebi de, bunu ABD’nin ve müttefiklerinin istiyor olmasıdır. Artık bunun kanıtları da ortaya çıkıyor. ABD’li ekonomist Jeffrey Sachs bir röportajında, ABD’nin müzakereleri engellediği konusunda şu ifadelere yer veriyor: “Ancak, açık olarak ortada olan bir çıkış yolu var: NATO’nun Ukrayna’yı, NATO’ya kabul etmeyeceğini söylemesi. Nokta. Bu çözüm savaşı önlerdi ve hatta savaşı ta Mart ayında, yani Türkiye’nin aracılık ettiği, Rusya ve Ukrayna’nın bir çözüme yaklaştıkları ve bunu resmî olarak açıkladıkları zaman önlerdi. –Çoğumuz ABD’nin müzakereyle çözümü engellediğine inanıyoruz.”[2] Sachs, kendi adıyla yayınlanan internet sitesindeki bir yazısında da şunları ifade ediyor: “Biden, Putin’in 2021’in sonunda NATO’nun doğuya doğru genişlemesini sona erdirme talebini kabul etmiş olsaydı, 2022’deki Rus işgali büyük olasılıkla önlenebilirdi. Savaş muhtemelen, Ukrayna ve Rusya hükümetlerinin Ukrayna’nın tarafsızlığına dayalı bir barış anlaşması taslağı alışverişinde bulunduğu Mart 2022’de sona erecekti. Perde arkasında ABD ve İngiltere, Zelenski’yi Putin ile herhangi bir anlaşmayı reddetmeye ve savaşmaya zorladı. Bu noktada Ukrayna müzakerelerden çekildi.”[3] Ne kadar net değil mi?

Emek Partisi EMEP

Emek Partisinin 1 Martta yaptığı açıklamasının başında şu tespitler yer alıyor[4]: “Gerginlik; ABD ve AB’nin desteğindeki ‘Meydan Darbesi’ ile Ukrayna yüzünü Batı’ya dönerken, Rusya’nın yanıtının ülkenin doğusunda ilan edilen iki bağımsız ‘cumhuriyeti’ (Luganks ve Donetsk) destekleyip Kırım’ı ilhak etmesiyle başlamıştı. Özellikle ABD’nin teşvikiyle Ukrayna’nın NATO üyeliği ve topraklarına uzun menzilli silahlar yerleştirilmesi konu olduğundaysa Rusya, bunun ‘kırmızı çizgileri’ olduğunu açıkladı” ve “…bu iki ülke (ABD-İngiltere) ve NATO, Ukrayna’nın NATO üyeliğinde ısrar edip ‘Rus işgali’ propagandasına hız vererek açıkça savaş kışkırtıcılığı yaptılar.” ABD, AB ve NATO’nun gerginliği tırmandırmasındaki ve savaş kışkırtıcılığındaki rolleri bu cümlelerde oldukça net ortaya konuluyor. Ancak devamı şöyle geliyor açıklamanın: “…Rusya, kendisi için açık tehdit oluşturduğunu ileri sürerek Ukrayna ve Batı’yı, bu ülkenin NATO üyeliğinden vazgeçmelerini sağlamaya zorlamak amacıyla ilerleyip Ukrayna’nın askerî altyapısını tahribe yöneldi. Başta ABD ve İngiltere olmak üzere NATO ülkeleri başlıca ağırlaştıracaklarını açıkladıkları ekonomik (ve siyasal) yaptırımlarla yetinirken, Rusya, egemen burjuvazisi öteden beri bölünmüş olan Ukrayna’yı askerî olarak baskı altına alarak tutum değiştirmeye zorluyor.” ABD’nin başlangıçtaki kışkırtıcı rolüne rağmen, “yaptırımlarla” yetindiğini iddia etmek, ABD’nin amacını ve kendisi “savaşmasa” da, (bugün silah ve askerî teçhizat yardımı yapmasıyla iyice ortaya çıktığı gibi) kendi adına “Ukrayna’yı savaştırması”nı görmemek anlamına gelir.

Emek Partisinin açıklamasının devamında, “Ve ABD, yeterince güçlenip üstesinden gelemeyecek düzeye ulaşmadan Çin’in ve Rusya ile birlikte ikisinin dünya egemenliği açısından oluşturduğu tehlikeyi savuşturmak zorunda olduğunun farkında” deniliyor. Rusya ve Çin kastedilerek “dünya egemenliği açısından oluşturduğu tehlike” diye bahsetmek, savundukları çok kutupluluğu görmezden gelmektir. Zaten şu cümleyle de, Rusya ve Çin’in ABD emperyalizmi ile aynı kefeye konulduğu görülüyor: “Asıl güç politikası izleyenlerin ABD ve yakın müttefikleri olmalarına, –Ukrayna sorununda Rusya örneğinde olduğu gibi– zaman zaman tepkiler vermekten kaçınamasalar bile, Rusya ve Çin ile Almanya ve Fransa başta olmak üzere Avrupalı emperyalistlerin bugün için topyekûn bir savaşı tercih etmemelerine rağmen Ukrayna sorununa müdahil taraflardan hiçbirinin halkların lehine politikalar izlemedikleri kesin. Herhangi bir gerekçeyle taraflardan hiçbiri desteklenemez. Batılıların ‘ülkelerin egemenliği ve demokrasi savunucusu’ olduğu kadar Rusya ve Çin’in halkların dostu oldukları tezi de sahtedir.”

Halkın Kurtuluş Partisi HKP

Halkın Kurtuluş Partisinin 24 Şubatta, yani Rusya’nın Ukrayna’da askerî operasyona başladığı gün yayınladığı açıklamanın başlığı “Kaşar Emperyalist Çakallar, Putin Ukrayna’da alayınıza diz çöktürdü!”[5] Bu açıklamada, ABD ve NATO eleştiriliyor, şu sözlere yer veriliyor: “Önce kışkırttınız Ukrayna’yı, sizin yanınızdayız, yalnız değilsiniz, filan diye. Fakat Rusya kararlı ve atak bir tavır koyup halkının kendi yanlısı olan Donbas bölgesini ve burada yer alan iki Cumhuriyeti, Donetsk ve Luhansk’ı askerî şemsiyesi altına alınca, yani buraya bir askerî harekât düzenleyince, eliniz ayağınız tutmaz oldu…” ve “Ey ABD! Sen ve müttefiklerin de, patronu olduğun kanlı, saldırgan savaş örgütü NATO’n da tarihin lanetli sayfalarında yer alacaksınız…” Bu sözlere kim karşı çıkabilir? Ancak aynı Halkın Kurtuluş Partisi, 9 Mart tarihli “NATO’cuların hezimeti ve bugünkü şartlarda iki kutuplu bir dünya oluşması halkların yararınadır”[6] başlığını taşıyan açıklamasında, başlığından da anlaşılacağı üzere, önceki açıklamasında sarf ettiği sözlerle çelişerek şu görüşleriyle yanlış bir yöne savruluyor: “Çok açık ve nettir ki bugünkü Ukrayna sınırları içinde cereyan eden bu savaş, aslında NATO’yla Rusya arasındaki bir savaştır. Daha da açığı, NATO’nun Başpatronu ABD’yle Rusya arasında olan savaştır. Savaşın NATO’nun yenilgisiyle ve tabii Rusya’nın galibiyetiyle sonuçlanması –ve öylece gibi de görünüyor– Uluslararası Proletarya Hareketinin çıkarları ve Dünya Halklarının çıkarları açısından iyidir, olumludur. Bu iki dev askerî gücün devamlı gerginlik hâlinde bulunması, birbirini kolluyor, gözetliyor durumda olması da iyidir. Yani dünyanın tek değil de iki kutuplu olması iyidir…” Nerede kaldı çok kutupluluk? Böyle bir ifade –öyle kastedilmese dahi–, ABD ve NATO’nun savaş kışkırtıcılığı, savaş yanlılığı karşısında Rusya’yı da aynı kefede değerlendirmek anlamına gelir. Devamında da zaten bu yönde açık olan şu ifadeler yer alıyor: “ABD […] Karşısında tehlikeli rakip olarak kimi görmektedir? İki eski sosyalist ülkeyi: Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu’nu. Bu her iki ülkede Sosyalist devlet yıkılmış yerine Kapitalist devlet yapısı geçmiştir. Tekelci Kapitalizme yani Emperyalizme sıçramışlardır.” Görüldüğü gibi, bir anda emperyalizm teorileri çürümüş oluyor ve –metinde çokça aksini ispatlayan cümleleri kendileri sarf ettikleri hâlde– Rusya’yı emperyalizme sıçramış olarak niteleyerek en hafif deyimle kendileriyle çelişmiş oluyorlar. Çünkü metinde, bu sonuca varmayacak, ABD ile Rusya’yı aynı kefede değerlendiremeyecek çokça tespit de yer almaktadır, örneğin: “Siz NATO’cu Emperyalistler, tabii en başta da bu saldırgan, eli kanlı savaş örgütünün baş patronu ABD, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan sonra bile tüm dünyada çıkardığınız savaşlar, saldırı ve işgalleriniz ve yaptırdığınız faşist darbeler ve de sömürü ve talanlarınız sonucunda; Birinci ve İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşlarında hayatını kaybeden insanlardan çok daha fazlasının ölümüne sebep oldunuz.” Ve şu cümleler ne kadar haklı: “ABD ve onun casus örgütleri sistemli ve sinsi çalışmaları sonucu Ukrayna’da bir “Soroscu Turuncu Devrim” gerçekleştirmiştir. Böylelikle de ülkeyi kucağına düşürmüştür… Rusya’nın yandaşlığından çıkarıp kendi yörüngesine sokmuştur. Zelenski’ler işte bu “Turuncu Devrim”lerin ürünüdür. O andan itibaren işbaşına getirilen Nazi artığı liderler ve hükümetler Rusya yanlılarına ve Donbas’taki çoğunluğu oluşturan Rus Halkına karşı bir savaş açmıştır.” Yani, ABD’nin turuncu devrimlerle sosyalist bir ülkeyi paramparça ettiğini gösteren bu cümlelerden sonra, iki kutuplu dünya iyidir, Rusya da emperyalisttir demek, tutarsızlıktır.

Halkların Demokratik Partisi HDP

Halkların Demokratik Partisi, 24 Şubat 2022 tarihli açıklamasında[7], Ukrayna’da olanları, “sadece iki komşu ülke arasında yaşanan bir gerilim değil, aynı zamanda NATO ve Rusya arasındaki egemenlik mücadelesinin son halkası” şeklinde niteliyor. NATO ile Rusya aynı kefede değerlendirilerek aralarında bir “egemenlik mücadelesi” olduğundan söz edilmesi, NATO’nun genişleme emelini göz ardı etmektir ki, zaten metinde buna hiç değinilmiyor.[8] Açıklamanın devamında “Rusya’nın uluslararası hukuku ihlal ederek başlattığı askerî müdahaleyi kesin bir şekilde reddediyoruz. Rusya Hükümetini, Minsk Anlaşmasına sadık kalarak askerî operasyonları durdurmaya ve müzakere kanallarını yeniden açmaya çağırıyoruz” deniyor, ama bir sonraki cümlede Ukrayna Hükûmeti, yalnızca “iki blok arasında gerilimi artıracak tutumdan vazgeçmeye” çağrılıyor. Yani Minsk Anlaşmasını Rusya ihlâl ederek “uluslararası hukuku ihlal ediyor”, ama Ukrayna etmiyor, öyle mi? ABD’den, onun rolünden ise metinde tek kelimeyle bile söz edilmiyor. Oysa ABD 2014’teki Maydan darbesiyle zaten uluslararası hukuku çiğnemişti, Ukrayna’nın seçilmiş hükûmetini devirerek Ukrayna’nın egemenliğini ortadan kaldırmıştı.

EMEP, EHP, Halkevleri, HDP, SMF, TİP ve TÖP’ün Ortak Açıklaması

Bu partilerin[9] 1 Martta yaptıkları ortak açıklamada şu ifadelere yer veriliyor: “Kapitalizm insanlığın ekmeğini, sağlığını düşünmüyor; enerji ve silah tekellerinin çıkarları için halkların boğazlaştığı yeni bir savaşa alan açıyor. Donbas üzerinden tırmanan Ukrayna-Rusya gerilimiyle başlayan savaş ve işgalin arkasında esas olarak bu gerçeklik vardır. Rusya ve ABD öncülüğündeki NATO’nun halkların iradesini yok sayan yayılmacı politikalarının tarafı değiliz. Halklar, bu iki odaktan birine taraf olmak zorunda değildir. Haksız savaşları ve savaşa güç toplama çağrılarını reddediyoruz.” Hem Rusya’yı, hem de ABD’nin öncülüğündeki NATO’yu yayılmacı bir politika izliyor diyerek aynı kefede değerlendirmek, savaşı doğuran, 2014’ten beri ABD’nin gerilimi tırmandırmadaki başrolünü göz ardı etmek anlamına geliyor. Rusya’nın kendisi için bir tehdit olarak gördüğü ve “kırmızı çizgimiz” olarak nitelendirdiği, Ukrayna’nın NATO’ya üye edilme girişimlerini görmezden gelmek anlamına gelir. Bu açıdan “tarafsız” kalındığını iddia etmek bir yanılgıdır.

Sol Parti

Sol Partinin açıklamasının başlığında “Emperyalist Müdahaleye ve Savaşa Karşı Duracağız” denilerek Rusya’nın operasyonu “emperyalist müdahale” olarak tanımlanıyor. Sol Parti açıklamasının başında şu cümlelere yer veriyor: “Rusya’nın, SSCB’nin dağılması sürecinde Almanya’nın birleşmesine ses çıkarmaması, Kızıl Ordu birliklerinin Doğu Avrupa’dan çekilmesi karşılığı ABD de NATO’nun doğuya doğru genişlemeyeceği garantisini vermişti. Bilindiği gibi bu sözde durulmadı, NATO genişlemeci hamlelerle Doğu Avrupa ülkelerini birer birer bünyesine kattı. 2014’te ise ABD destekli bir darbe ile Ukrayna’nın seçilmiş cumhurbaşkanı devrildi. Ülke fiilen ABD-AB destekli batı ve Rusça konuşanların ağırlıkta bulunduğu doğudaki Donbas bölgesi arasında bölünmüş oldu… Donbas bölgesinde arka arkaya provokatif olaylar patlak verdi, Ukrayna ordusu doğuda kışkırtıcı faaliyetlere girişti.” Ancak devamında şunları belirtmesi tamamen yanlış bir yöne savrulmasına neden oluyor: “Putin de bu durumdan pek şikayetçi görünmüyor. Çünkü ABD’nin Rusya’yı doğrudan karşısına alıp Soğuk Savaş dönemindeki gibi büyük devlet statüsüne oturtması ülke içerisinde Rus milliyetçiliği propagandası yapması, toplumsal muhalefetin sesini kısmasının koşullarını yaratıyor. Kısa vadede petrol, doğalgaz ve diğer hammadde fiyatlarındaki yükseliş de işine geliyor. Nitekim dün Donetsk ve Luhansk cumhuriyetlerini tanıdığını ilan etmesi ve sınırda askerî harekâta girişmesi ABD’nin savaş davetini resmen kabul etmesi anlamına geliyor.” Yani ABD’nin tüm bunları yapmaya, savaşa davet etmeye hakkı var, ancak Rusya’nın, buna dur demeye hakkı yok. Söz konusu Cumhuriyetlerde, bugün daha da net şekilde ortaya çıktığı gibi, halkın açık olarak iradesini gösteren ve Ukraynalı faşist milislerin halka yönelik zulmü karşısında Rusya’dan yardım isteme hakkı yok? Açıklamanın devamında da, ABD ile Rusya aynı kefeye konulmaya devam ediliyor ve şunlar ifade ediliyor: “ABD ve NATO, Ukrayna’dan ellerini çektiğini açıklamalı, ülkeye silah ve mühimmat sevkinden bir an önce vazgeçmelidir.” Buraya kadar çok doğru bir tespit, ancak devamında şu cümle geliyor. “Putin de Lenin’in Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı ilkesini bile tanımayan, Ukrayna ve Belarus’u Rusya’ya katmayı meşru gören aşırı şoven tarih okumalarını terk etmeli, Ukrayna’nın kayıtsız şartsız bağımsızlığını tanıdığını teyit etmelidir.” Ukrayna zaten bağımsız değil miydi? 2014’ten beri tırmandırılan NATO’ya üye olma hayalleri bağımsızlık adına savunulabilir mi? Ayrıca “ulusların kendi kaderini tayin hakkı” ilkesi nasıl bu kadar kolay harcanabiliyor? Buradaki durumda “ulusların kaderini tayin hakkı” nasıl halktan bağımsız okunabilir, nasıl Sovyetler Birliğinin koskoca geçmişi göz ardı edilebilir? Acaba Gorbaçov grubu Sovyetler Birliğini ABD emperyalizmine teslim etmeseydi, bugünlere gelinir miydi? Buna ek olarak Sol Parti Kartal imzasıyla “Amerikan emperyalizmine ve Putin yayılmacılığına hayır!” sloganını içeren afişler asılması da yine biri emperyalist olmayan güçleri aynı kefeye koyarak, özünde “öyleyse bırakalım ABD emperyalizmi ve NATO yayılsın, Rusya da eli kolu bağlı beklesin” demekle aynı anlama geliyor.

* Diğer partilere ilişkin değerlendirmelere önümüzdeki sayıda yer verilecektir.


[1] Bkz. Toplumcu Kurtuluş dergisi,

      sayı 1, s. 80-96

[2]  Öne çıkaran Almanya’daki Sol Partinin, partinin Ukrayna konusundaki görüşlerine muhalif milletvekili Sahra Wagenknecht: https://twitter.com/SWagenknecht

[3] Jeffrey Sachs’ın 28 Eylül 2022 tarihli “The Great Game in Ukraine is Spinning Out of Control” (Ukrayna’daki Büyük Oyun Kontrolden Çıkıyor) başlıklı yazısı için bkz. https://www.jeffsachs.org/newspaper-articles/d2hlnp24c7hyewetypd6rjgfesszm4

[4] Bkz. https://www.emep.org/ukraynada-savasa-ve-her-tur-savas-kiskirticiligina-hayir

[5]  Bkz. https://www.hkp.org.tr/kasar-emperyalist-cakallar-putin-ukraynada-alayiniza-diz-cokturdu/

[6]  Bkz. https://www.hkp.org.tr/natocularin-hezimeti-ve-bugunku-sartlarda-iki-kutuplu-bir-dunya-olusmasi-halklarin-yararinadir/

[7]  HDP’nin “Ukrayna’da yaşananlar NATO ve Rusya arasındaki egemenlik mücadelesinin son halkasıdır” başlıklı açıklama için bkz. https://hdp.org.tr/tr/ukrayna-da-yasananlar-nato-ve-rusya-arasindaki-egemenlik-mucadelesinin-son-halkasidir/16165/

[8]  HDP, 3 Mart 2022 tarihinde TBMM’ye sunduğu “Ukrayna’daki savaşın Türkiye ekonomisine etkilerinin araştırılmasına ilişkin önerge”nin Gerekçe bölümünde NATO’nun genişlemesi farklı bir bağlamda şu şekilde ifade ediliyor: “Rusya’nın NATO’nun genişlemesi başta olmak üzere çeşitli gerekçelerle Ukrayna’ya yönelik başlattığı askerî operasyonlar, NATO ve Rusya’yı karşı karşıya getirecek şekilde devam etmektedir.” Şöyle mi anlamalıyız: Rusya askerî operasyonu için NATO’nun genişlemesini gerekçe gösteriyor, yani gerçekte NATO’nun bir genişleme emeli yok mu? Bu metinde de ABD’den tek kelimeyle söz edilmiyor. Metnin tamamı için bkz. https://hdp.org.tr/tr/ukrayna-daki-savasin-turkiye-ekonomisine-etkilerinin-arastirilmasina-iliskin-onergemiz/16186/

[9] Emek Partisi, Emekçi Hareket Partisi, Halkevleri, Halkların Demokratik Partisi, Sosyalist Meclisler Federasyonu, Türkiye İşçi Partisi ve Toplumsal Özgürlük Partisi

Paylaş