FATMA ŞENDEN ZIRHLI

Geçen sayımızda bir kısmına yer verdiğimiz, Türkiye solundaki partilerin Ukrayna’daki savaşa ilişkin yaklaşımlarını, yapmış oldukları açıklamalar temelinde değerlendirmeye, seçtiğimiz diğer partilerle devam ediyoruz.

Değerlendirmenin ekseninde ABD emperyalizmi ile Rusya’nın aynı kefeye konularak Rusya’nın da “emperyalist” olarak nitelendirilip nitelendirilmemesi sorusu var.

Savaşın sekizinci ayında 27-29 Ekim 2022 tarihlerinde Küba’da Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri Toplantısı gerçekleşti. Bu toplantıya katılan partiler, ortak bir sonuç bildirgesinin yanı sıra, Ukrayna’daki savaşa ilişkin yaklaşımlarında temelden ayrıştıkları için, her birinin imzacıları farklı olan birbirine zıt iki açıklama yayınladılar. Bu açıklamalardan içeriğine katıldığımız “İlerici güçlerin başlıca görevi“ başlığını taşıyan açıklamanın çevirisine bu sayımızda yer veriyoruz.

Ukrayna’daki savaş onuncu ayına ulaşmışken, ABD ve NATO tarafından bugünlerin nasıl adım adım planlandığına, Rusya’ya Ukrayna üzerinden nasıl bir oyun oynandığına dair gerçekler ve itiraflar ortaya dökülmeye başladı. Almanya’nın eski Başbakanı Angela Merkel’in Die Zeit gazetesiyle yaptığı söyleşi, kendi döneminde Rusya karşısında nasıl iki yüzlü bir politika izlediklerinin ve bugün Rusya’ya yapılan ‘uluslararası hukuku çiğnediği’ yönündeki suçlamalarının asıl muhataplarının kimler olduğunun da açık bir itirafı.[1] Bu itiraflar, özellikle Ukrayna’daki savaşa ilişkin, böyle bir geçmiş yok sayılarak yapılan değerlendirmeler için de çarpıcı olsa gerek. Merkel açıkça şunları ifade etti: “(…) 2014 Minsk anlaşması Ukrayna’ya zaman tanıma girişimiydi. (…) Bugün de görebileceğiniz gibi, bu zamanı güçlenmek için de kullandı. 2014/15 Ukraynası bugünün Ukraynası değil. 2015’in başlarında Debaltsevo savaşında gördüğünüz gibi, Putin o sırada onları kolayca geçebilirdi. Ve NATO ülkelerinin Ukrayna’ya yardım etmek için şimdi yaptıkları kadar çok şey yapabileceklerinden şüpheliyim. (…) Çatışmanın donmuş olduğu, sorunun çözülmediği hepimiz için açıktı ama bu Ukrayna’ya değerli zaman kazandırdı.”[2]Görüldüğü gibi, Merkel’in itirafları Minsk anlaşmalarıyla aslında Rusya’nın aldatıldığını ve oyalandığını, bu anlaşmaların Ukrayna’nın Rusya ile savaşa hazır olana kadar güç kazanması amacıyla yapıldığını apaçık ortaya koyuyor.

Ukrayna’nın ABD ve NATO’nun çıkarları uğruna nasıl bugünkü duruma sürüklendiğinin bir diğer kanıtı, Ukrayna Komünist Partisi adına sözünü ettiğimiz Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri Toplantısında yapılan konuşma. Bu sayıda çevirisine yer verdiğimiz konuşmada, Ukrayna’nın Şubat 2014’teki faşist darbeden bu yana bir iç savaşın içinde bulunduğu belirtiliyor. Donbas’ın Kiev rejimine karşı yürüttüğü savaş bir ulusal kurtuluş mücadelesi olarak tanımlanıyor. Özünde, iktidardaki faşist rejimden bağımsızlık, halkın anadili olan Rusça konuşma ve ABD tarafından dayatılan Rusya karşıtı çizgiyi takip etmeme hakkı için bir savaş olarak değerlendiriliyor. Ukrayna’daki askerî çatışmanın düpedüz emperyalist bir savaş olarak görülmemesi ve Rusya açısından ulusal güvenliğe yönelik dış tehdide ve faşizme karşı mücadele olarak kabul edilmesi gerektiği vurgulanıyor.

Devrimci İşçi Partisi DİP

DİP’in 1 Mart 2022 tarihli bildirisinin başlığı, “Barışın yolu NATO’nun ve taşeronlarının askerî yenilgisinden geçer! Emperyalist savaş aygıtı NATO Ukrayna’dan ve Karadeniz’den defol! Türkiye NATO’dan çıksın! Emperyalist üsler kapatılsın!”.[3]

Bildirinin ilk paragrafında şöyle deniyor: “Ukrayna’daki savaşın gerçekte kimler arasında olduğunu anlamak isteyen, onun öncesinde iki ay boyunca kimlerin müzakere ettiğine bakmalıdır. (…) Savaş öncesinde siyaset ABD, AB ve NATO ile Rusya arasında idi. Bu savaşta Ukrayna vekâlet savaşı veriyor. Bu, Ukrayna halkı için kendi başına utanç kaynağı olmalıdır. Başkasının savaşında kendi insanlarını ölüme sürmek ne büyük bir utançtır! Ukrayna’da NATO taşeronluğu yapan Zelenski iktidarı, Ukrayna emekçi halkının katili neo-Nazi çeteleri gönüllü adı altında cepheye sürmüş durumda. Bu savaş Amerika’nın ve Avrupa’nın Ukrayna’yı içine düşürdüğü ekonomik ve politik aşağılanmanın başka araçlarla ifadesidir.”

Devamında çok doğru olan, barış isteyenlerin sorunun esasını ele almak zorunda olduklarının belirtildiği şu ifadeye yer veriliyor: “Önemli olan, bugünkü savaşı basit bir askerî manevra gibi gösterecek, muhtemelen bir dünya savaşını tetikleyecek, belki de nükleer silahların kullanılacağı NATO-Rusya savaşını engellemektir. Dünya savaşını engellemek isteyen ise o savaşın nedenlerini anlamak zorundadır.”

Sözü edilen olası savaşa ABD ve NATO’nun yol açacağı şu şekilde belirtiliyor: “O savaş çıkarsa bunun nedeni ABD ve NATO’nun 30 yıldır Rusya’yı adım adım kuşatması ve yalıtması olacaktır. 1991’de Sovyetler Birliği çökeli beri, NATO 13 Doğu Avrupa ülkesine yayılmıştır. İsveç ve Finlandiya NATO’ya katılma konusunda basınç altındadır. Güney’de Moldova, Ukrayna, Gürcistan ve Azerbaycan da sırada beklemektedir. NATO’nun kuşatma stratejisi değişik biçimler altında Orta Asya’da da sürmektedir. Ukrayna bunlar arasında Rusya’nın bağrında olduğu için önem taşıyor. Ukrayna NATO’ya girdiği takdirde nükleer başlıklı füzelerle donatılırsa NATO Moskova’yı dakikalar içinde vurabilecektir. Olası bir NATO-Rusya savaşının sorumlusu ABD, İngiliz ve AB emperyalizminin birleşik askerî aygıtı NATO olacaktır.”

Savaşı doğuran nedenler arasında ABD ve NATO’nun rolü gayet açık şekilde ortaya konuluyor. Ancak bunlar ifade edildikten sonra şöyle deniliyor: “Emperyalizme karşı mücadelede kimse Putin yönetimine güvenmesin! Putin’in savaş öncesi yaptığı ve Lenin’e saldırdığı konuşmada Rus milliyetçiliğini başka halkların üzerinde tahakküm kurma gerekçesi olarak göstermesi, kapitalist restorasyonu körükleyen bu rejimin bölge için zararlı olduğunu bir kez daha göstermiştir. Rusya, Ukrayna ve diğer bölge halklarının kardeşliği, Rus milliyetçisi Vladimir Putin’in at gözlüğüyle değil, büyük proleter enternasyonalisti Vladimir Lenin’in geniş ufkuyla sağlanacaktır.”

ABD ve NATO’nun bu kadar saldırgan ve yayılmacı politikalarını ortaya koyduktan sonra Rusya’nın bölge için zararlı olduğunu ifade etmek bir çelişkidir ve bu saldırıya karşı duran, mücadele veren bir konumda oluşunu göz ardı etmektir. Girişte de Putin için “Müzakere eden Biden ile Putin’dir, NATO ile Putin’dir, Macron ile Putin’dir” sözlerinin sarf edilmesi bir tercih olabilir, ancak ABD ve NATO’ya karşı duran tam da Putin’dir. Elbette Lenin konusundaki sözler çok haklı, ama Putin ile Lenin’i karşılaştırmak ne derece doğru?

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi DSİP

DSİP, 22 Şubat 2022 tarihli “Ukrayna’da savaşa hayır!”[4] başlığını taşıyan açıklamasının ilk paragrafında, “Putinin işgaline hayır” başlığından sonra hem ABD’yi, hem de Rusya’yı aynı derecede savaşın sorumluları olarak değerlendiren şu cümleye yer veriyor: “Bu savaşın sorumluları, dünyadaki en tehlikeli emperyalist blok ABD ve onun Avrupalı müttefikleriyle, diğer tehlikeli emperyalist güç Rusya’dır.”

Rusya’yı ABD gibi emperyalist olarak değerlendirmenin tutarsızlığı bir yana, ABD ile Rusya’nın aynı derecede sorumlu olduğunu belirtmek, bugün bu savaşa yol açan süreçte 2014’ten itibaren ABD’nin gerilimi tırmandırmadaki başrolünü göz ardı etmek anlamına geliyor.

Ukrayna’daki sürecin değerlendirildiği paragrafta “2014’ten beri Güneydoğu Ukrayna’nın bazı kısımları, Kiev hükümeti ile Rusya’nın desteklediği muhalifler arasındaki savaşın arenası hâlini aldı. Bu tarihten beri bölgede en az 14 bin kişi çatışmalar nedeniyle öldü” deniliyor, ancak 2014’te ABD’nin Maydan darbesiyle Ukrayna’nın seçilmiş hükûmetini devirmiş olmasına değinilmiyor. Ayrıca, “çatışmalar nedeniyle” öldüğü belirtilen halkın, Donbas’ta 2014’ten beri, Ukraynalı neonazilerin saldırıları sonucu öldükleri belirtilmiyor.

Açıklamada şöyle deniliyor: “Rusya, yayılmacı politikalarına destek olmak için askerî gücünü sürekli artırıyor. Son 20 yılda, Çeçenistan’daki bağımsızlık hareketini kanla ezdi. Gürcistan’ın bir bölümünü işgal etti. Ukrayna toprağı olan Kırım’ı işgal ve ilhak etti. Suriye’de Beşar Esad’ın acımasız rejimini kurtarmak için doğrudan askerî müdahalede bulundu. Libya’da savaşan taraflardan birine açık askerî destek verdi. Son olarak da Kazakistan’daki halk protestolarının bastırılması için bu ülkeye asker yolladı.”

Görüldüğü gibi, emperyalizmin, NATO’nun her saldırganlığında, her yıkıcı harekâtında emperyalizm, NATO değil, emperyalizme karşı koymaya çalışan güçler ve bu arada Rusya suçlanıyor.

Halkevleri

Halkevlerinin “Emperyalist ve gerici paylaşım savaşlarına hayır”[5] başlığını taşıyan 24 Şubat 2022 tarihli bildirisinin ilk cümlesi şöyle: “ABD emperyalizmi ve NATO’nun eski Sovyet topraklarına doğru izlediği yayılmacı çizgi ile bunun karşısında bölgesel hegemonyasını korumak isteyen Rusya uzun zamandır bölge halklarının çıkarlarını ve iradesini hiçe sayan gerici bir mücadele içindeydi.”

Daha ilk cümlede, ABD ve NATO yayılmacılığı ile aynı kefeye konulan Rusya için, “bölge halklarının çıkarlarını ve iradesini hiçe sayan gerici bir mücadele” içinde olduğunun belirtilmesi, öncelikle Donbas halkının iradesini ve faşist Ukrayna rejimine karşı yürütmüş olduğu mücadele geçmişini yok saymaktır. “Emperyalistler ve bölgesel gericilik Doğu Avrupa’nın yeniden dizaynında Ukrayna savaşını bir nirengi noktası olarak değerlendirmek istiyor. Bölgeyle ilişkili bütün güçler bu savaşla saflarını netleştirmeye çağrılıyor. Dolayısıyla bu gelişme basitçe Rusya ve ABD çatışması değil, NATO ittifakı içi gerilimleri ve Rus yayılmacılığını da barındıran emperyalist-kapitalist sistem içi bir çatışma olarak ortaya çıkmaktadır.” Rusya’yı yayılmacı olarak değerlendirmek, ABD’nin Ukrayna’yı NATO’ya sokma emellerini ve 2014’ten beri gerilimi tırmandırmadaki başrolünü görmezden gelmektir.

Halkevlerinin yaptığı “İlerici, barıştan yana güçlere ve yoksul halklara sesleniyoruz: Bu gerici savaşın tarafı olmayalım” çağrısı ise, emperyalist ve faşist gericilik karşısında savaşmakta olan ilerici güçleri ve halkları “gerici” yaftası altında saf dışı bırakıyor ve son tahlilde ABD ve NATO’ya yarıyor.

Sosyalist Cumhuriyet Partisi SCP

Ukrayna’daki savaşa ilişkin Sosyalist Cumhuriyet Partisi ve Toplumcu Kurtuluş Partisi 2 Mart 2022 tarihinde “Ukrayna’da NATO’ya hayır! Barışa evet!”[6] başlıklı bir ortak bildiri yayınladı.

Sosyalist Cumhuriyet Partisinin konuyla ilgili bir başka yazısı ise, internet sayfasında partinin Genel Başkanının sayfasına yönlendirilen linkte yer alan 17 Mart tarihli “Fırat Kalkanı ve Ukrayna”[7]başlığını taşıyan yazı. Bu yazıda şu tespitler çok doğru bir şekilde yapılıyor: “Ukrayna olayında bir yanda, Rusya’nın toprak bütünlüğünü ve egemenlik hakkını hedef alan saldırgan ABD ve NATO, diğer yanda ülkesine yönelen tehdide karşı koymak isteyen Rusya var. İkisini aynı kefeye koymak, gerçekte saldırgana hizmet etmekten başka anlama gelmez. Bu noktada Küba, Vietnam, KDHC, Venezuella ve Çin gibi sosyalist ülkeler ile Hindistan, İran, Brezilya gibi gelişmekte olan dünyanın önde gelen ükelerinin tavrı son derece önemlidir ve aydınlatıcıdır. Sosyalist ülkeler tereddütsüz olarak Rusya Federasyonunun yanında yer aldılar.”

Rusya’nın yayılmacı olup olmadığına ilişkin de şu açıklama ne kadar yerinde: “Gerek bazı sol partiler ve aydınlar, gerekse bazı milliyetçi çevreler tarafından dillendirilen Rusyanın eski Çarlık Rusyası gibi yayılma ve egemenlik alanını genişletme peşinde olduğu iddialarına gelince; Basit bir gerçek: Dünya ekonomisi içindeki payı yüzde ikinin altında olan bir ülke istese de yayılma peşinde koşamaz. Gerçek ise tam tersidir. Rusya, bırakın yayılmayı, mevcut sınırlarını koruma derdindedir. Nitekim son otuz yılın Rusya gerçeği bütünüyle; ABD emperyalizmi tarafından kışkırtılan ve bu ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan iç ve dış sorunlarla uğraşmak olmuştur.”

SİP/TKP

SİP/TKP tarafından 25 Şubat 2022 tarihinde yapılan “Ukrayna’da emperyalist savaşa hayır!”[8] başlıklı açıklamada, “Ukrayna’da emperyalist çatışma” tespiti yapılıyor. Bildirinin başlığı ile bu ifadeden, Rusya’nın da emperyalist çatışan taraflardan biri olarak tanımlandığını anlıyoruz.

Devamındaki paragrafta şunlar belirtiliyor: “Tekelci kapitalizm çerçevesinde yaşanan Ukrayna’daki gelişmeler, ABD, NATO ve AB planlarıyla ve onların piyasaları, hammaddeleri ve ülkenin ulaştırma ağlarını kontrol etmek için kapitalist Rusya ile ağır rekabeti bağlamında bölgeye müdahalesiyle bağlantılıdır.” Bu cümlede de ABD’nin, NATO’nun, AB’nin planları ve müdahaleleri kapitalist Rusya ile ağır rekabet bağlamında ele alınıyor ve Ukrayna’daki gelişmelerin tekelci kapitalizm çerçevesinde yaşandığı söyleniyor.

Açıklamanın devamında şunlar ifade ediliyor: “Ukrayna’da faşist ve milliyetçi güçlerin faaliyetlerini, anti-komünizmi ve komünistlere karşı zulmü, Rusça konuşan nüfusa karşı ayrımcılığı, Ukrayna hükûmetinin Donbas’taki halka karşı silahlı saldırılarını kınıyoruz. Faşist gruplar da dahil olmak üzere Ukrayna’nın gerici siyasi güçlerinin, Avrupa-Atlantik güçleri tarafından planlarının uygulanması için kullanılmasını kınıyoruz.”

Bu cümlede savaşa neden olan koşullar doğru şekilde ortaya konulduktan sonra devamında şu paragrafın gelmesi, birbiriyle nasıl bu kadar çelişebilir: ”Rusya Federasyonunun önce Donbas’taki sözde ‘Halk Cumhuriyetleri’nin ‘bağımsızlığını’ tanıması ve ardından Rusya’nın ‘kendini savunma’, Ukrayna’nın ‘militarizasyondan ve faşistleşmeden arındırılması’ bahanesi altında gerçekleşmekte olan Rus askerî müdahalesini başlatması bölge halkını ve barışı korumak için değil, tersine Rus tekellerinin Ukrayna toprağındaki çıkarlarını ve onların Batılı tekellerle sert rekabetini desteklemek için yapılmıştır.”

Faşist güçlerin Donbas halkına yönelik silahlı saldırılarına, zulmüne değindikten sonra, Rusya’nın askerî müdahalesini başlatmasına, bölge halkını ve barışı korumak için değil, “Rus tekellerinin Ukrayna toprağındaki çıkarlarını ve onların Batılı tekellerle rekabetini desteklemek için yapılmıştır” demek tutarsızlıktır ve Donbas halkının, Rusya’dan yardım istediği gerçeğini de görmezden gelmektir.

2014’den bu yana faşizme karşı büyük cefalara katlanarak haklı bir mücadele yürüten Donbas halkının Halk Cumhuriyetlerini “sözde Halk Cumhuriyetleri” diye nitelemek ise bu halklara yapılmış ağır bir iftiradır. Rusya’nın bu cumhuriyetleri tanımasını eleştirerek “Ukrayna’nın militarizasyonu ve faşistlerden arındırılması”nı bahane ettiğini söylemek yalnızca gericilerin işine gelir. “SSCB çerçevesinde barış içinde yaşayan ve ortaklaşa gelişen her iki ülkenin halklarının ve diğer tüm halkların, tekellerin çıkarlarına hizmet eden o ya da bu emperyalistin ya da ittifakın tarafını seçmekte hiçbir çıkarı yoktur” diyerek işçi sınıfını, halkları “tarafsız” olmaya çağırmak, son tahlilde ABD emperyalizminin işine yarar.

Türkiye Komünist Hareketi TKH

TKH, “Savaşa karşı devrimci tutum emperyalizme karşı duruşla mümkündür”[9] başlığını taşıyan basın açıklamasında, başından itibaren Ukrayna’daki gelişmeleri ve yaşanan savaşı, ABD ve Avrupa Birliğinin başını çektiği emperyalizmin politikalarını doğru bir şekilde ortaya koyarak değerlendiriyor: “Ukrayna’daki gelişmeler ve bugün yaşanan savaş, ABD ve Avrupa Birliği’nin başını çektiği emperyalizmin yayılmacı, saldırgan ve provokatif siyasetinden bağımsız ele alınamaz. Bu gerçek ortaya konulmadan Ukrayna’da yaşanan gelişmelere yönelik her analiz ve tutum, başta ABD olmak üzere emperyalizmin saldırgan ve yayılmacı gerçek yüzünü örteceği gibi Ukrayna’daki Nazi yanlısı faşist darbe rejimini ve kendi ülke vatandaşlarına karşı 8 yıldır askerî güç kullanmasını aklamak anlamına gelecektir.”

TKH, Ukrayna’nın NATO üyeliğinin gündemden düşürülmesi gerektiğini belirtiyor. Yine Donetsk ve Lugansk halklarının iradesine saygı duyulması gerektiğini ifade ediyor.

Ancak TKH, açıklamanın devamında Rusya Cumhurbaşkanını “SSCB’nin mirası üzerine oturarak daha önce emperyalist sistemin parçası olmak isteyen Putin” olarak tanımlıyor ve şöyle diyor: “Putin iktidarının bugün Rus milliyetçiliği üzerinden yayılmacı bir siyasete yönelmesi, savaşı daha da körükleyecektir. Ukrayna’nın işgaline vardırılacak bir savaş, NATO’ya ve emperyalist ABD’ye yeni provokasyon imkânı oluşturacağı gibi mevcut durumu daha da derinleştirecek bir tehlikeyi barındırmaktadır.”

Bu cümlede eleştireceğimiz birinci nokta, bu savaşın bir “işgal” olarak yorumlanamayacağı ve NATO’nun ve ABD’nin zaten elinden gelen her türlü provokasyonu buna gerek kalmadan zaten yapıyor ve yapacak olmasıdır. Diğeri de, Rusya’nın ABD ve NATO saldırıları karşısında Donbas halkını savunmaya yönelik operasyonun bir yayılmacı siyasete dönüşme tehlikesini barındıramayacağıdır.

Sonuç

Ukrayna’daki savaşa ilişkin incelediğimiz parti açıklamalarında yaygın olarak karşımıza çıkan, ABD emperyalizmi ile Rusya’nın aynı kulvarda değerlendirilmesi ve Rusya’nın da “emperyalist” olarak nitelendirilmesi, ABD’nin 125 yıllık emperyalist geçmişiyle, yaklaşık 70 yıldan fazla sosyalist bir sistemi yaşatmış olan, Sovyetler Birliği geçmişi olan Rusya’yı aynı kefeye koymak demektir. Bu, ABD’nin ve onun savaş bloku NATO’nun dünyanın her köşe ve bucağındaki işgal güçlerini ve yayılmacılığını görmemek, Rusya’yı da öyle olmadığı halde aynı göstermeye çalışmaktır. Ayrıca, ABD’nin dayattığı tek kutuplu bir dünya düzeni karşısında Rusya’nın çok kutuplu bir uluslararası ilişkiler sistemi oluşturma yönündeki çabalarını görmezden gelmek anlamına gelir.

Ukrayna’daki savaş konusunda ABD ve NATO ile Rusya arasında tarafsız kalma yanılgısı, işçi sınıflarını, ilericileri, halkları “tarafsızlığa” çağırma vb. yaklaşımlar, son tahlilde gericiliğe hizmet eder. “Tarafsızlık” solun, sosyalistlerin saf dışı kalmasına yol açarak ABD’nin ve NATO’nun çıkarına hizmet eder.

Bugünden baktığımızda da, Ukrayna savaşına yol açan koşulların arka planı bu kadar net ortaya çıkmadan önce, Rusya tarafından askerî operasyona başlandığı günlerin ilk verileriyle yapılmış olan açıklamaların, bu kadar zaman geçtikten ve özellikle Almanya Başbakanı Angela Merkel’in itiraflarının ardından arka planı da iyice ortaya çıktıktan sonra, partilerin yeni değerlendirmelerde bulunmalarını beklemek yanlış olmayacaktır. Hele de o koşulları doğrudan doğruya, başından itibaren yaşamış olan ve halen yaşayan ilgili ülkelerin komünist partileri bu gerçekleri üstüne basa basa tekrarladıkları bugünkü koşullarda. Ukrayna Komünist Partisinin işaret ettiği gibi, “Her askeri çatışmanın kendine özgü yönleri olduğundan, her Marksistin ilk görevi, uygun değerlendirme yoluyla askerî çatışmanın sınıfsal niteliğini belirlemektir.”


[1] Merkel’in söyleşisinin ayrıntılı değerlendirmesini yapan Ceyda Karan’ın “Merkel’in ifşaatları” başlıklı makalesi için bkz. https://www.birgun.net/haber/merkel-in-ifsaatlari-413310

[2] Aynı yerde.

[3] Bkz. https://gercekgazetesi1.net/dip-bildirileri/dip-bildirisi-barisin-yolu-natonun-ve-taseronlarinin-askeri-yenilgisinden-gecer

[4] Bkz. https://www.dsip.org.tr/index.php/haberler/73-aciklamalar/1430-ukrayna-da-savasa-hayir

[5] Bkz. https://halkevleri.org.tr/2022/02/24/emperyalist-ve-gerici-paylasim-savaslarina-hayir/

[6]  Bkz. https://tkp.org/tr/icerik/ukraynada-natoya-hayir-barisa-evet-6042

[7]  Bkz. http://www.mehmetbedrigultekin.com/2022/03/17/firat-kalkani-ve-ukrayna/

[8]  Bkz. https://www.tkp.org.tr/aciklamalar/ukraynada-emperyalist-savasa-hayir/

[9]  Bkz. https://tkh.org.tr/savasa-karsi-devrimci-tutum-emperyalizme-karsi-durusla-mumkundur/

Paylaş