DOSYA VE ÇEVİRİLER: FATMA ŞENDEN ZIRHLI

Hiçbir vakit alçalmak olmamalı kadınlığın payı,

hiçbir vakit zulüm görmemeli iyi yürek,

bir düşerse kadın, ne olur insanlığın hâli,

ama bakın bir de ortalığa, onların payı ne?

İşte korku, işte acı, işte yumruk ve işkence!

Tevfik Fikret / A. Kadir

8 MART’IN TARİHÇESİ

Kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi, ezilen sınıfların sömürüye ve despotizme karşı kurtuluş mücadeleleriyle başa baş yürümüştür. Feodal düzenin sonunu getiren Fransız devriminin belgisi olan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesine kadınlar kendi özgül taleplerini içeren Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesini eklediler. Paris Komününde kadınlar kendi taleplerini bayraklaştırdılar.

Kapitalizme karşı işçi sınıfının yürüttüğü mücadele tarihinde de kadın işçiler başından itibaren kendi yerlerini aldılar. Kadınların birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü, toplumsal kurtuluş mücadelesinde kadınların kendi özgün talepleriyle yer aldıkları ve kendi taleplerini bayraklaştırdıkları gündür. Emekçi Kadınlar Günü, günümüzde 8 Mart olarak sabitlenmiş olsa da, başlangıçta farklı tarihlerde kutlanıyordu.

26-27 Ağustos 1910 tarihinde Kopenhag’da II. Enternasyonale bağlı olarak gerçekleşen “İkinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı”nda Klara Zetkin’in önerisiyle sosyalist kadınlar tarafından uluslararası çapta bir kadınlar günü düzenlenmesi önerilir.

KADIN KURTULUŞ HAREKETİ DOSYASI
Sosyalist Enternasyonal VIII. Kongresi, Kopenhag, 1910 Ortada Aleksandra Kollontay ve Klara zetkin, arkalarında Rosa Lüksemburg

Klara Zetkin şöyle ifade eder öneriyi: “Her ülkenin sosyalist kadınları, kendi ülkelerinde proletaryanın sınıf bilincine sahip politik ve sendikal örgütleriyle mutabakat içinde, esas olarak kadınlara oy hakkının ajitasyon ve propagandasına hizmet etmek üzere, her yıl kadınlar günü düzenler. Bu talep, sosyalist anlayışın kadın konusuna yaklaşımına uygun olarak gündeme getirilmelidir. Kadınlar günü uluslararası bir karakter taşımalı ve özenle hazırlanmalıdır.”1

1911 yılı

Emekçi Kadınlar Günü 19 Martta gerçekleşir

Emekçi Kadınlar Günü, uluslararası çapta ve çok kitlesel olarak ilk defa 1911 yılının 19 Martında Almanya, Avusturya, Danimarka ve İsviçre’de kutlanmıştır. (ABD’deki kutlama 26 Şubatta yapılmıştır.) Yüz binlerce kadının katıldığı bu toplantı ve gösterilerde özellikle kadınlara genel eşit gizli oy, açık sayım ilkelerine dayalı seçme ve seçilme hakkı verilmesi talebi öne çıkar. Gleichheit [Eşitlik. Bundan böyle sadece Eşitlik olarak anılacaktır]2 dergisinin 27 Mart 1911 tarihli sayısında çeşitli ülkelerde gerçekleşen gösteriler “Sosyal Demokrat Kadınlar Günü” başlığı ile veriliyordu. Emekçi Kadınlar Gününün o yıl 19 Martta yapılma nedeni, 1848 yılında Almanya’da gerçekleşen Mart devrimleri sırasında 18 Martta Berlin’de şehit düşenleri anmak ve yine 18 Mart 1871’de başlayan Paris Komününün yıldönümünü kutlamaktı. Almanya’daki gösterilerin anlatıldığı yazıda 19 Mart günü yüz binlerce emekçi kadının yüzlerce toplantı, gösteri ve sokak yürüyüşleriyle “kadınlara oy hakkı” talebini tek ve gür bir sesle yükselttikleri belirtiliyor.

Aynı sayıda, Avusturya adına Adelheid Popp imzasıyla çıkan yazıda şunlar belirtilir: “Viyana’daki kadınlar günü kadın proleterlerin olgunluğunu gösteren olağanüstü bir görüntüdeydi. Kadınların siyasal hakları için yapılan ilk büyük kadın eylemiydi. (…) Viyanalı kadın yoldaşlar kadınlara oy hakkı için bu ilk eylemleriyle gurur duyuyorlar. Ve duyabilirler, çünkü on binlerce kadın siyasal olarak buna hazır olduklarını gösterdi.”

KADIN KURTULUŞ HAREKETİ DOSYASI
Birinci Uluslararası Kadınlar Günü: “İşçi Gazetesi”, 19 Mart 1911 “Kadınlara Oy Hakkı Talep Ediyoruz”

Danimarkalı kadınların imzasını taşıyan yazıda ise kararın alındığı 1910 yılına atıfta bulunularak, “Kopenhag’da gerçekleşen Uluslararası Kadınlar Konferansında Zetkin yoldaşın, kadınlara oy hakkı için gösterilerden oluşan bir kadınlar günü talebi Danimarka’da da yankı buldu” deniliyordu.

Amerika adına yer alan yazıda kadınlara oy hakkı amacıyla ulusal çapta sosyalist bir gösteri düzenlendiği ve Sosyalist Partinin 26 Şubat tarihinde üçüncü kez kadınlar gününü kutladıkları belirtiliyor. Yazıda şunlar ifade ediliyor: “Amerikalı sosyalist kadınlar, Alman kadın yoldaşlarının ilk kadınlar gününü selamlıyorlar. (…) Kopenhag’da gerçekleşen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansında alınan kararla, bizim ulusal kadınlar günümüz, artık uluslararası sosyalist bir bayrama dönüştü.”3

1912 yılı

12 Mayısta gerçekleşir

Eşitlik’in 29 Mayıs 1912 tarihli sayısında yer alan yazılarda, Emekçi Kadınlar Gününün o yıl Almanya’da ve Avusturya’da 12 Mayıs tarihinde yapıldığı yazıyor. İkincisi düzenlenen uluslararası Emekçi Kadınlar Gününde bu ülkelerde, binlerce işçi kadının katılımıyla yüzlerce toplantı ve gösteri yapılır ve en önde gelen talep yine kadınlara oy hakkı olur. Derginin aynı sayısında yer alan Hollanda’dan gönderilmiş bir yazıda, ülkelerinde ilk defa o yıl Emekçi Kadınlar Gününün kutlandığı belirtiliyor ve “Hollanda’da birinci uluslararası sosyal demokrat kadınlar günü çok büyük bir başarıyla gerçekleşti” deniyor. Amsterdam’da binin üzerinde kişinin katılımıyla kadınlara oy hakkı için gösteri yapıldığı ifade ediliyor.

1913 Yılı

Almanya’da 2 Mart

1913 yılında Almanya’da Emekçi Kadınlar Gününün üçüncüsü 2 Mart Pazar gününde gerçekleştirilir. Eşitlik dergisinin 19 Mart 1913 tarihli sayısında ülke çapında yüz binlerce kadının 2 Mart günü toplantı ve gösteri düzenledikleri haber edilmektedir.

Yine 4 Mart 1913 tarihli, Sosyal Demokrat Partinin Vorwärts isimli merkez yayın organı da “Kadınlara Oy Hakkı” başlığıyla bir ek çıkarır. Emekçi Kadınlar Gününün on binlerce işçi kadının kitlesel katılımıyla 2 Mart Pazar günü kadınların oy hakkı talebiyle gerçekleştiği haberine yer verilir. Almanya genelinde birçok şehirde yapılan toplantı ve gösterilerin yanı sıra, özellikle Berlin’de emekçi kadınların akın akın yürüyüş kortejleriyle toplanma yerine yürüdükleri anlatılır. Aynı sayıda, bu toplantıların sonuç bildirgesi niteliğindeki, kadınlara genel ve eşit oy hakkı talebinin yer aldığı ortak bildirgeye yer verilir.4

Avusturya ve Hollanda’da 9 Mart

Avusturya’da ve Hollanda’da, Emekçi Kadınlar Gününün üçüncüsü 9 Mart 1913 tarihinde gerçekleşir. Eşitlik dergisinin 19 Mart 1913 tarihli sayısında Adelheid Popp imzasıyla çıkan yazıda, Viyana’da ve birçok başka şehirde toplantılar gerçekleştirildiği haberi yer almaktadır. Bu toplantılarda kabul edilen ortak sonuç bildirisinde, “Bugün 9 Mart 1913’te kadınlar ve kızlar, erkeklerle siyasal olarak tam eşitlik talep etmek üzere üçüncü kez toplandılar” denilir ve kadınlar gününde kadın yurttaşlar için tam siyasal eşitlik, özellikle devlet, eyalet ve belediye seçimleri için genel, doğrudan seçme ve seçilme hakkı talebine yer verilir. Toplantıya katılan kadınların, sosyalizmin zaferinin, kadınların düşünsel kölelikten ve siyasi hak yoksunluğundan tamamen kurtulmasını sağlayacağı anlayışıyla, tüm emekçi kadınları sosyalizme kazanmak için sosyal demokrat parti saflarında yılmadan çalışacaklarına dair kesin kararlılıkları beyan edilir.5 İsviçre’de de Emekçi Kadınlar Günü kitlesel olarak düzenlenir, ancak haberde tarih belli değildir.

Rusya’da 2 Mart

Rusya’da ilk kitlesel Emekçi Kadınlar Günü 2 Mart 1913 tarihinde Petersburg’ta gerçekleşti. Eşitlik dergisinin 2 Nisan 1913 tarihli sayısında Aleksandra Kollontay imzasını taşıyan yazıda, binlerce kadın işçinin polisin baskısına rağmen 2 Mart günü tekstil işçisi kadınların öncülüğünde toplantı ve gösteri düzenledikleri anlatılıyor. Pravda ve Lutsch sosyalist gazetelerinin 1 ve 2 Mart günlerinde kadınlar günü için özel sayı yayınladıkları belirtiliyor. Toplantılarda yapılan konuşmalarda, kadınlar gününün sosyalist özelliğine vurgu yapılır. Ekonomik sömürüye ve siyasi esarete karşı mücadelenin erkek ve kadın işçilerin ortak sorunu olduğu vurgulanır. Kollontay, Rusya’da gerçekleştirilen sosyalist içerikli bu ilk kadınlar gününün, kadın işçilerin siyasal hakları için, burjuva kadın hareketinden ayrı olarak kendi yollarını kendilerinin çizdiğinin bir ifadesi olduğunu belirtiyor. Sosyalist kadın hareketinin Rusya’da gelişmesi ve işçi sınıfının kurtuluş mücadelesindeki önemine işaret ediyor. Toplantıların sonunda kabul edilen sonuç bildirisinde şunların yer aldığı ifade ediliyor: “Kapitalist gelişim sürecinin beraberinde getirdiği derin ekonomik ve sosyal dönüşümler kadın hareketinin genel oy hakkı için temel oluşturuyor. (…) Kadınlar kendi haklarını kendileri savunmak ve çıkarlarını gözetmek amacıyla genel oy hakkını talep ediyorlar. Kadınlar, sosyalist düzenin kurulmasının bir ön koşulu olan siyasi iktidarı ele geçirme mücadelesine katılabilmek amacıyla genel oy hakkını talep ediyorlar. (…) Her ne kadar proleter kadınların ve diğer sınıflardan kadınların bazı hukuki ve siyasi reform talepleri ortak olsa da, kadın işçinin, erkek işçinin kadın eşinin en önemli hayati çıkarları, ekonomik çıkarları ile diğer sınıflardan kadının son belirleyici çıkarları arasında bir ortaklık yoktur.”6

KADIN KURTULUŞ HAREKETİ DOSYASI
Karl Maria Stadler’in Kadınlar Günü afişi, 1914 “Kadınlara Oy Hakkı”

1914 yılı

İlk defa 8 Marta denk geliyor

Emekçi Kadınlar Günü, ilk defa 1914’te 8 Mart gününde kutlanır. 18 Mart 1914 tarihli Eşitlik’te yer alan bilgilere göre Almanya, Avusturya, İsviçre, Hollanda, Fransa ve bugünkü Çekya ve Bosna gibi diğer Avrupa ülkelerinde, ayrıca Rusya’da 8 Mart Pazar günü kutlanır. Dergide, Fransa’da o yıl Emekçi Kadınlar Gününün ilk defa kutlandığı yazmaktadır. Almanya adına yer alan haberde, bu yılın gösterilerinin her yönden önceki yıllara göre daha kapsamlı ve başarılı geçtiği ifade ediliyor. Dev kızıl bir bayrak taşıyan bir emekçi kadını betimleyen ve günümüze kadar kalarak akıllarda yer etmiş olan, 8 Mart 1914 tarihli “Kadınlara Oy Hakkı” başlığını taşıyan afişin çok yaygın olarak asıldığı, Eşitlik’in 145 bin özel sayı dağıttığı bilgisi yer alıyor.7

Derginin söz konusu sayısında Rusya’da 8 Martta [eski Çarlık Rusyası takvimine göre 23 Şubat] yapılması hedeflenen Emekçi Kadınlar Gününün Petersburg polisi tarafından yasaklandığı haberi yer alır. Ancak, derginin 1 Nisan 1914 tarihli bir sonraki sayısında Rusya’da da tüm yasaklamalara, tutuklamalara rağmen, kadınlar gününün kutlandığı, yalnızca bir toplantıya izin verildiği ve 700 kişiyi alan toplantı salonunda yapılan bu etkinliğin sokaklara taştığı ve sokağı binlerce kişinin doldurduğu haberi yer almaktadır. Haberde, yasaklamalar nedeniyle emekçi kadınlar gününün “devrimci” bir nitelik kazandığı belirtilir. Ayrıca Moskova’da da korsan gösteriler yapıldığı, burada emekçi kadınlar gününün yasaklanmasına rağmen dokumacı kadınlar tarafından büyük bir protesto gösterisinin gerçekleştirildiği ifade ediliyor. Aynı sayıda, Rabotnitsa (İşçi Kadın) dergisinin ilk sayısının 8 Mart Emekçi Kadınlar Gününde yayınlanmasının amaçlandığı, ancak gazetenin yayınlanamadan yazı kurulunun polis tarafından tutuklandığı, sonuç olarak tüm bunlara rağmen gecikmeli de olsa yayınlandığı ifade ediliyor. 8

28 Temmuz 1914’te başlayan emperyalist dünya savaşında başlıca kapitalist devletler “savaş hâli” ilan ederek grev, miting, gösteri, toplantı, basın açıklaması dahil bütün devrimci eylem ve etkinlikleri yasakladıkları için Emekçi Kadınlar Günü 1915 ve 1916 yıllarında açık ve kitlesel olarak kutlanamaz. Eşitlik’in savaş yıllarında çıkan sayılarına bakıldığında, çok az ülkede çeşitli tarihlerde emekçi kadınlar günü toplantılarının ağırlıklı olarak savaş gündemleriyle gerçekleştirildiği haberlerine rastlıyoruz. Bu haberlerde, savaştan önce 8 Mart 1914’te gerçekleşen miting ve gösterilerin başarısına değinilerek, emekçi kadın hareketinin tekrar o görkemli günlerine döneceğine olan inanç ve kararlılık vurgulanıyor. Yani, 1914 yılının 8 Mart kutlamaları çok yaygın ve başarılı geçtiği için artık uluslararası sosyalist çevrelerin zihninde Emekçi Kadınlar Günü ile 8 Mart tarihi birleşmiştir.

1917 yılı

Şubat Devrimi 8 Mart Emekçi Kadınlar Gününde Başlar

Emperyalist dünya savaşı sürerken Rusya’da 1917 Şubat Devrimi patladı. Şubat Devriminin kıvılcımını, Petrogradlı tekstil işçisi kadınların emekçi kadınlar gününde tüm işyerlerinden sokaklara dökülerek gösteriler yapmaları başlattı. Emekçi kadınlar günü Çarlık Rusyası takvimine göre 23 Şubata, yani bugün kullandığımız takvime göre 8 Mart 1917 tarihine denk geliyordu. Klara Zetkin de, Şubat Devriminin çıkışıyla ilgili olarak, “8 Mart 1917’de o zamanki Petrograd’daki Uluslararası Kadınlar Günü, savaşa ve çarlığa karşı Şubat Devriminin çıkış noktası olan, muazzam kitlesel gösterilere yol açtı” diye ifade etmektedir.9

Sovyetler Birliği Komünist Partisi Tarihi kitabında bu konuya şu şekilde değiniliyor: “23 Şubat (8 Mart) Uluslararası Kadınlar Gününde, Petrograd Bolşevik Komitesinin çağrısı üzerine, işçi kadınlar açlığa, savaşa ve çarlığa karşı gösteri yapmak için sokaklara çıktı. Petrograd işçileri, işçi kadınların gösterilerini şehir çapında bir grev hareketiyle desteklediler.”10 Şubat Devriminden sonra, kadınlar Geçici Hükûmet döneminde 19 Mart 1917 tarihinde kabul edilen ve Mayıs 1917’de yayınlanan kararla, uğruna mücadele ettikleri diğer birçok hakkın yanı sıra seçme ve seçilmeyi içeren genel ve eşit oy hakkını elde ettiler. 20 Temmuz 1917 tarihinde de bu hak yasalaştı.

1921 yılı

Emekçi Kadınlar Gününün artık resmen Martın 8’i olarak belirlenmesi ise, bundan çok sonra, 1921 yılında Moskova’da yapılan II. Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansında gündeme geldi. 1921 yılındaki konferansta, Nadejda Krupskaya ve Klara Zetkin de yer almışlardı. Bu konferansta, kadınların cinsiyet ve sınıf köleliğinden kurtuluşunun yöntemlerini ve ilkelerini gösteren “Yönergeler” kabul edildi. Bu konferansta ayrıca 8 Mart, Petrograd’da Şubat Devrimini başlatan tekstil işçisi kadınlara ithaf edildi ve 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü sabit bir tarih olarak kabul edildi. Sovyetler Birliğinde kadınlar bununla da yetinmedi, kapitalist ülkelerdeki ilerici ve devrimci kadınların verdiği kadın kurtuluş mücadelelerine de destek vererek onlarla dayanışma içinde oldu.

KADIN KURTULUŞ HAREKETİ DOSYASI
Emekçi Kadınlar Günü Mitingi, Kadıköy, 6 Mart 2022

1  İkinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı, Kopenhag, 26-27 Ağustos 1910, Klara Zetkin tarafından önerilen gündem metni içinde.

2  Klara Zetkin, Eşitlik dergisinin editörlüğünü 1892 yılında üstlendi ve bu görevi 1917 yılına kadar yürüttü.

3  Eşitlik, 27 Mart 1911, Yıl 21, No. 13, s. 201-202

4  Vorwärts, Berlin Halk Gazetesinin 2. Eki, 4 Mart 1913, No. 53

5  Eşitlik, 19 Mart 1913, No. 13, s. 199-201

6  Eşitlik, 2 Nisan 1913, No. 14, s. 216

7  Eşitlik, 18 Mart 1914, No. 13, s. 198-201

8Eşitlik, 1 Nisan 1914, No. 14, s. 217

9  Zetkin, Klara; Krupskaya, Nadejda; Pieck Wilhelm (1992). “Nadejda Konstantinovna Krupskaya ve işçi kadınlar”, Kadın Sorunu Üzerine Seçme Yazılar ve Klara Zetkin Üzerine, İstanbul: İnter (der.), s. 178

10   Bkz. http://www.marx2mao.com/PDFs/HCPSU39.pdf

KADIN KURTULUŞ HAREKETİ DOSYASI

KLARA ZETKİN

Klara Zetkin, işçi sınıfının ve kadın kurtuluş hareketinin tarihinde en ön sıralarda yer alan kadın kahramanlardan biridir. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü ona borçluyuz. Klara Zetkin, 5 Temmuz 1857’de Almanya, Saksonya’da doğdu. Annesi onu sık sık Alman Kadınlar Genel Birliğinin toplantılarına götürürdü, orada öğrendiği Paris Komününden çok etkilendi. Öğretmenlik yaptı. Yirmi yaşına geldiğinde, yaşamını baskı ve sömürü altındaki halk kitlelerinin uyanması ve kurtuluşu için mücadeleye adadı. O dönemin Marksist sosyalistleri olan Alman Sosyal Demokrat Partiye katıldı. Marks ve Engels’in yapıtlarıyla tanıştı. II. Enternasyonal’in hazırlık çalışmalarında yer aldı.

1889’da Paris’te yapılan Dünya Fuarı sırasında çeşitli ülkelerden gelen işçi delegelere konuşmasında şöyle seslenir: “… İnsanlığın bağımsızlığı için döğüşen proleterler, kadının ekonomik bağımlılığını ve insan soyunun yarısının esirliğe mahkûm olmasını kabul edemezler…”.

II. Enternasyonale bağlı olarak; 1907 yılında Stuttgart’ta birincisi, 1910 yılında Kopenhag’da ikincisi ve 1915 yılında Bern’de üçüncüsü gerçekleştirilen Sosyalist Kadın Konferanslarının örgütleyicisidir. Kadın hareketinin uluslararası çapta ortak siyasi talepler etrafında toplanmasında ve devrimci bir karakter kazanmasında büyük rolü oldu. Stuttgart’taki ilk konferansta Uluslararası Kadın Sekreter olarak seçildi. Almanya’da kadınlara 1918 yılında seçme ve seçilme hakkının tanınmasında onun büyük emeği vardır.

1892 yılında Gleichheit (Eşitlik) isimli, işçi kadınlara yönelik yayınlanan kadın dergisinin sorumluluğunu üstlendi ve bu görevi 1917 yılına kadar sürdürdü. 1915’te Bern Konferansında Nadejda Krupskaya ile tanıştı. 1932 yılında Alman Meclisi Reichstag’ın en yaşlı üyesi olarak Divana seçildi ve burada faşizme karşı tarihî bir konuşma yaptı. 1933 yılında Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla Lenin’in Bütün Dünya Kadınlarına Vasiyetleri broşürünü kaleme aldı.

KADIN VE KADIN YURTTAŞ HAKLARI BİLDİRGESİ

OLYMPE DE GOUGES

Fransızcadan Almancaya çeviren: Gisela Bock

https://www.europa.clio-online.de/quelle/id/q63-28390

KADIN KURTULUŞ HAREKETİ DOSYASI
Olympe de Gousges, “Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi”ni Marie-Antoinette’e sunarken Claude-louis Desrais (İllüsrasyon) ve Frussotte (Gravür) Fransa Milli Kütüphanesi, Basılı Eserle ve Fotoğraflar Bölümü / Gallica

(14 Eylül 1791)

Kadının Hakları

Erkek, senin adil olma yeteneğin var mı? Bu soruyu sana bir kadın soruyor; en azından bu hakkı ondan alamayacaksın. Söyle bana, benim cinsimi ezen bu başına buyruk hükümdarlığı kim verdi sana? Gücün mü? Yeteneklerin mi? Yaratanı hikmetinde gör; doğayı anlamaya heveslisin madem, onu tüm görkemiyle incele ve cesaretin varsa bana böyle zalim bir hükümdarlığın örneğini göster. Hayvanlara yönel, elementleri sorgula, bitkileri incele, son olarak canlı varlığın tüm çeşitliliğine bak; ve sana bunun araçlarını sağlarsam apaçık olanı kabul et. Doğanın düzeninde cinsleri ara, incele ve mümkünse fark et. Onları her yerde bir arada bulacaksın, her yerde bu ölümsüz şaheser üzerinde ahenkli bir topluluk içinde çalışıyorlar.

Yalnızca erkek, istisnaî durumunu ilke düzeyine çıkarttı. Tuhaf, kibirli, bilimle şişinen fakat bu aydınlanma ve bilgelik yüzyılında en derin cehalete düşecek kadar yozlaşmış erkek, düşünsel yeteneklerinin tümüne sahip bir cinse despotça hükmetmek istiyor. Erkek cinsi, devrimden sevinç duymuş ve eşitlik hakkını istiyormuş gibi yapmakla yetiniyor.

Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi

Ulusal Meclisin son oturumlarında veya gelecek yasama döneminde kabul edilmek üzere sunulmuştur.

Önsöz

Ulusun anneleri, kızları, kız kardeşleri, temsilcileri, Ulusal Meclise alınmayı talep ediyorlar. Halkın sefaletinin ve hükûmetlerin ahlâki yozlaşmışlığının başlıca nedenlerinin kadının haklarının bilinmemesi, unutulması veya hiçe sayılması olduğunu göz önünde bulundurarak, resmen; toplumun tüm üyelerinin sürekli başucunda bulunması ve haklarını ve görevlerini onlara aralıksız hatırlatması için, kadın iktidarı ile erkek iktidarının eylemlerinin her siyasi kurumun nihai amacı açısından her an karşılaştırılabilmesi ve böylece buna daha fazla saygı gösterilmesi için, kadın yurttaşların basit ve tartışılmaz ilkelere dayanan taleplerinin hep Anayasanın, iyi örf ve adetlerin ve herkesin esenliğinin korunmasını mümkün kılması için, kadınların doğal, devredilemez ve kutsal haklarını bir bildirge ile ilan ediyorlar.

Bu nedenle güzelliğiyle ve anneliğin sıkıntılarına katlanma cesaretiyle üstün olan cins, en yüce varlığın huzurunda ve onun koruması altında, kadının ve kadın yurttaşın aşağıdaki haklarını kabul ve ilan eder.

I. Kadın özgür doğar ve haklar bakımından erkeğe eşittir. Toplumsal farklılıklar ancak kamu yararına dayandırılabilir.

II. Her siyasi birliğin nihai amacı, kadın ve erkeğin doğal ve devredilemez haklarının korunmasıdır. Bu haklar özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve her şeyden önce baskıya karşı direnme hakkıdır.

III. Her egemenliğin kaynağı, doğası gereği, erkeğin ve kadının birliğinden başka bir şey olmayan ulustur: hiçbir kurum, hiçbir birey, açıkça ondan kaynaklanmayan herhangi bir gücü kullanamaz.

IV. Özgürlük ve adalet, bir başkasına ait olan her şeyi geri vermektir; kadının doğal haklarını kullanmasında, erkeğin onun karşısına çıkardığı sürekli despotluk dışında hiçbir sınırı yoktur. Bu sınırların, doğanın ve aklın yasaları tarafından yeniden düzenlenmesi gerekir.

V. Doğanın ve aklın yasaları, topluma zarar veren bütün eylemleri yasaklar. Bu bilge ve ilâhî yasaların yasaklamadığı hiçbir şey engellenemez ve hiç kimse bu yasaların zorunlu görmediği bir şeyi yapmaya zorlanamaz.

VI. Yasa, ortak iradenin ifadesi olmalıdır; bütün kadın ve erkek yurttaşlar bizzat veya temsilcileri aracılığıyla yasanın oluşumuna katılmalıdır. Herkes için aynı şey geçerli olmalıdır: Bütün kadın ve erkek yurttaşlar, yasa önünde eşit oldukları için, yeteneklerine uygun olarak ve erdemleri ve kabiliyetleri dışında hiçbir ayrım gözetilmeksizin tüm makamlara, mesleklere ve kamu görevlerine eşit olarak kabul edilmelidir.

VII. Hiçbir kadının ayrıcalıklı hakları yoktur. Kadınlar yasada öngörülen durumlarda dava edilir, tutuklanır ve hapsedilir. Kadınlar da erkekler gibi bu katı yasaya tabidir.

VIII. Yasa, ancak kesinlikle ve açık olarak gerekli olan cezalar koymalıdır ve hiç kimse, eylemden önce yürürlüğe konmuş ve ilan edilmiş ve yasal olarak kadınlara uygulanabilen bir yasa dışında cezalandırılamaz.

IX. Suçlu bulunan her kadın yasanın tüm yaptırımına tabidir.

X. Temel nitelikte dahi olsa, hiç kimseye görüşlerinden dolayı karışılamaz. Kadının idam sehpasına çıkma hakkı vardır; aynı şekilde, sözleri yasada belirlenmiş kamu düzenini bozmadığı müddetçe, konuşma kürsüsüne çıkma hakkına da sahip olmalıdır.

XI. Düşünce ve görüşlerin özgürce ifade edilmesi kadınların en değerli haklarından biridir, çünkü bu özgürlük babaların çocuklarına karşı meşruluklarını güvence altına alır. Bu nedenle her kadın yurttaş, onu gerçeği saklamaya zorlayan barbarca bir önyargı olmadan özgürce “Ben senin soyundan gelen çocuğunun annesiyim” diyebilir. Ancak bu özgürlüğün yasada öngörülen durumlarda kötüye kullanılması halinde sorumluluk taşıması şartıyla.

XII. Kadın ve kadın yurttaşın haklarının güvence altına alınması daha yüksek bir yararı zorunlu kılmalıdır; bu hakların emanet edildiği kimselerin kişisel çıkarına değil, herkesin esenliğine hizmet etmelidir.

XIII. Kadınlar ve erkekler, kolluk kuvvetlerinin giderlerine ve yönetim harcamalarına eşit olarak katkıda bulunur. Kadın bütün ödev ve yükümlülüklere katıldığı için, görevlerin, işlerin, makamların ve mesleklerin bölüşümüne eşit şekilde katılmalıdır.

XIV. Kadın ve erkek yurttaşlar, kendileri veya temsilcileri aracılığıyla kamu vergilerinin gerekli olup olmadığına karar verme hakkına sahiptir. Ancak kadın yurttaşlar, yalnızca malvarlığında değil, aynı zamanda kamu görevlerinde de eşit pay almaları ve vergilerin miktarı, bunların kullanılması, toplanması ve süresi konusunda söz sahibi olmaları durumunda bunu kabul edebilirler.

XV. Erkeklerle birlikte vergi ödeyen kadın topluluğu, tüm kamu makamlarından görevlerinin idaresi konusunda hesap vermesini talep etme hakkına sahiptir.

XVI. Hakların güvence altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının belirlenmediği hiçbir toplumun Anayasası yoktur. Ulusu oluşturan bireylerin çoğunluğu oluşumuna katkıda bulunmadıkça Anayasa geçersizdir ve hükümsüzdür.

XVII. Mülkiyet, ister birlikte isterse ayrı ayrı olsun, her iki cinsin hakkıdır. Her biri dokunulmaz ve kutsal olan bu hakka sahiptir. Doğanın gerçek miras payı olan mülkiyet, yasa tarafından belirlenen kamusal bir zorunluluk bulunmadığı ve adil ve öncesinde bir tazminat ödenmediği müddetçe, hiç kimsenin elinden alınamaz.

KADIN KURTULUŞ HAREKETİ DOSYASI
Kadın yürüyüşü, 1789

KADIN SORUNUNUN NEDENLERİ1

ALEKSANDRA KOLLONTAY

1 * Aleksandra Kollontay, Toplumsal Gelişmede Kadının Konumu, İnter Yayınları, Ekim 2000, s. 124-130

Daha Fransız Devriminden önce Fransız kadın proletaryası önemli ölçüde büyümüştü ve Paris’in banliyöleri, dilenci kadınlar ve fahişelerle, işsiz ve açlık çeken kadın kitleleriyle dolup taşıyordu. Bundan dolayı da, işçi sınıfının 1789 Haziranında zenginlerin despotluğuna karşı isyanına kadınların özellikle gayretli aktivistler olarak katılmasında şaşılacak bir şey yoktu. “Halktan kadınlar”, o dönemde sloganlarında, tutarlı olarak, iş hakkı ve gelecekte “günlük ekmeklerini namuslu bir şekilde kazanabilmeleri” sözü talep ettiler. Paris’in proleter kadınları, devrim sırasında verdikleri bir dilekçede kadın ve erkek için iş hakkı ve tipik kadın emeği alanlarında erkekler için çalışma yasağı talep ettiler. Buna karşılık da, tipik erkek emeği dallarında iş aramaktan vazgeçmeye hazırdılar. “Biz, kendimizi erkeklerin otoritesinden kurtarmak için değil, mütevazı bir çerçevede kendimize bir yaşam sağlamak için iş arıyoruz”, deniyordu bir dilekçede.

Fransız Devrimi sırasında, üçüncü zümrenin kadınları, bütün zanaat mesleklerine girebilmeyi ya da başka şekilde ifade edilirse “sınırsız çalışma özgürlüğü” talep ediyorlardı. Bu talep, açlık ve sefalet çeken onbinlerce kadının yoksulluktan ve fuhuştan kurtulmasını güvence altına almayı amaçlıyordu. Bunlar, salt kadın talepleri değil, aynı zamanda tüm Fransız sanayi proletaryasının en temel çıkarlarına uygun taleplerdi. Paris banliyölerinin sakinleri hep bir ağızdan haykırıyordu: “Çalışma özgürlüğü”. Çalışma özgürlüğü ise, feodalizmin kesin olarak ortadan kaldırılması, burjuvazinin egemenliğinin pekiştirilmesi ve lonca ayrıcalıklarının kaldırılması demekti. Fransız kadınlarına, onların sınıf içgüdüsü, “günlük ekmeklerini namuslu bir şekilde kazanma” şansına sahip olmak istiyorlarsa seçmek zorunda oldukları yolu gösterdi. Fransız proletaryasının kadınları, açıkça devrimin yanında yer aldılar.

Monarşiye ilk kez meydan okuyanlar, Dauphiné ve Bretonya illerinin “halktan kadınları”ydı. Angolouse ve Chevanseaux’nun kadın vatandaşları onların izinde yürüdü. Böylece kadınlar parlamento için milletvekilliği seçimlerine katıldılar ve gariptir ki, seçimin sonucu kabul edildi. Burjuva sınıfının açık iç savaş ya da savaş dönemlerinden kadının yardımını minnetle karşıladığına ve kadınların “aşağılığı”nı geçici olarak unuttuğuna sık sık rastlanmıştır. Angers kadınları, hanedanlığın despotluğuna karşı devrimci bir manifesto kaleme aldılar ve Paris’in proleter kadınları, Bastille’in zaptına katıldılar ve ellerinde silahlarıyla kaleye girdiler. Rose Lacombe ve zanaatkâr kadın Louison Chabry ve Renee Audou, kadınların Versay’a yürüyüş kolunu örgütlediler ve kralı sıkı gözetim altında Paris’e getirdiler. XVI. Lui’nin Paris’e getirilmesinden sonra kadınlar, Paris’in kent kapılarının korunması onurlu görevi için erkeklerle yarıştılar. Balık pazarının kadınları, toplanan genel kurullara, milletvekillerine “cesaret verecek ve onlara kadınların taleplerini anımsatacak” kendi delegelerini gönderdiler. “Halkı unutmayın!” diye uyarıyordu delege kadın, Genel Kurulun 1200 üyesini, yani Fransa’nın ulusal meclisini. Paris banliyölerinin kadınları, Mars Meydanındaki büyük cumhuriyetçi halk hareketine de katıldılar. Mars dilekçesini imzaladılar ve kralın entrikalarının kurbanı oldular.

Üçüncü zümrenin kadınları, uyanmış proleter sınıf bilinçlerinin onları harekete geçirmesinden bu yana, bütün bu eylemlere katılıyorlardı. Yalnızca muzaffer bir devrim, Fransa’daki kadınları açlıktan, hak yoksunluğundan ve yoksulluktan kurtarabilir ve onları, enflasyonun rezilce sonuçlarından ve öncelikle de işsizliğin boyunduruğundan koruyabilirdi. Fransa’nın kadın proletaryası, acı sona kadar, devrimci ateşini ve uzlaşmazlığını yitirmedi ve böylelikle de, yalpalayan erkekleri coşturdu. Yaygın ve büyük bir kararlılık psikolojisi yarattı.

KADIN KURTULUŞ HAREKETİ DOSYASI
Örgücü Kadınlar, 1793

FRANSIZ DEVRİMİNDE KADINLAR

Jironden Madame Roland ile gazeteci ve yazar Louise Robert-Kévalio: Bu iki kadın özel olarak kadın hareketiyle ilgilenmediler. İlk kadın hakları savunucuları olarak onların tarihsel katkısı, kadınların eşit haklarının nesnel olarak tanınmasında pay sahibi olmalarıdır.

Olympe de Gouges: Kararlı kadın hakları savunucusu. Fransız Devrimi sırasında ilan edilen ve ona göre yalnızca erkeklerin haklarını gözeten “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”nin ardından, kadınlar için seçme ve seçilme hakkı ile kadınların bütün kamu dairelerinde çalışmasını talep ettiği “Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi”ni yayınladı.

Théroigne de Mericourt ve Desmolins: Devrimin ilk döneminde halkı silah başına çağırdılar. Théroigne, Bastille’in zaptedilmesi sırasında oradaydı ve kahramanlık nişanı olarak Ulusal Meclisten onur kılıcı aldı. 5 Ekim 1789’da, yani Versay’a düzenlenen yürüyüşün arifesinde, kentin devrimci kadınlarını coşturmak için, kıpkırmızı bir elbiseyle Versay’a at sürdü. Kadın filozof Remond ile birlikte “Yasa Dostları” topluluğunu kurdu ve ulusal ordunun desteklenmesi için ajitasyon yürüttü. Kadınları yeni anavatanı, cumhuriyeti savunmaya çağırdı. 20 Haziran 1792’de topların kraliyet sarayına çevrilmesine bizzat yardım etti ve Versay sakinleriyle birlikte saraya girdi. Cumhuriyet, bunun için ona nişan olarak “vatandaşlık çelengi” verdi. Jirondenlerle Jakobenler arasındaki mücadelede yaşamını yitirenler arasındaydı. Jirondenlere yakındı.

Rose Lacombe, kralın Versay’dan alınıp getirilmesini talep edenler arasındaydı. Paris banliyölerinin kadınlarının gerçek önderiydi. Kişisel olarak çok mütevazıydı, ancak aynı zamanda savaşçı, güçlü bir iradeye sahip ve örgütsel olarak çok yetenekliydi. Ayrıca çok melodik bir sese ve güzel bir görünüme sahipti. Ulusal Meclisin galerisinde yaptığı, İkinci Koalisyonun ordularına karşı devrimin savunulmasını ve iktidarın demokratikleştirilmesini talep ettiği ajitasyon konuşması, Fransız Devriminin büyük belgelerinden biri olarak tarihe geçti. Lacombe, monarşinin yeminli bir düşmanıydı ve sarayın kuşatılması sırasında elinden yaralandı. Daha önce Théroigne’e olduğu gibi, Ulusal Meclis ona da “vatandaşlık çelengi” verdi. Kendisi 1793’ten beri Jakobenlerin dağ partisinin üyesiydi ve Jean Paul Marat’ın Sankülotlar devrimci hareketinin kızıl beresini taşıyordu.

Paris’te, Rose Lacombe ve çamaşırcı kadın Pauline Leonie’nin, yani Paris banliyölerinden iki kadının girişimi üzerine Devrimci Kadın Vatandaşlar Kulübü kuruldu. Lacombe bu kulüpte kadınları devrim ruhuyla eğitmeye çalıştı. Rose Lacombe, kendini tüm ruhuyla devrime adayan ve aynı zamanda proleter kadının gereksinimlerinin, taleplerinin ve kaygılarının uyanan işçi hareketinin sınıf mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olması gerektiğini gören bir kadındı. Kadınlar için ayrıcalıklar talep etmedi ama onları uyandırmaya çalıştı ve işçi sınıfının üyeleri olarak çıkarlarını savunmaya çağırdı.

Devrimin çöküşünden sonra “örgücü kadınlar” burjuvazinin uykularını kaçırdı. Aç ve çile çeken köylü kadınlar, işçi kadınlar, ev işçisi kadınlar ve manüfaktürlerin kadın işçileriydi bu kadınlar. Ulusal Muhafız askerleri için, devrimin savunucuları için çorap örüyorlardı ve zaman kaybetmemek için örgülerini gösteri ve toplantılarda yanlarında götürüyorlardı.

KADIN KURTULUŞ HAREKETİ DOSYASI
Aleksandra Kollontay

ALEKSANDRA KOLLONTAY

31 Mart 1872’de St. Petersburg’ta doğan Aleksandra Kollontay genç yaşlarda Marks ve Engels’in yapıtlarını okumaya başladı. Devrimci işçi hareketine katıldı. Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi RSDİP’e üye oldu. İşçi hareketinin kadın konusunu da mücadelenin amaçlarından biri olarak programına almasında onun büyük bir katkısı oldu. 1907 yılında Stuttgart’ta gerçekleştirilen Birinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansına Rusya delegesi olarak katıldı. Konferansa Klara Zetkin başkanlık yapmıştı ve Kollontay otobiyografisinde, Klara Zetkin için “Rusya’daki kadın işçi hareketinin ilkelerini saptamamda büyük etkisi olmuştu” diye söz eder.

Kollontay, polis kovuşturması nedeniyle 1908 yılında Rusya’dan ayrılmak zorunda kaldı. Avrupa’ya giderek burada Alman Sosyal Demokrat Partisine girdi. Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht ile yakın dostluk kurdu. Siyasi alanda parti yayın organında yazar olarak görev aldı ve parti için propaganda konuşmacısı olarak çalıştı.

Rusya’daki dokumacılar sendikası ve dikişçi emekçi kadınlar adına 1910 yılında Kopenhag’da gerçekleştirilen İkinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansına delege olarak görevlendirildi. Aleksandra Kollontay, Ekim Devrimine kadar geçen süreçte, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde işçi grevlerinde, kadın eylemlerinde yer aldı, savaş karşıtı yazılar yayınladı.

1917 yılında kurulan Sovyet Hükümetinin ilk sosyal yardım bakanı olarak atandı, bakanlar kurulundaki tek kadın ve hükümet üyeliğine seçilen tarihteki ilk kadın oldu, Rusya Elçisi olarak Oslo’ya atandı. İlk sosyal sigortalar yasalarında analık sigortasına yönelik yasa tasarısı hazırlama görevi verilmesi onu bu konuyu çok ayrıntılı biçimde incelemeye yöneltti. 600 sayfalık kapsamlı bir çalışması olan Annelik ve Toplum kitabı bu alandaki düzenlemelere temel oluşturdu.

KADINLAR GÜNÜ*

ALEKSANDRA KOLLONTAY

Aleksandra Kollontay’ın 1913’te Rusya’da St. Petersburg’ta gerçekleşen ilk emekçi kadınlar gününden önce, Pravda gazetesinde yayınlanan yazısını sunuyoruz.

* Aleksandra Kollontay, Seçme Makaleler ve Konuşmalar, Progress Publishers, 1984

İlk yayınlanma: Pravda, No. 40(244), 17 Şubat 1913, St Petersburg

‘Kadınlar Günü’ nedir? Gerçekten gerekli mi? Burjuva sınıfının kadınlarına, feministlere ve süfrajetlere bir taviz değil mi? İşçi hareketinin birliğine zarar vermez mi?

Bu tür sorular yurtdışında artık duyulmasa da Rusya’da hâlâ duyulabilir. Hayatın kendisi zaten net ve anlamlı bir cevap verdi.

‘Kadınlar Günü’, proleter kadın hareketinin uzun ve sağlam zincirinin bir halkasıdır. Emekçi kadınların örgütlü ordusu her geçen yıl büyüyor. Yirmi yıl önce sendikalarda, işçi sınıfı partisi saflarında, orada burada dağınık küçük emekçi kadın gruplarından ibaretti… Şimdi İngiliz sendikalarının 292 binin üzerinde kadın üyesi var; Almanya’da yaklaşık 200 bin kadın sendikal harekette ve 150 bini işçi partisinde ve Avusturya’da 47 bini sendikalarda ve yaklaşık 20 bini partide yer alıyor. Her yerde –İtalya, Macaristan, Danimarka, İsveç, Norveç ve İsviçre’de– işçi sınıfının kadınları örgütleniyor. Kadınların sosyalist ordusunun yaklaşık bir milyon üyesi var. Etkili bir güç! Hayat pahalılığı, analık sigortası, çocuk işçiliği ve kadın emeğini koruyan yasalar söz konusu olduğunda bu dünyayı yönetenlerin hesaba katması gereken bir güç.

Bir zamanlar emekçi erkekler, sermayeye karşı mücadelenin yükünü yalnızca kendilerinin taşıması gerektiğini, “eski dünya” ile kadınların yardımı olmadan tek başlarına başa çıkmaları gerektiğini zannediyorlardı. Ancak işçi sınıfından kadınlar, kocanın ya da babanın işsiz kalması nedeniyle ihtiyaç üzerine işgücü piyasasına girmeye zorlanarak emeğini satanlar saflarına katılınca, emekçi erkekler, kadınları “sınıf bilincine sahip olmayanlar” saflarında bırakmanın, davalarına zarar vermek ve geriletmek anlamına geldiğinin farkına vardılar. Bilinçli militanların sayısı ne kadar çok olursa başarı şansı o kadar artar. Sobanın başında oturan, toplumda, devlette veya ailede hiçbir hakkı olmayan bir kadın hangi bilinç düzeyine sahiptir? Kendi ‘fikirleri’ yoktur! Her şey babanın veya kocanın emrettiği gibi yapılır…

Kadınların maruz kaldığı geri kalmışlık ve haklardan yoksunluk, baş eğmişliği ve kayıtsızlığı işçi sınıfına hiçbir fayda sağlamadığı gibi, doğrudan doğruya ona zarar vermektedir. Ama işçi kadın harekete nasıl dahil edilmeli, nasıl uyandırılmalıdır?

Dış ülkelerdeki sosyal demokrasi1 doğru çözümü hemen bulamadı. İşçi örgütleri kadın işçilere açıktı ama çok azı onlara katıldı. Neden? Çünkü işçi sınıfı, kadın işçinin hukuki ve toplumsal olarak bu sınıfın en yoksun üyesi olduğunu, yüzyıllardır gözünün korkutulduğunu, ona zulmedildiğini, aklını ve kalbini harekete geçirmek için özel bir yaklaşıma, bir kadın olarak onun anlayabileceği sözlere ihtiyaç olduğunu ilk başta fark edemedi. İşçiler, bu hak yoksunluğu ve sömürü dünyasında kadının sadece emeğinin satıcısı olarak değil, aynı zamanda anne olarak, kadın olarak da ezildiğini hemen anlayamadılar… Ancak, işçilerin sosyalist partisi bunu anladığında, hem bir ücretli işçi, hem de bir kadın, bir anne olarak kadınları savunmayı cesurca üstlendi.

KADIN KURTULUŞ HAREKETİ DOSYASI
Petrograd’da gösreri, 1917

Bütün ülkelerdeki sosyalistler, kadın emeği için özel koruma, anne ve çocuk için sigorta, kadınlar için siyasi haklar ve kadınların çıkarlarının savunulmasını talep etmeye başladılar.

İşçilerin partisi, kadın işçilere yönelik bu ikinci hedefi ne kadar net algıladıysa kadınlar partiye o denli istekli katıldılar. Partinin kendilerinin gerçek savunucusu olduğunu, işçi sınıfının aynı zamanda kendilerinin kadın olmaktan kaynaklı acil ve ayrı ihtiyaçları için mücadele ettiğini o denli anladılar. Örgütlü ve bilinçli emekçi kadınlar, bu hedefi anlatmak için çok şey yaptılar. Artık daha çok emekçi kadını sosyalist harekete çekmek için yapılan işin asıl yükü kadınlara düşüyor. Her ülkede partilerin kendi özel kadın komiteleri, sekreterlikleri ve büroları var. Bu kadın komiteleri, hâlen büyük ölçüde siyasi bilince sahip olmayan kadın nüfusu içerisinde çalışmalar yürütmekte, emekçi kadınların bilincini uyandırmakta ve onları örgütlemektedir. Ayrıca kadınları en yakından ilgilendiren soru ve talepleri de araştırıyorlar: Anne adaylarının ve emziren annelerin korunması ve bakımı, kadın emeğinin yasal düzenlemesi, fuhuşa ve bebek ölümlerine karşı kampanya, kadınlara yönelik siyasal hak talebi, konutların iyileştirilmesi, artan hayat pahalılığına karşı kampanya vb.

Böylece, partinin üyeleri olarak, kadın işçiler, ortak sınıf davası için mücadele ederken aynı zamanda kadın, ev kadını ve anne olarak kendilerini en çok etkileyen ihtiyaç ve taleplerini öne çıkarıp ortaya koyuyorlar. Parti bu talepleri destekliyor ve onlar için mücadele ediyor… Emekçi kadınların gereksinimleri, ortak işçi davasının ayrılmaz bir parçasıdır!

Kadınlar Gününde, örgütlü kadınlar hak yoksunluklarına karşı gösteri düzenler.

Ama bazıları, neden kadın işçilerin bu şekilde ayrı hareket ettiklerini soracaktır. Neden özel ‘Kadınlar Günü’, neden emekçi kadınlara özel broşürler, işçi sınıfından kadınlar neden toplantı ve konferanslar gerçekleştiriyorlar? Bu, son tahlilde, feministlere ve burjuva süfrajetlerine verilmiş bir taviz değil midir?

Ancak sosyalist kadın hareketi ile burjuva oy hakkı savunucuları arasındaki radikal farkı anlamayanlar böyle düşünebilir.

Feministlerin amacı nedir? Amaçları, kapitalist toplumda şu anda kocalarının, babalarının ve erkek kardeşlerinin sahip olduğu aynı avantajları, aynı gücü, aynı hakları elde etmektir. Kadın işçilerin amacı nedir? Amaçları, doğumdan veya zenginlikten kaynaklanan tüm ayrıcalıkları ortadan kaldırmaktır. Kadın işçi için ‘efendi’nin kim olduğu, erkek mi kadın mı olduğu fark etmez. Kadın işçi, tüm sınıfla birlikte, bir işçi olarak konumunu iyileştirebilir.

Feministler her zaman ve her yerde eşit haklar talep ederler. Kadın işçilerin cevabı: Biz hem erkek hem kadın, tüm yurttaşlar için hak istiyoruz, ama sadece işçi ve yurttaş değil, aynı zamanda anne olduğumuzu unutmayı da kabul etmiyoruz! Ve anneler olarak, geleceği doğuran kadınlar olarak kendimiz ve çocuklarımız için özel ilgi, devlet ve toplumdan özel koruma talep ediyoruz.

Feministler siyasi haklar elde etmek için çabalıyorlar. Ancak burada da yollarımız ayrılıyor.

Burjuva kadınları için siyasi haklar, emekçilerin sömürülmesi üzerine kurulu bir dünyada daha rahat ve güvenli şekilde yol almalarını sağlayan salt bir araçtır. Kadın işçiler için siyasi haklar, arzulanan emeğin iktidarına giden kayalık ve zorlu yolda atılan bir adımdır.

Kadın işçilerin ve burjuva süfrajetlerinin izlediği yollar uzun zamandır ayrı. Hayatın önlerine koyduğu hedefler arasında çok büyük bir fark var. Kadın işçi ile mülk sahibi hanımefendinin çıkarları arasında, hizmetçi ile hanımı arasında çok büyük bir karşıtlık vardır… Aralarında hiçbir temas, uzlaşma, yakınlaşma noktası yoktur ve olamaz. Bu nedenle emekçi erkekler ayrı Kadınlar Gününden, kadın işçilerin özel konferanslarından ve onların özel basınından korkmamalıdır.

İşçi sınıfının kadınları arasındaki her özel, farklı çalışma biçimi, kadın işçinin bilincini uyandırmanın ve onu daha iyi bir gelecek için mücadele edenlerin saflarına çekmenin bir aracıdır… Kadınlar Günü ve kadın işçinin özbilincini uyandırmak için girişilen ağır ve titiz çalışma, işçi sınıfının bölünmesine değil, birleşmesi amacına hizmet ediyor.

Bırakın, ortak sınıf davasına hizmet etmenin ve aynı anda kendi kadın kurtuluşu için mücadele etmenin coşkulu duygusu, kadın işçilere Kadınlar Günü kutlamalarına katılmaları için ilham versin.

1 Marksist sosyalistlerin o dönemde kullandığı ad. Bugünkü sosyal demokrasiyle karıştırılmamalıdır. Ç.N.

DEVRİMCİ MÜCADELE TARİHİNDE KADIN YOLDAŞLAR

KADIN KURTULUŞ HAREKETİ DOSYASI
Naciye HAnım’ın Bakü Kurultayı Konuşması, 7 Eylül 1920

1-7 Eylül 1920 tarihlerinde Bakü’de Üçüncü Enternasyonalin girişimiyle toplanan Birinci Doğu Halkları Kurultayında TKP’nin kurucuları Mustafa Suphi, Ethem Nejat’la birlikte Naciye Hanım da vardı. 55 kadın delegenin katıldığı kurultayda Naciye Hanım aynı zamanda divan kuruluna da seçilmişti. Onun kurultayda kadınların verdikleri mücadeleyle ilgili yaptığı konuşmasının özetini sunuyoruz.

“Doğu’nun kadınlarının şu anda başlattıkları hareket, toplumsal hayat içinde kadının rolünün narin bir bitkinin veya nazik bir taş bebeğin rolünden öteye gidemeyeceğini savunan düşüncesiz feministlerin baktığı gözle dikkate alınmamalıdır; bu hareket şu anda tüm dünyayı boydan boya aşan genel devrimci hareketin önemli ve zorunlu bir sonucu olarak görülmelidir. Doğu’nun kadınları yalnızca, bazılarının sandığı gibi peçesiz sokağa çıkmak hakkını elde etmek için mücadele etmiyorlar. Doğu’nun kadını için, onun bunca yüksek ahlaki ülküsü ile peçe sorunu, en son plandadır. İnsanlığın yarı nüfusunu oluşturan kadınlar eğer erkeklerin rakibi olarak kalırlarsa, eğer onlara hak eşitliği uygulanmazsa, insan toplumunun ilerlemesi elbette ki olanaksızdır; Doğu toplumlarının geri kalmış durumu bunun söz götürmez bir kanıtıdır.

Kadınlar için başkentte ve diğer bazı kentlerde birkaç ilkokulun veya yüksekokulun açılması; yapılması gerekenlerin binde birini bile oluşturmaz. Siyaseti, zayıfın güçlü tarafından sömürülmesine ve ezilmesine dayanan Türk hükûmetinin kadınlar için daha radikal ve önemli ölçülerde kararlar alması zaten beklenemezdi.

Doğu Halkları Kurultayının sona ermesi yaklaştığı için Doğu’nun değişik ülkelerindeki kadınların durumunu zaman yokluğundan gözlerinizin önüne seremeyeceğim. Fakat devrimin büyük ilkelerini yurtlarında yayma görevini yüklenmiş olan delege yoldaşlar unutmasınlar ki halklarına mutluluk götürme çabaları kadınların gerçek yardımı olmaksızın kısır kalacaktır. Bütün bu kötülüklere son vermek için komünistler sınıfsız bir toplumun kurulması gerekliliğine inanıyorlar ve bu sonuca erişmek için bütün burjuvalara ve ayrıcalıklı sınıflara karşı yeri doldurulamaz bir mücadele sürdürüyorlar. Doğulu komünist kadınların savaşı daha zor olacaktır. Çünkü onlar ayrıca erkeklerin zorbalığına karşı da savaşıyorlar. Siz Doğulu erkekler eğer geçmişte olduğu gibi kadınların kaderine kayıtsız kalırsanız, emin olun ki, ülkenizi ve kendinizi büyük bir tehlikeye atıyorsunuz. O zaman biz haklarımızı kazanmak için diğer ezilenlerle birlikte ölümüne bir savaşa girişeceğiz. İşte kısaca kadınların belli başlı hakları:

Haklarda tam eşitlik.

Kadınlar için erkeklerinkiyle aynı ölçülerde genel ya da mesleki eğitim. Bütün meslekler hiç ayrım gözetilmeksizin kadınlara da öğretilmeli ve kadınlar her işletmede çalışabilmeli.

Evlilikte kadın ve erkek arasındaki haklarda eşitlik. Çok eşli evliliğin kaldırılması.

Kadınların bütün yönetici kadrolara ve bütün yasal işlevlere kısıtlamasız kabul edilmesi.

Bütün kent ve kasabalarda kadın haklarının koruyucusu kurulların örgütlenmesi.

Bütün bunlar bizim vazgeçilmez haklarımızdır. Bize bütün bu hakları tanıyan ve bize ellerini uzatan komünistler, kadınlarda, en sadık omuzdaşları bulacaklardır. Hâlâ aşmak zorunda olduğumuz uçurumlar olabilir, fakat biz korkusuzuz. Zira biliyoruz ki, gün doğumuna erişmek için geceyi aşmak gerekir.”1

1 “Haklarda tam eşitlik”, Atılım, Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi organı, Yıl 2, Sayı 12 (24), Aralık 1975, s. 7

KADIN KURTULUŞ HAREKETİ DOSYASI
Oturanlar: Cemile Nuşirvanova ve Rahime Selimova, rtadaki Baan Sadıkova, Bakü, 1923

ANKARA’DA İLK 8 MART

8 Mart Emekçi Kadınlar Günü Türkiye’de ilk defa 1921 yılında, TKP üyesi kadınların girişimiyle kutlanır. O yıl, Moskova’da gerçekleşen II. Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansında, daha önceki yıllarda farklı ülkelerde farklı tarihlerde kutlanan Emekçi Kadınlar Günü tarihinin uluslararası çapta 8 Mart olarak ortaklaştırılması kararı alınmıştır.

Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova kız kardeşlerin, “Türk kadınlarının insanî ve toplumsal haklarını tanıyan tek örgüt” olarak nitelendirdikleri TKP’nin bir kadın birimi kurarak tüzük yayınlamasını ve ilk 8 Mart kutlamasını anlattıkları yazıyı sunuyoruz.

“1921 yılının Şubat ayıydı. 1919’dan beri çalışmakta olan Ankara Türk Komünist Partisi güçlenmiş ve Moskova’da Komünist Enternasyonaliyle ilişki kurmuştu. Anadolu içerilerinde birçok illerde hücreler oluşturmuştu. Şubat ayının sonlarında, Komintern Kadınlar Sektöründen Klara Zetkin yoldaşın imzası ile 8 Mart Kadınlar Bayramını nasıl kutlamak gerektiğini gösteren bir talimatname almıştık. Buna göre, kapitalist ülkelerde kadınların öz insan haklarını istemeleri şiar edinilecekti. Ankara’daysa işsiz kadınların sayısı gittikçe artmaktaydı. Yıllardan beri erlerini (kocalarını), oğullarını savaşta yitirmiş olan Türk kadınlarının yaşam koşulları çok ağırdı. İş bulmak olanaksızdı. Uzun yıllar süren savaşlardan sonra Antanta devletleri Türkiye’yi tam mahvetmek için İstanbul’u ve Anadolu’nun batı ve güney bölgelerini işgal etmişlerdi. İstiklâl Mücadelesi içinde Ankara’da kurulan B.M.M. Hükûmeti de, Büyük Lenin’in yardımıyla dış düşmanlara karşı savaşı sürdürüyordu. Bu sıralarda Sovyet ülkesinden gelen yardımın Karadeniz sahilinden Ankara’ya kadar getirilmesini, kucaklarında silah ve askerî malzeme taşıyan Türk kadınları gerçekleştiriyorlardı. Bu kadınlar, erleri, oğulları, kardeşleriyle birlikte düşmana karşı çıkıyorlardı. Ama bu dönemde kendilerinin hiçbir toplumsal hakları yoktu; yine de vicdanlarının sesine uyarak vatan müdafaasına katılıyorlardı. Türk kadınlarının insanî ve toplumsal haklarını tanıyan tek örgüt, Komünist Partisiydi.

1921 yılının başlarında, Mustafa Suphi ve 14 arkadaşı, Türk burjuvazisinin eliyle Karadeniz’de boğularak feci bir biçimde yok edilmişlerdi. Bu olay derin bir nefretle karşılanmıştı. Bundan başka, Ankara’daki merkezî komünist örgütünün 18 üyesi hapse atılmıştı. Bu gibi feci olaylar biz komünist kadınları çok üzüyordu. Bir yandan burjuva cellâtlarını protesto etmek, bir yandan da işsiz kadınların ağır durumlarının hafifletilmesini talep etmek amacıyla, komünist Süleyman Selim yoldaşın Ankara dolaylarındaki bağında kadınların genel toplantısı yapıldı. 8 Mart Uluslararası Kadınlar Bayramının önemini açıklayan, Şerif Manatov yoldaşın bildirisi oldu. İkinci sorun olarak, kadınların durumunu düzeltmek, onlara iş sağlamak için bir kadınlar örgütü seçildi. Önceden hazırlanmış olan tüzük onaylandı. Sonra B.M.M.’ye Türk Kadınları adına bir bildiri gönderilerek komünistlere, Mustafa Suphi ve arkadaşlarına gösterilen vahşilikler protesto edildi. Kadınlar örgütünün Ankara’daki ilk 8 Mart Bayramı, Türk komünist hareketi tarihinin sayfalarında şerefli bir yer tutmaktadır.”1

1 Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar-I (1908-1925) Belgeler 2, BDS Yayınları, İstanbul, 1991, s. 411

Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi organı Atılım’ın emekçi kadınlara yönelik çağrısını sunuyoruz.

EMEKÇİ KADINI PARTİMİZE KAZANALIM

Türkiye’de kadın hareketinde önemli gelişmeler oluyor. Memlekette ve memleket dışında çalışan emekçi kadınlarımız, ilerici federasyon ve dernekler kurdular.

Emekçi kadın bir anne olarak çocuğunu faşistlere karşı cesurca savunuyor. İşçi olarak mitinglere, grevlere, gösterilere erkeklerle birlikte omuz omuza katılıyor. Emekçi kadınlar, ekonomik, politik, sosyal alanlarda eşitsizliğe karşı ancak örgütlü biçimde savaşabileceklerini anlıyorlar. DİSK’in düzenlediği yarım milyonluk “1 Mayıs” yürüyüşüne binlerce kadın emekçi katıldı. “Kadın ve genç işçiler için, eşit işe eşit ücret sağlanmalıdır!”, “Analar doğurur, faşistler öldürür!”, “Çocuklarımıza yuva istiyoruz!” gibi belgiler haykırdılar.

Bu olumlu bir gelişmedir. Fakat bununla yetinmemek gerek. Komünistler, işçi, köylü, emekçi ve ev kadınları arasındaki çalışmalarına daha da hız vermelidirler. Kadınların derneklerde, sendikalarda, politik örgütlerde görev almaları için onlara yardımcı olmalıdırlar.

Bugün pahalılığa, işsizliğe, emperyalizme, faşizme ve gericiliğe karşı, barış, demokrasi ve bağımsızlık savaşına kadınların daha aktif katılabilmeleri için emekçi kadınların ilerici sendikalara, kadın örgütlerine üye olmaları gerek.

Gerek evde, gerekse fabrikalardaki yorucu çalışma, kadın işçinin sendikal çalışmaya vereceği zamanı kısıtlamaktadır. Devrimci sendikalar, saflarında toplanan kadın işçilerin bütün sorunlarına eğilmekle, bunlara çözüm yolları bulmakla, onları sendikal eylemlere daha çok çekebilirler. Genç kuşakların yetişmesinde annelerin büyük payı vardır. Bugün bir kadın devrimci tinsellikte, böylesi bir potada yoğrulur ve yetişirse, yarın devrim yoluna binlerce genç hazırlanmış olur. Emekçi kadınları Türkiye Komünist Partisi sıralarına çekmek, onların parti çalışmalarına daha aktif bir biçimde katılmalarını sağlamak günün sorunudur. Onlara komitelerde görev vermek, tek sözle kadın emekçileri bir partili olarak yetiştirmek, parti komitelerinin önünde duran başlıca ödevlerden biridir.

Emekçi kadının bir komünist olarak parti saflarında yer alması, tüm devrimci hareket için büyük bir kazanım olacaktır.1

1 Atılım, Yıl 3, Sayı 6 (30), 1 Haziran 1976

KADIN KURTULUŞ HAREKETİ DOSYASI
İnessa Armand

İNESSA ARMAND

Hayatını işçi sınıfının ve kadın kurtuluş hareketinin davasına adayan İnessa Armand 8 Mayıs 1874 tarihinde Paris’te opera sanatçısı bir babanın ve oyuncu bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Babasının erken yaşta ölümü sonucu üç çocukla yalnız kalan annesi onu Moskova’da yaşayan teyzesine ve anneannesine gönderir. İyi bir eğitim gören İnessa Armand, burada genç yaşta öğretmen olur. Bu süreçte Marksizmle tanışan İnessa Armand, 1903 yılında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi RSDİP’ye girerek devrimci faaliyetler yürütür.

1905’teki Devrimin kıvılcımını çakan “Kanlı Pazar” eylemcilerine yönelik bir baskın sırasında tutuklanır, birkaç ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılır. Moskova’da Ekim 1905’te kadınların yüksek öğrenime hak kazanmaları üzerine, ertesi gün hukuk eğitimine başvurur ve 1907 yılına kadar öğrenime devam eder. 1907 yılında devrimci faaliyetleri nedeniyle tutuklanarak Sibirya’ya sürgün edilir, ancak sürgünden kaçmayı başarır.

1909 yılında ilk önce Brüksel’de öğrenimine sosyoloji, ekonomi ve hukuk dallarında devam ederek ertesi yıl mezun olur. İnessa Armand, 1910 yılından itibaren Paris’te yaşamaya başlar, amacı Sorbonne Üniversitesinde doktora yapmaktır ama parti çalışmaları ağır basar ve devrimci mücadeleye yoğunlaşır. Paris’te Lenin ve eşi Nadejda Krupskaya ile tanışır. 1910 yılında Kopenhag’da gerçekleştirilen II. Enternasyonalin konferanslarına katılır, burada Klara Zetkin ve Rosa Lüksemburg ile tanışır. 1911 yılında Paris’te Lenin ve Krupskaya ile birlikte parti okulu çalışmaları yürütür, parti okulunda eğitimler verir.

1912 yılında devrimci faaliyet yürütmek üzere Rusya’ya, St. Petersburg’a dönen İnessa Armand, burada tutuklanır ancak daha sonra kefaletle serbest bırakılır. Aleksandra Kollontay ve Nadejda Krupskaya ile birlikte Rabotnitsa (İşçi Kadın) dergisinde çalışır. 1915 yılında Bern’de gerçekleşen Üçüncü Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansına katılır.

Ekim Devriminden sonra 1919 yılında Aleksandra Kollontay ile birlikte Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesine bağlı Kadın Birimi Jenotdel’i kurar. İşçi Kadının Yaşamı kitapçığını kaleme alır. Özellikle Sovyetler Birliğinde çalışan kadınların kamusal yaşama katılımı, ücretsiz kürtaj ve kadınlara yönelik okuma yazma seferberliği konularında çalışmalar yapar. 1920’de Sovyetler Birliği genelinde çalışmalar yürütmek üzere seyahate çıkar. Kısa süre sonra ne yazık ki koleraya yakalanır ve 24 Eylül 1920’de henüz 46 yaşındayken yaşamını yitirir.

İLERİCİ KADINLAR DERNEĞİ KURULDU1

KADIN KURTULUŞ HAREKETİ DOSYASI

3 Haziran 1975 tarihinde Beria Onger başkanlığında kurulan İlerici Kadınlar Derneği, çok geçmeden, iki ay sonra Kadınların Sesi yayın organını yayınlamaya başladı. İKD’ye atıfla “İlerici Kadınların Derneği Kuruldu” manşetiyle yayınlanan Kadınların Sesi’nin bu ilk sayısında yer alan İKD’nin kuruluş amacını ve hedeflerini içeren yazıyı ve “Çağrı” başlıklı başyazısını sunuyoruz.

İlerici Kadınlar Derneği 3 Haziran 1975 günü İstanbul’da çoğu emekçi kadınların çabasıyla kuruldu. Tüm çalışan kadınları, yarınlarımızın umudu çocuklarımıza, tüm ilerici, demokrat, yurtsever güçlere kutlu olsun. İlerici Kadınlar Derneği tüm kadınlara ve halkımıza amaçlarını ve mücadele hedeflerini şöyle açıklamaktadır:

Eğitimde, iş bulmada, terfide gerçek eşitlik sağlanmalıdır

Kadınların kör cahilliğe, ya da pasta moda çiçek dersleri vererek modern hizmetçiliğe mahkûm eden eğitim, öğrenim anlayışıyla ve bunu hazırlayan ekonomik toplumsal ortamla mücadele edilmelidir.

Kadınların, topluma, ekonomik olarak bağımsız, baba, koca, kardeş eline bakmaya mecbur olmayan, özgür, eşit ve üretici kişiler olarak yetiştirilmesi ve işe girerken, terfi ederken kösteklenmeyip desteklenmesi, toplum adına devletin ve işverenlerin görevidir.

Analık toplumsal bir işlev sayılmalıdır

Kadınlar bir yandan çocuk doğurarak, öte yandan, fabrikalarda, bürolarda, tarlalarda çalışarak topluma iki yönlü katkıda bulunmaktadır. Bu yüzden toplum, kadınlara iki kere borçludur. Toplum adına devletin ve işverenlerin kadınların çalışma ve aile yaşamını beraberce yürütmelerini kolaylaştırmak, doğum izinlerini arttırarak, ana ve çocuk sağlığı merkezleri kurarak kadınlara olan borcunu ödemesi için müsaade edilmelidir.

Eşit işe eşit ücret verilmelidir

Kadınların ucuza çalıştırılır emekçiler olmaktan çıkarılarak, emeğin kadın erkek farkı gözetilmeden eşit olarak ücretlendirilmesi için mücadele edilmeli, böylece işverenlerin kadınların sırtından ilâve kâr sağlamasına, erkek işçilerin ucuz kadın emeğiyle tehdit edilmesine son verilmelidir.

Varolan yasal hak ve eşitlikler hayata geçirilmeli, yasalarda kadınları aşağılayıcı maddeler düzeltilmelidir

Kadınların mevcut ekonomik, toplumsal, siyasal haklarının kullanılmasını önleyen her türlü ekonomik, toplumsal, ideolojik engeller kaldırılmalıdır.

Kadınların çalışma, iş kurma, yurt dışı seyahat etme vb. kocalarından izin almalarını gerektiren küçültücü maddelerin yasalardan çıkarılması, diğer temel yasalar ile gelir vergisi, S.S.K. yasalarındaki kadın-erkek eşitliğine aykırı maddelerin ve bunları gerekli kılan veya haklı gösteren ekonomik, toplumsal ortamın ve koşulların değiştirilmesi için mücadele edilmelidir.

Kadınlar, barışın, demokrasinin, ulusal bağımsızlığın ve toplumsal ilerlemenin uyanık savunucuları olmalıdır

Kadınlar eş ve ana olarak savaşların acısını en derin duyanlardır. Faşizmin, emperyalizmin, toplumsal geriliğin yol açtığı işsizliğin, pahalılığın, iki kat sömürünün ve yarınından güvensizliğin çilesini en ağır biçimde çeken yine kadınlardır. Nüfusun yarısını oluşturan kadınlar, barış, demokrasi, ulusal bağımsızlık ve toplumsal ilerleme için verilen mücadeleye aktif ve bilinçli olarak katılarak, kendileri ve çocukları için güzel, mutlu ve yaşanası bir dünyayı kendi elleriyle hazırlamalıdırlar.

1 * Kadınların Sesi, Ağustos 1975, Yıl 1, Sayı 1

https://tustav.org/yayinlar/sureli_yayinlar/kadinlarin_sesi/ks_001.pdf

Başyazı

Çağrı

1975 Dünya Kadınlar Yılı. Rengi, ırkı, dini, milliyeti ayrı milyonlarca kadın, kendi ülkelerinde ve uluslararası konferanslarda toplumdaki geri durumlarının tarihi ve güncel nedenlerini artık büyük bir doğrulukla saptamışlardır.

Günümüzde kadınlar, toplumsal üretime ve yaşama her zamankinden çok katılmakta, içinde yaşadıkları sömürü düzeninin acısını, çilesini ve sorunlarını tüm ağırlığıyla duyup anlamaktadır. Öte yandan çalışma ve aile yaşamının ikili yükü altında ninelerinden daha çok ezilmekte ama, toplumdaki geri, eşitsiz durumlarını daha zor kabullenmekte, daha çok nedenlerini bilmek ve değiştirmek eğilimi taşımaktadırlar. Seks, süs sembolü, aklı uzun saçı kısa, elinden cımbız ayna düşmeyen, yeri ev, görevi analık olan kadın tipi hem hayatın gerçekleriyle uyuşmamakta hem de giderek özenilir aranır özellikler olmaktan hızla çıkmaktadır.

Ne var ki ekonomik ve toplumsal koşulların hazırladığı bu değişim, “başına vurulup ağzından lokması alınan”, sessiz, utangaç, çekingen, az eğitilmiş kadınların ucuz ve kolay yönetilir emeğinden milyarlar kazanmakta olan sömürücü hâkim sınıfların hiç de işine gelmemekte, hoşuna gitmemektedir. Öyle gitmemektedir ki, kadın erkek geniş halk yığınlarını kadınların içine kapalı, duygusal, pısırık, kendine güvensiz, kafası az çalışır yaratıldıklarına inandırmak için sahte bilim teorileri bile yazdırmaktadır. Radyo, televizyon, gazete, fotoroman gibi kendi kontrolundaki yayın organlarıyla, hem bu sahte teorilerini, hem de “kadının iyisinin zaten böyle olduğu” görüşünü yaymaktadır.

Hâkim sömürücü kesimler bu verimli kâr ve oy kaynağı kitleyi elden kaçırmamak için ellerinden geleni yapmaktadırlar.

İlericilerin, demokratların ve kendi acı ve çileleri üzerine kurulmuş bu yalan ve sömürü düzenini gören, sezen kadınların görevi bu oyunu bozmaktır. Bu oyun bozulmadan, kadınlar yüzyıllardır kaybettikleri güven ve onurlarına kavuşamaz, çilelerinden kurtulamaz, toplumun, özgür, eşit kişileri haline gelemezler. Bu oyun bozulmadan, nüfusun yarısını oluşturan kadınlar, demokrasi, bağımsızlık ve toplumsal ilerleme mücadelesine aktif olarak katılmadan, insanın insanı sömürmediği, güzel ve yaşanası bir dünya kurulamaz.

KADIN KURTULUŞ HAREKETİ DOSYASI
Valentina Tereşkova-Sovyet Kozmonotu

SOVYET KOZMONOTU VE SİYASETÇİ VALENTİNA TEREŞKOVA

Sovyet kozmonotu ve siyasetçi olan Valentina Tereşkova, 1963 yılında henüz 26 yaşındayken uzaya çıkan ilk kadın kozmonottu. Uzay tarihinde tek başına uzaya çıkan tek kadın unvanı da ona aittir. Babasını savaşta kaybeden Valentina Tereşkova, ailesini tek başına geçindiren tekstil işçisi annesinin çabalarıyla zorlu bir okul hayatı yaşadı. Genç yaşlarda o da tekstil fabrikasında işçi olarak çalıştı. Uzaktan eğitimle Teknik Okuldan mezun oldu. İşçi olarak çalışmaya devam ederken Mühendislik eğitimi gördü. Genç Komünistler Birliği Komsomol’a üye oldu.

İlgi duyduğu için aldığı paraşütle atlama eğitimi onun kozmonot okuluna kabul edilmesini sağladı. Uzaya çıkan ilk insan olan Yuri Gagarin’in hayranıydı. 16 Haziran 1963 tarihinde uzaya çıkan Valentina Tereşkova dünyanın yörüngesinde 48 tur atarak uzayda yaklaşık üç gün geçirdi. Sovyetler Birliğinin Sovyet Kahramanlık Madalyasını aldı. Aydaki bir kratere Tereşkova adı verildi.

1966 yılında SSCB’nin en yüksek devlet makamı olan Yüksek Sovyete seçildi. 1968 yılında SSCB Kadın Komitesi Başkanlığına ve 1971 yılında SBKP Merkez Komitesi üyeliğine seçildi. 85 yaşındaki Valentina Tereşkova hâlen Rusya Federasyonu Meclisi Duma üyesidir.

Ukrayna’daki savaşta Amerikan kuklası Ukrayna hükûmetinin yanında yer alan Avrupa Birliği, diğer Rus kahramanlara olduğu gibi Valentina Tereşkova’ya da Rusya düşmanı yaptırımlar uyguladı. Bunun sonuçlarından biri, Çek Cumhuriyetinin ona 1979 yılında uzay yolculuğundan dolayı vermiş olduğu fahri vatandaşlık unvanını geri alması oldu.

KADIN KURTULUŞ HAREKETİ DOSYASI
Nadejda Krupskaya

NADEJDA KRUPSKAYA

26 Şubat 1869 tarihinde St. Petersburg’ta doğan Nadejda Krupskaya, gençlik yıllarından itibaren devrimci öğrenci gençlik ve işçi hareketinde yer aldı. Ekim Devriminin öncü kadınlarından ve Sovyetler Birliğinin kurucusu Lenin’in eşi olan Nadejda Krupskaya, 1905 yılında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi RSDİP’in merkez komitesi sekreteri oldu. Lenin’in editörlüğünü yaptığı İskra gazetesinde sekreter olarak görev yaptı.

1915 yılında Bern’de gerçekleşen Üçüncü Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansına katıldı. Klara Zetkin onun için yazdığı bir yazıda, bu toplantıya yoldaşları İnessa Armand ve Lilina ile birlikte katılarak toplantıya devrimci bir karakter kazandırdıklarını ifade eder.

Nadejda Krupskaya Sibirya’da kadın işçiler için ilk Rusça propaganda broşürü olan Kadın ve Kadın İşçi’yi yazdı. Rusya’nın sanayi merkezlerinde işçi kadınların devrimcileştirilmesi için sürekli çalıştı. Lenin’in kız kardeşi Maria Ulyanova ile birlikte işçi kadınlar arasında örgütlenme faaliyetleri yürüttüler. 8 Mart 1917’de Şubat devrimini başlatan St. Petersburg’taki işçi kadınların örgütlenmesindeki önemine ilişkin Klara Zetkin, “Krupskaya yoldaşın Viborg bölgesindeki özveri dolu faaliyetini anlatan kadın işçiler, partili kadın yoldaşlar da vardır” diye söz etmektedir.

Nadejda Krupskaya, Ekim Devriminin ardından 1920 yılında gerçekleştirilen I. Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansının çalışmalarını bütün gücüyle destekledi. Nadejda Krupskaya, bu konferansta hazırlanan “Yönergeler”i denetleyen kadın komisyonunun toplantılarına aktif biçimde katıldı. Ayrıca, “Yönergeler”in kabul edildiği 1921’deki II. Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansına da hem delege, hem de konuşmacı olarak katıldı.

Paylaş