IOANA TIRON TEZÇAKIN

SÖYLEŞİ: YASEMİN ERTÜKEL

Bireysel bir çerçeveden göç olgusuna bakan, kendi yolculuğunu resimlerinde derin bir açıklıkla aktaran Ioana Tiron Tezçakın ile kendisi, eserleri ve “Göçmen Ruhlar” sergisi üzerine söyleştik.

Ioana Tiron Tezçakın’ın “Göçmen Ruhlar” sergisi, soyut figüratif biçim dilini benimsiyor. “Ruhumuzda asla silinmeyecek yaralar taşıyorsak sanat tam da o yaralardan yakalar insanı.” Ioana, bizlere bunu “Paralel Dünyalar, Sıkışmışlık, Göçmen Ruhlar, Sanatın Edebiyatla Buluşması, Beyaz Düşünceler, Umut” isimlerini verdiği eserleriyle gösteriyor.

“Köklü ruhlar” sergisine hazırlanan Romanya doğumlu ressam Ioana Tiron Tezçakın, İstanbul’da yaşıyor. Kendisiyle gerçekleştirdiğimiz keyifli söyleşimizi sizlere sunuyoruz.

ÖZGÜRLÜK! SAMİMİYET! BELLEK!

Kendinizden bahseder misiniz? Resme nasıl başladınız?

Resim benim için planlanmış, üzerinde çalışılmış bir meslek gibi ortaya çıkmadı. Hayatımın ikinci yarısından sonra ihtiyaç olarak, hikâye anlatma dürtüsünden doğdu. Birikimlerimin şekil almış hâli ile hayat buluyorlar. Kendimi ifade şeklim böyle. Özgürce ifade edebiliyorum diye keşfettim ve bundan inanılmaz mutluluk duymaya başladım. Gerçekten ciddi bir hafifleme, özgürlük ve huzur buldum tuval karşısında. Renkler önümde şekiller aldıkça, içimde biriken hikâyeleri görüyorum ve hiç sansür olmadan, en saf, en temiz, en samimi dürüst hâlleriyle anlatabiliyorum.

Vazolar çiziyor, kumaşlardan süsler yapıyordum. 4-5 yıl kadar önce kızıma doğum günü armağanı olarak tuvaller ve boyalar aldım. Ve… Belki de gizliden kendim için de almıştım…Bir gün yıpranmış bir çerçeve gördüm ve üzerinde resimler yapmaya başladım. Sonra bir tuval, bir tuval daha… Ve devamı geldi… Sürekli çiziyorum, boyuyorum. Resim yaparken özgürlüğüme kavuşuyorum.

İlk serginiz “Göçmen ruhlar” ilgimizi çok çekmişti. Bize yeni projelerinizden bahsedebilir misiniz?

İki kültürde yaşadığım için ara sıra aidiyet sorunu yaşadım ve kimlik üzerine çok kafa yordum. Bazen hiçbir yere ait olmama hissi ile bir kayboluş, bölünme, parçalanma… Bu ilk sergim “Göçmen Ruhlar”ı ortaya çıkardı.

Bir gün kendimi bir dağın tepesinde, dik yamaçlarda devasa ‘’kayalar’’ arasında buldum. Bu manzarayı görünce, tüm benliğimle oraya ait olduğumu hissettim. Kaybettiğim aidiyet duygusuna kavuştum. Böylece ikinci sergim “Köklü Ruhlar” ortaya çıktı.

‘’Göçmen Ruhlar’’ ve ‘’Köklü Ruhlar’’, aslında iki farklı yaşam anlayışını dile getiriyor.

ÖZGÜRLÜK! SAMİMİYET! BELLEK!

Resim yapmayı hangi kelimelerle tanımlarsınız?

ÖZGÜRLÜK! SAMİMİYET! BELLEK!

Yazmak mı, çizmek mi?

Beni eskiden beri tanıyanları aslında çok şaşırttım. Çünkü edebiyata olan tutkumu biliyorlardı. Bir gün kitap yazmamı bekliyorlardı. Ama gel gör ki kitap değil, resim çıktı! Kitaplarda yazmak isteyebileceğim her şeyi tuvale yazıyorum zaten!

Sanırım kelimeleri ne kadar sevsem de onlardan biraz da korkuyorum. Çünkü kelimeler bazen acımasız hatta kırıcı olabiliyorlar. ACITABİLİYORLAR… Bu düşünce beni resme yönlendirdi. İletmek istediğiniz konu ne olursa olsun, ne kadar sade ve samimi olur ise o kadar güzel hatta çarpıcı resimler çıkıyor.

Bu yoldan devam ederek tabloların acıtmadığını gördüm. Seversin ya da sevmezsin, beğenirsin beğenmezsin. Herkesin zevkine göre… Sorgulamaya yer açabilir ama kırmıyorlar! Mutluluk, hüzün, rahatlama… Ama kelimeler… Onlar kırabilir!

Ben birçok şeyi sonradan öğrendim hayatta ya da geç kaldım… Doğru bir zaman var mıydı? Bilmiyorum…

Eserlerini hayranlıkla takip ettiğiniz sanatçılar kimler?

Beni etkileyen birçok isim var tabii, ama dünya çapında bazı ressamlar saymam gerekirse Vincent Van Gogh, Henri Matisse, Frida Kahlo ve Amedeo Modigliani’dir. Hayatlarını çok araştırdım ve okudum. Yaşadıkları hayat, beni tarif edemeyeceğim kadar büyülüyor. Ve o büyü gün geçtikçe artıyor.

Türkiye’den ressam ve şair Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Romen asıllı eşi Eren Eyüboğlu’dur. Etnik çalışmaları beni çok etkiliyor. Bedri Rahmi Eyüboğlu, zengin birikimleriyle, yöresel ve geleneksel halk sanatının ürünleri arasında, kendi alanında çok güzel eserler çıkarmış.

Çağdaş Türk sanatçılarını incelediğimde İsmet Doğan’ı çok seviyorum. Montaj, kolaj, “ready-made” teknikleri kullanarak yaptığı -özellikle iç ve dış bükey aynalı olan- eserleri olağanüstü buluyorum.

Eski Romen ressamlardan Ştefan Luchian’ın portre ve çiçekler üzerine yaptığı eserlerin güzelliği… Çağdaş Ştefan Câlția’nın fantastik gerçekçiliği ve dışına çıkmak istemediğim masalımsı dünyaları…

Eserlerinizi yaratım sürecinde nelerden besleniyorsunuz?

Hayattan besleniyorum. Yaşadıkça, okudukça, gezdikçe, gördükçe, çalıştıkça, öğrenme isteğiyle araştırdıkça… Özetle yaşamdan! Renkler tuvalde şekiller aldıkça, içimde biriken ve dışa vurduğum hikâyelerimi görüyorum. Sonuca vardığımda ciddi bir hafifleme ve beraberinde mutluluk yaşıyorum.

Söyleşimize katıldığınız evinizi/atölyenizi bize açtığınız için çok teşekkürler. Söyleşimizin sonuna geldik. Ve bu soru benim en en çok merak ettiklerimden. İlk eseriniz satıldığında ne hissettiniz? Duygularınız karışık olabilir.

Teşekkürler.

Dediğiniz gibi duygular karmakarışık oluyor. Önce tatlı bir hüzün, sonrası kocaman bir tebessüm oluyor. Bu sebeple kişiye özel çalışmayı daha çok seviyorum. Zaman içinde yerini buluyor.

ÖZGÜRLÜK! SAMİMİYET! BELLEK!
Paylaş