XİNHUA HABER AJANSI

ÇEVİRMEN: FATMA ŞENDEN ZIRHLI

Önsöz

ABD, iki dünya savaşı ve Soğuk Savaşın ardından dünyanın en güçlü ülkesi hâline gelmesinden bu yana, diğer ülkelerin iç işlerine müdahale etme, hegemonya peşinde koşma, hegemonyayı kalıcılaştırma ve kötüye kullanma, bozgunculuk ve sızma politikalarını derinleştirme ve kasıtlı savaşlar açarak uluslararası topluma zarar verme konularında giderek daha da küstahça hareket etti.

Amerika Birleşik Devletleri demokrasi, özgürlük ve insan haklarını destekleme kisvesi altında “renkli devrimler” sahneye koymak, bölgesel anlaşmazlıkları kışkırtmak ve hatta doğrudan savaşlar başlatmak için hegemonyacı bir senaryo geliştirdi. Soğuk Savaş anlayışına bağlı kalan ABD, blok siyasetini hızlandırdı, anlaşmazlıkları ve çatışmaları körükledi. Ulusal güvenlik kavramını aşırı ölçüde abarttı, ihracat kontrollerini kötüye kullandı ve başkalarına tek taraflı yaptırımlar uyguladı. Uluslararası hukuku ve kuralları işine geldiği gibi yorumladı, kendine uygun gördüğü şekilde kullandı veya bir kenara attı ve “kurallara dayalı bir uluslararası düzeni” sürdürme adı altında kendi çıkarlarına hizmet eden kurallar dayatmaya çalıştı.

Bu raporun amacı, ilgili olguları sunarak ABD’nin siyasi, askerî, ekonomik, mali, teknolojik ve kültürel alanlardaki hegemonyasını kötüye kullanmasını açığa çıkarmak ve ABD uygulamalarının dünya barışı, istikrarı ve bütün halkların esenliği açısından yarattığı tehlikelere uluslararası düzeyde daha fazla dikkat çekmektir.

I. Siyasi hegemonya – Gözdağı vermek

Amerika Birleşik Devletleri uzun zamandır demokrasiyi ve insan haklarını teşvik etmek adı altında diğer ülkeleri ve dünya düzenini kendi değerlerine ve siyasi sistemine göre şekillendirmeye çalışıyor.

ABD’nin diğer ülkelerin iç işlerine müdahalesinin örnekleri çoktur. Amerika Birleşik Devletleri, “demokrasiyi teşvik etmek” adına Latin Amerika’da “Yeni-Monroe Doktrini”ni uygulayarak, Avrasya’da “renkli devrimler”i kışkırtarak, Batı Asya ve Kuzey Afrika’da “Arap Baharı”nı organize ederek birçok ülkeye kaos ve felaket getirdi.

Amerika Birleşik Devletleri 1823’te Monroe Doktrinini ilan etti. “Amerika Amerikalılarındır” propagandası yaparken asıl istediği şey “Amerika Amerika Birleşik Devletlerinindir” idi.

O zamandan beri, birbirini izleyen ABD hükûmetlerinin Latin Amerika ve Karayip Bölgesine yönelik politikaları, siyasi müdahale, askerî müdahale ve rejim devirmekten ibaretti. Küba’ya yönelik 61 yıllık düşmanlığından ve ablukasından Şili’deki Allende hükûmetini devirmesine kadar, ABD’nin bu bölgedeki politikası tek bir şiar üzerine inşa edildi: baş eğenler refaha kavuşacak; direnenler yok olacak.

2003 yılı, Gürcistan’da “Gül Devrimi”, Ukrayna’da “Turuncu Devrim” ve Kırgızistan’da “Lale Devrimi” gibi bir dizi “renkli devrim”in başlangıcı oldu. ABD Dışişleri Bakanlığı, bu “rejim değişikliklerinde” “merkezî bir rol” oynadığını açıkça kabul etti. Amerika Birleşik Devletleri Filipinler’in iç işlerine de müdahale etti ve 1986’da Başkan Ferdinand Marcos’u ve 2001’de Başkan Joseph Estrada’yı sözde “Halkın Gücü Devrimleri” aracılığıyla devirdi.

Ocak 2023’te, eski ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Asla Taviz Vermeden: Sevdiğim Amerika İçin Mücadele isimli yeni kitabını yayınladı. Bu kitapta ABD’nin Venezuella’ya müdahale etmeyi planlamış olduğunu açıkladı. Planın içeriği, Maduro hükûmetini muhalefetle anlaşmaya zorlamak, Venezüela’yı döviz karşılığında petrol ve altın satma kabiliyetinden mahrum bırakmak, ekonomisi üzerinde büyük baskı uygulamak ve 2018 başkanlık seçimlerini etkilemekti.

ABD, uluslararası kurallar konusunda çifte standart uyguluyor. Kendi çıkarlarını ön planda tutan ABD, uluslararası anlaşma ve örgütlerden çekilmiş, kendi iç hukukunu uluslararası hukukun üzerinde tutmuştur. Nisan 2017’de Trump yönetimi, kuruluşun “zorla kürtaj veya gönülsüz kısırlaştırma programını desteklediği veya yönetimine katıldığı” bahanesiyle Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu UNFP’ya, ABD’nin sağladığı tüm fonu keseceğini duyurdu. Amerika Birleşik Devletleri, 1984 ve 2017’de iki kez UNESCO’dan ayrıldı. 2017’de, iklim değişikliği ile ilgili Paris Anlaşmasından ayrıldığını duyurdu. 2018’de, örgütün İsrail’e karşı “önyargısını” ve insan haklarını etkin şekilde korumadaki başarısızlığını gerekçe göstererek BM İnsan Hakları Konseyinden ayrıldığını duyurdu. 2019’da Amerika Birleşik Devletleri, gelişmiş silahların sınırsız gelişimini sağlamak için Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşmasından çekildiğini duyurdu. 2020’de Açık Semalar Antlaşmasından ayrıldığını duyurdu.

Amerika Birleşik Devletleri ayrıca, Biyolojik Silahlar Sözleşmesi BWC için bir doğrulama protokolüne ilişkin müzakerelere karşı çıkarak ve ülkelerin biyolojik silahlarla ilgili faaliyetlerinin uluslararası çapta denetlenmesini engelleyerek biyolojik silahların kontrolüne engel oluyor. ABD kimyasal silah stokuna sahip tek ülke olarak kimyasal silahların imhasını defalarca erteledi ve yükümlülüklerini yerine getirmemekte diretti. “Kimyasal silahlardan arınmış bir dünya”nın gerçekleşmesinin önündeki en büyük engel hâline geldi.

Amerika Birleşik Devletleri, kendi ittifak sistemi aracılığıyla küçük blokları bir araya getiriyor. ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’dan oluşan Beş Göz; ABD, Japonya, Hindistan ve Avustralya’dan oluşan Dörtlü; Avustralya, İngiltere ve ABD’den oluşan AUKUS gibi seçkin kulüpleri bir araya getirerek ve bölge ülkelerini taraf tutmaya zorlayarak Asya Pasifik Bölgesine bir “Hint-Pasifik Stratejisi” dayatıyor. Bu tür uygulamalar temelde bölgede bölünme yaratmayı, çatışmayı körüklemeyi ve barışı baltalamayı amaçlıyor.

ABD, diğer ülkelerin demokrasisi hakkında keyfî şekilde yargıda bulunuyor ve yabancılaşmayı, bölünmeyi, rekabeti ve çatışmayı kışkırtmak için “otoriterliğe karşı demokrasi” üzerine yanlış bir anlatı üretiyor. Amerika Birleşik Devletleri Aralık 2021’de demokrasi ruhuyla alay ettiği ve dünyayı böldüğü için birçok ülkenin eleştirisi ve direnişiyle karşılanan “Demokrasi Zirvesi”ne ev sahipliği yaptı. ABD Mart 2023’te hoş karşılanmayacak ve yine destek bulamayacak olan başka bir “Demokrasi Zirvesi”ne daha ev sahipliği yapacak.

II. Askerî hegemonya – Kasıtlı güç kullanımı

Amerika Birleşik Devletlerinin tarihi şiddet ve yayılma ile nitelenir. ABD, 1776’da bağımsızlığını kazandığından beri sürekli olarak zor yoluyla genişleme arayışındaydı: Kızılderilileri katletti, Kanada’yı işgal etti, Meksika’ya savaş açtı, Amerikan-İspanyol Savaşını kışkırttı ve Havai’yi ilhak etti.

İkinci Dünya Savaşından sonra ABD tarafından kışkırtılan veya başlatılan savaşlar arasında yayılmacı hedeflerinin önünü açmak için askerî hegemonyasını kötüye kullandığı Kore savaşı, Vietnam savaşı, Körfez savaşı, Kosova savaşı, Afganistan savaşı, Irak savaşı, Libya savaşı ve Suriye savaşı yer alır. Son yıllarda, ABD’nin ortalama yıllık askerî bütçesi 700 milyar ABD dolarını aştı, bu miktar, dünya toplamının yüzde 40’ına tekabül ediyor ve ardındaki 15 ülkenin toplamından daha fazladır. Amerika Birleşik Devletlerinin 159 ülkede konuşlanmış 173.000 askerî ve yaklaşık 800 denizaşırı askerî üssü bulunuyor.

İstilacı Amerika: Dünyada istila etmediğimiz veya askerî olarak çatışmadığımız ülke neredeyse kalmadı isimli kitaba göre, Amerika Birleşik Devletleri, yalnızca üç istisna dışında, Birleşmiş Milletler tarafından tanınan 190 küsur ülkeyle ya savaştı, ya askerî olarak çatıştı. Üç ülke, ABD onları haritada bulamadığı için “bağışlandı”.

Eski ABD Başkanı Jimmy Carter’ın dediği gibi, Amerika Birleşik Devletleri hiç şüphesiz dünya tarihindeki en savaş yanlısı ulustur. Tufts Üniversitesinin “Askerî Müdahale Projesine Giriş: ABD Askerî Müdahalelerine İlişkin Yeni Bir Veri Kümesi, 1776-2019” başlıklı bir raporuna göre, Amerika Birleşik Devletleri bu yıllar arasında, yüzde 34’ü Latin Amerika ve Karayipler’de, yüzde 23’ü Doğu Asya ve Pasifik’te, yüzde 14’ü Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da ve yüzde 13’ü Avrupa’da olmak üzere, dünya çapında yaklaşık 400 askerî müdahalede bulundu. Halen Orta Doğu ve Kuzey Afrika ile Sahra Altı Afrika’daki askerî müdahaleleri artmakta.

South China Morning Post köşe yazarı Alex Lo, ABD’nin kurulduğu günden bu yana diplomasi ile savaş arasında pek ayrım yapmadığına dikkat çekti. ABD, 20. yüzyılda birçok gelişmekte olan ülkede demokratik şekilde seçilmiş hükûmetleri devirerek yerlerine Amerikan yanlısı kukla rejimleri getirdi. ABD günümüzde Ukrayna, Irak, Afganistan, Libya, Suriye, Pakistan ve Yemen’de vekalet savaşları, düşük yoğunluklu savaşlar ve siha savaşları yürütme gibi eski taktiklerini tekrarlıyor.

ABD askerî hegemonyası insani trajedilere neden oldu. 2001’den bu yana, ABD tarafından terörle mücadele adına başlatılan savaşlar ve askerî operasyonlar, 335 bini sivil olmak üzere 900 binden fazla can aldı, milyonlarca kişinin yaralanmasına yol açtı ve on milyonlarca kişiyi yerinden etti. 2003 Irak Savaşı, 16 binden fazlası doğrudan ABD ordusu tarafından öldürülenler dahil olmak üzere yaklaşık 200.000 ila 250.000 sivilin ölümüyle ve bir milyondan fazla kişinin evsiz kalmasıyla sonuçlandı.

Amerika Birleşik Devletleri dünya çapında 37 milyon mülteci yarattı. 2012’den bu yana, yalnızca Suriyeli mültecilerin sayısı on kat arttı. 2016 ile 2019 arasında, Suriye’deki çatışmalarda, ABD öncülüğündeki koalisyon tarafından düzenlenen bombalı saldırılarda öldürülen yarısı kadın ve çocuklardan oluşan 3 bin 833 kişi dahil olmak üzere 33 bin 584 sivilin öldüğü belgelendi. Kamu Yayıncılık Hizmeti PBS, 9 Kasım 2018’de ABD güçlerinin yalnızca Rakka’ya düzenlediği hava saldırılarında bin 600 Suriyeli sivili öldürdüğünü bildirdi.

Afganistan’da yirmi yıl süren savaş ülkeyi yıkıp harap etti. 11 Eylül saldırılarıyla ilgisi olmayan toplam 47 bin Afgan sivil ve 66 bin ila 69 bin Afgan askeri ve polis memuru ABD askerî operasyonlarında öldürüldü ve 10 milyondan fazla insan yerinden edildi. Afganistan’daki savaş, oradaki ekonomik kalkınmanın temelini yok etti ve Afgan halkını yoksulluğa sürükledi. 2021’deki “Kabil felaketinin” ardından ABD, “düpedüz yağmacılık” olarak değerlendirilen bir hareketle Afganistan Merkez Bankasına ait yaklaşık 9,5 milyar dolarlık varlığı donduracağını duyurdu.

Türkiye İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Eylül 2022’de bir mitingde ABD’nin Suriye’de bir vekâlet savaşı yürüttüğünü, Afganistan’ı bir afyon tarlasına ve eroin fabrikasına çevirdiğini, Pakistan’ı kargaşaya sürüklediğini ve Libya’yı sürekli bir iç huzursuzluk içinde bıraktığını söyledi. Amerika Birleşik Devletleri, yeraltı kaynaklarına sahip herhangi bir ülkenin halkını soymak ve köleleştirmek için ne gerekiyorsa yapıyor.

Amerika Birleşik Devletleri ayrıca savaşlarda korkunç yöntemler uyguladı. Amerika Birleşik Devletleri Kore Savaşı, Vietnam Savaşı, Körfez Savaşı, Kosova Savaşı, Afganistan Savaşı ve Irak Savaşı sırasında sivil tesislerde büyük hasara, sayısız sivil can kaybına ve kalıcı çevre kirliliğine neden olan büyük miktarlarda kimyasal ve biyolojik silahların yanı sıra parça tesirli bombalar, yakıt-hava patlayıcılı bombalar, grafit bombalar ve seyreltilmiş uranyum bombaları kullandı.

III. Ekonomik hegemonya – Talan ve sömürü

ABD İkinci Dünya Savaşından sonra, Marshall Planı ile birlikte ABD doları merkezli uluslararası para sistemini oluşturan Bretton Woods Sisteminin, Uluslararası Para Fonunun ve Dünya Bankasının kurulmasına öncülük etti. ABD ayrıca, ağırlıklı oylama sistemlerini, “yüzde 85 çoğunluk onayı” da dahil olmak üzere uluslararası kuruluşların kural ve düzenlemelerini ve iç ticaret yasa ve yönetmeliklerini manipüle ederek uluslararası ekonomik ve mali sektörde kurumsal hegemonya kurdu. ABD, doların başlıca uluslararası rezerv para birimi statüsünden yararlanarak temelde dünyanın dört bir yanından “sikke vergisi” topluyor ve uluslararası organizasyonlar üzerindeki kontrolünü kullanarak diğer ülkeleri Amerika’nın siyasi ve ekonomik stratejisine hizmet etmeye zorluyor.

Amerika Birleşik Devletleri, “sikke vergisi” yardımıyla dünyanın zenginliğini sömürüyor. 100 dolarlık bir banknot üretmek sadece yaklaşık 17 sente mal oluyor, ancak diğer ülkeler bu banknottan bir adet alabilmek için karşılığında 100 dolar değerinde gerçek mallar vermek zorunda kalıyor. Yarım asırdan fazla bir süre önce, ABD’nin dolar sayesinde aşırı ayrıcalıktan ve ödemeler dengesi açığını zahmetsizce sürdürme imkânından yararlandığına ve diğer ulusların kaynaklarını ve fabrikalarını yağmalamak için değersiz kağıt banknotları kullandığına işaret edildi.

Dünya ekonomisindeki istikrarsızlığın ve belirsizliğin ana kaynağı ABD dolarının hegemonyasıdır. COVID-19 salgını sırasında ABD, küresel mali hegemonyasını kötüye kullandı ve küresel pazara trilyonlarca dolar pompalayarak diğer ülkeleri, özellikle de gelişmekte olan ekonomileri bunun bedelini ödemek zorunda bıraktı. 2022’de ABD Merkez Bankası FED, aşırı gevşek para politikasına son verdi ve agresif faiz artırımına yöneldi, bu da uluslararası mali piyasada karışıklığa ve Euro gibi diğer para birimlerinin de 20 yılın en düşük seviyesine düşerek önemli ölçüde değer kaybetmesine neden oldu. Sonuç olarak, çok sayıda gelişmekte olan ülke yüksek enflasyon, para biriminde değer kaybı ve sermaye çıkışı ile karşı karşıya kaldı. Bu tam olarak Nikson’un Hazine Bakanı John Connally’nin bir zamanlar kendi hâlinden memnun bir edayla ama tamamen doğru olarak söylediği gibi, “dolar bizim para birimimiz, ama sizin probleminizdir.”

Amerika Birleşik Devletleri, uluslararası ekonomik ve finansal kuruluşlar üzerindeki kontrolüyle, bu kuruluşların diğer ülkelere yardımları için ek koşullar dayatıyor. ABD sermayesinin bir ülkeye girmesinin ve spekülasyon yapmasının önündeki engelleri azaltmak için, o ülkenin ekonomik politikalarını Amerika’nın stratejisiyle uyumlu hâle getirmesi, mali serbestleşme yolunda yeni adımlar atması ve mali piyasalarını açması gerekiyor. Review of International Political Economy’ye göre, IMF tarafından 1985’ten 2014’e kadar 131 üye ülkeye sunulan 1.550 borç hafifletme programına, 55.465 kadar ek siyasi koşul eklenmiştir.

ABD, rakiplerine kasıtlı olarak ekonomik baskı uyguluyor. Amerika Birleşik Devletleri, 1980’lerde, Japonya’nın oluşturduğu ekonomik tehdidi ortadan kaldırmak ve Amerika’nın Sovyetler Birliğine meydan okuma ve dünyaya hâkim olma stratejik hedefine hizmet etmek üzere Japonya’yı kontrol etmek ve kullanmak için, Japonya’ya karşı hegemonyacı mali gücünü kullandı ve Plaza Anlaşmasını akdetti. Sonuç olarak Yen yükseldi ve Japonya’ya mali piyasasını açması ve mali sisteminde reform yapması için baskı yapıldı. Plaza Anlaşması, Japon ekonomisinin büyüme ivmesine ağır bir darbe indirdi ve Japonya’yı daha sonra “kayıp otuz yıl” olarak anılan dönemle karşı karşıya bıraktı.

Amerika’nın ekonomik ve mali hegemonyası jeopolitik bir silah hâline geldi. Tek taraflı yaptırımları ve “sınır aşan yargı yetkisini” ikiye katlayan ABD, Uluslararası Acil Ekonomik Güçler Yasası, Küresel Magnitsky İnsan Hakları Hesap Verebilirlik Yasası ve Amerika’nın Düşmanlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası gibi yerel yasaları yürürlüğe koydu ve belirli ülkelere, kuruluşlara veya kişilere yaptırım uygulamak için bir dizi kararname ve emir çıkardı. İstatistikler, ABD’nin yabancı kuruluşlara yönelik yaptırımlarının 2000’den 2021’e kadar yüzde 933 arttığını gösteriyor. Yalnızca Trump yönetimi üç bin 900’den fazla yaptırım uyguladı, bu da günde üç yaptırım anlamına geliyor. ABD şimdiye kadar, dünya nüfusunun yaklaşık yarısını etkileyen Küba, Çin, Rusya, Demokratik Kore Halk Cumhuriyeti DKHC, İran ve Venezuela da dahil olmak üzere dünya çapında yaklaşık 40 ülkeye ekonomik yaptırımlar uyguladı veya uyguluyor. “Amerika Birleşik Devletleri” kendisini “Yaptırımlar Birleşik Devletleri” hâline getirdi. Ve “sınır aşan yargı yetkisi”, ABD’nin ekonomik rakiplerini bastırmak ve normal uluslararası ticarete müdahale etmek üzere devlet gücünü kullanması için bir araca indirgendi. Bu tutum, Amerika Birleşik Devletleri’nin uzun süredir övündüğü liberal piyasa ekonomisinin ilkelerinden ciddi bir sapmadır.

IV. Teknolojik hegemonya – Tekelleşme ve baskı

Amerika Birleşik Devletleri, yüksek teknoloji alanlarında tekel gücü, baskı önlemleri ve teknoloji kısıtlamaları kullanarak diğer ülkelerin bilimsel, teknolojik ve ekonomik gelişimini engellemeye çalışıyor.

Amerika Birleşik Devletleri, fikrî mülkiyeti, koruma adı altında tekelleştirmektedir. Diğer ülkelerin, özellikle gelişmekte olan ülkelerin fikrî mülkiyet hakları konusundaki zayıf konumundan ve ilgili alanlardaki kurumsal boşluktan yararlanan ABD, tekelleşme yoluyla aşırı kâr elde ediyor. 1994’te Amerika Birleşik Devletleri, teknoloji üzerindeki tekelini sağlamlaştırmak amacıyla, fikrî mülkiyetin korunmasında Amerikan süreç ve standartlarını zorlayarak Ticaretle Bağlantılı Fikrî Mülkiyet Hakları Anlaşmasını TRIPS öne sürdü.

1980’lerde, Japonya’nın yarı iletken endüstrisinin gelişimini kontrol altına almak için Amerika Birleşik Devletleri “301” soruşturmasını başlattı, çok taraflı anlaşmalar yoluyla ikili müzakerelerde pazarlık gücü oluşturdu, Japonya’yı haksız ticaret yapıyor şeklinde etiketlemekle tehdit etti ve misilleme tarifeleri uygulayarak Japonya’yı ABD-Japonya Yarı İletken Anlaşmasını imzalamaya zorladı. Sonuç olarak, Japon yarı iletken işletmeleri neredeyse tamamen küresel rekabetin dışında kaldı ve pazar payları yüzde 50’den yüzde 10’a düştü. Bu arada, ABD hükûmetinin desteğiyle, çok sayıda ABD yarı iletken şirketi fırsatı değerlendirdi ve daha büyük bir pazar payı elde etti.

Amerika Birleşik Devletleri teknolojik sorunları siyasallaştırıyor, silah hâline getiriyor ve bunları ideolojik araçlar olarak kullanıyor. Ulusal güvenlik kavramını aşırı abartan ABD, Çinli Huawei şirketini bastırmak ve yaptırım uygulamak için devlet gücünü seferber etti, Huawei ürünlerinin ABD pazarına girişini kısıtladı, çip ve işletim sistemleri tedarik etmesini durdurdu ve diğer ülkeleri kendi 5G ağ yapılarının Huawei tarafından kurulmasını yasaklamaya zorladı. Hatta Kanada’yı, Huawei’nin Mali İşler Sorumlusu Meng Wanzhou’yu yasal dayanağı olmadan yaklaşık üç yıl hapiste tutmasına ikna etti.

Amerika Birleşik Devletleri, Çin’in küresel rekabet gücüne sahip yüksek teknoloji işletmelerine baskı yapmak için bir yığın bahane uydurdu ve binden fazla Çinli işletmeyi yaptırım listesine aldı. ABD ayrıca, biyoteknoloji, yapay zekâ ve diğer en son teknolojiler üzerinde kontroller uyguladı, ihracat kısıtlamalarını yoğunlaştırdı, yatırım incelemelerini sıkılaştırdı, TikTok ve WeChat gibi Çin kökenli sosyal medya uygulamalarına baskı uyguladı, çiplerin ve ilgili yedek parça veya teknolojinin Çin’e ihracatını kısıtlamak için Hollanda ve Japonya ile lobi faaliyeti yürüttü.

Amerika Birleşik Devletleri, Çin ile bağlantılı teknoloji uzmanlarına yönelik politikasında da çifte standart uyguladı. Çinli araştırmacıları dışlamak ve baskı altına almak için, Haziran 2018’den bu yana, yüksek teknoloji ile ilgili bazı disiplinlerde öğrenim gören Çinli öğrenciler için vize geçerlilik süreleri kısaltıldı; Amerika Birleşik Devletlerine değişim programlarıyla ve öğrenim amacıyla giden Çinli akademisyenlerin ve öğrencilerin haksız şekilde engellendiği ve yıldırıldığı, ABD’de çalışan Çinli akademisyenlere yönelik geniş çaplı soruşturmaların yürütüldüğü çeşitli olaylar yaşandı.

Amerika Birleşik Devletleri, demokrasiyi korumak adına teknolojik tekelini sağlamlaştırıyor. ABD, “çip ittifakı” ve “temiz ağ” gibi küçük teknolojik bloklar inşa ederek yüksek teknolojiye “demokrasi” ve “insan hakları” etiketleri koydu ve teknolojik meseleleri diğer ülkeleri teknolojik olarak kuşatmak üzere bahaneler uydurmak amacıyla siyasi ve ideolojik meselelere dönüştürdü. Mayıs 2019’da Amerika Birleşik Devletleri, Çek Cumhuriyetindeki Prag 5G Güvenlik Konferansına 32 ülkeyi dahil etti ve Çin’in 5G ürünlerini hariç tutmak amacıyla Prag Teklifini oluşturdu. Nisan 2020’de dönemin ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, demokrasi ideolojisini ve “siber güvenliği” koruma ihtiyaçlarını paylaşan ortaklarla 5G alanında teknolojik ittifak kurmak için tasarlanmış olan “5G Temiz Yol” planını duyurdu. Bu önlemler özünde ABD’nin teknolojik hegemonyasını teknolojik ittifaklar yoluyla ayakta tutma girişimleridir.

Amerika Birleşik Devletleri siber saldırılar ve gizli dinleme yoluyla teknolojik hegemonyasını kötüye kullanıyor. Amerika Birleşik Devletleri uzun zamandır dünya çapında yaygın siber hırsızlık eylemlerinden sorumlu tutulan bir “korsan imparatorluğu” olarak ün salmıştır. Veri hırsızlığı amacıyla cep telefonlarına erişmek, mobil uygulamaları manipüle etmek, bulut sunucularına sızmak için analog baz istasyonu sinyallerini kullanmak ve deniz altı kablolarından hırsızlık yapmak da dahil olmak üzere yaygın siber saldırılar düzenlemek ve gözetim yapmak için her türlü araca sahiptir. Liste uzayıp gidiyor.

ABD gözetimi ayrım yapmaz. İster rakip ister müttefik olsun, herkes, hatta eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve bazı Fransız cumhurbaşkanları gibi müttefik ülkelerin liderleri bile onun gözetiminin hedefi olabilir. ABD tarafından başlatılan “Prism”, “Dirtbox”, “Irritant Horn” ve “Telescreen Operation” gibi siber gözetleme ve saldırılar, ABD’nin müttefiklerini ve ortaklarını yakından izlediğinin kanıtıdır. Müttefiklere ve ortaklara yönelik bu tür dinlemeler şimdiden dünya çapında öfkeye neden oldu. ABD gözetleme programlarını açığa çıkaran internet sitesi Wikileaks’in kurucusu Julian Assange’ın dediği gibi, “küresel bir süper gözetleme gücünün onurlu veya saygılı hareket etmesini beklemeyin. Tek bir kural vardır: kuralın olmaması.”

V. Kültürel hegemonya – Yanlış anlatılar yaymak

Amerikan kültürünün küresel yayılması, dış stratejisinin önemli bir parçasıdır. Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki hegemonyasını güçlendirmek ve sürdürmek için sıklıkla kültürel araçlar kullanmıştır.

Amerika Birleşik Devletleri, Amerikan değerlerini film gibi ürünlerinin içine yerleştiriyor. Amerikan değerlerini ve yaşam tarzını, filmlerinin ve TV şovlarının, yayınlarının, medya içeriğinin ve parasını hükûmetin karşıladığı kâr amacı gütmeyen kültür kurumlarının ürettiği programlarının içine yerleştirilmiş bir ürün olarak sunuyor. Böylece, Amerikan kültürünün hüküm sürdüğü ve kültürel hegemonyasını ayakta tuttuğu bir kültür ve kamuoyu alanını şekillendiriyor. Amerikalı akademisyen John Yemma, “Dünyanın Amerikalılaştırılması” adlı makalesinde ABD’nin kültürel genişlemesindeki gerçek silahları ortaya çıkardı: Hollywood, Madison Avenue’daki görüntü tasarım fabrikaları ve Mattel Company ile Coca-Cola’nın üretim hatları.

Amerika Birleşik Devletlerinin kültürel hegemonyasını korumak için kullandığı çeşitli araçlar var. Dünya pazar payının yüzde 70’inden fazlasını işgal eden Amerikan filmleri en çok kullanılanlardır. Amerika Birleşik Devletleri, çeşitli etnik kökenlere hitap etmek için kültürel çeşitliliğini ustaca kullanıyor. Hollywood filmleri dünyaya saçıldığında, bağlı oldukları Amerikan değerlerini haykırırlar.

Amerikan kültürel hegemonyası kendini yalnızca “doğrudan müdahale” ile değil, aynı zamanda “medyaya sızma” ve “dünya çapında çığırtkanlık” olarak da gösteriyor. ABD hâkimiyetindeki Batı medyası, küresel kamuoyunu ABD’nin diğer ülkelerin iç işlerine karışması lehine şekillendirmede özellikle önemli bir role sahiptir.

ABD hükûmeti, tüm sosyal medya şirketlerini katı bir şekilde sansürler ve itaat etmelerini talep eder. Fox Business Network’ün bildirdiğine göre, Twitter CEO’su Elon Musk, 27 Aralık 2022’de tüm sosyal medya platformlarının içerik sansürlemek için ABD hükûmetiyle birlikte çalıştığını itiraf etti. Amerika Birleşik Devletlerindeki kamuoyu, tüm olumsuz yorumları kısıtlamak için hükûmetin müdahalesine maruz kalıyor. Google çoğu kez sayfaların görünmez olmasına neden oluyor.

ABD Savunma Bakanlığı sosyal medyayı manipüle ediyor. Aralık 2022’de bağımsız bir ABD araştırma sitesi olan The Intercept, Temmuz 2017’de ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı yetkilisi Nathaniel Kahler’in Twitter’ın kamu politikası ekibine, gönderdiği bir listede altısı öncelikli olmak üzere 52 Arapça hesabın etkinliğini artırma talimatı verdiğini ortaya çıkardı. Bu altı hesaptan biri, Yemen’deki ABD insansız hava aracı saldırılarının hedefli olduğunu ve sivilleri değil, yalnızca teröristleri öldürdüğünü iddia ederek saldırıları haklı çıkarmaya adanmıştı. Kahler’in talimatına uyan Twitter, belirli mesajları güçlendirmek için bu Arapça hesapları “beyaz listeye” aldı.

ABD basın özgürlüğü konusunda çifte standart uyguluyor. Çeşitli yollarla diğer ülkelerin medyasını acımasızca baskı altında tutuyor ve susturuyor. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa, Russia Today ve Sputnik gibi ana akım Rus medyasını kendi ülkelerinde yasaklıyor. Twitter, Facebook ve YouTube gibi platformlar Rusya’nın resmî hesaplarını açıkça kısıtlıyor. Netflix, Apple ve Google, hizmetlerinden ve uygulama mağazalarından Rus kanallarını ve uygulamalarını kaldırdı. Rusya ile ilgili içeriklere benzeri görülmemiş acımasız bir sansür uygulanıyor.

Amerika Birleşik Devletleri, sosyalist ülkelerde “barışçıl evrimi” kışkırtmak için kültürel hegemonyasını kötüye kullanıyor. Sosyalist ülkeleri hedef alan haber medyaları ve kültürel araçlar kuruyor. İdeolojik sızmalarını desteklemek için radyo ve TV ağlarına şaşırtıcı miktarlarda kamu fonları akıtıyor ve bu resmî görüşün sözcüleri, sosyalist ülkeleri düzinelerce dilde gece gündüz kışkırtıcı propaganda bombardımanına tutuyor.

Amerika Birleşik Devletleri yanlış bilgileri diğer ülkelere saldırmak için bir mızrak gibi kullanıyor ve bunun etrafında bir endüstriyel zincir inşa etmiş bulunuyor: Hikâyeler uyduran ve neredeyse sınırsız mali kaynakların desteğiyle kamuoyunu yanıltmak için dünya çapında bunları satan gruplar ve bireyler var.

Sonuç

Haklı bir dava, savunucusuna geniş bir destek kazandırırken haksız bir dava, takipçisini dışlanmaya mahkûm eder. Zayıfları sindirmek için güç kullanma, zorla ve hileyle başkalarını soyma ve sıfır toplamlı oyunlar oynama gibi hegemonyacı, otoriter ve zorbaca uygulamalar ciddi zararlar veriyor. Barış, kalkınma, işbirliği ve karşılıklı yarara ilişkin tarihsel eğilimler durdurulamaz. Amerika Birleşik Devletleri kendi bencil çıkarlarına hizmet etmek için gücüyle gerçeğin önüne geçiyor ve adaleti ayaklar altına alıyor. Bu tek taraflı, egoist ve geriletici hegemonyacı uygulamalar, uluslararası toplumdan artan yoğun eleştiri ve itiraz aldı.

Ülkelerin birbirine saygı duyması ve birbirine eşit davranması gerekir. Büyük ülkeler kendi konumlarına uygun davranmalı ve çatışma veya ittifaklar yerine diyalog ve ortaklığa dayanan yeni bir devletler arası ilişkiler modelinin izlenmesinde başı çekmelidir. Çin, her türlü hegemonyacılığa ve güç politikasına karşıdır ve diğer ülkelerin iç işlerine müdahaleyi reddeder. Amerika Birleşik Devletleri ciddi bir vicdan muhasebesi yapmalıdır. Yaptıklarını eleştirel gözle incelemeli, kibir ve önyargılarından sıyrılmalı, hegemonyacı, otoriter ve zorbaca uygulamalarından vazgeçmelidir.

PEKİN, 20 Şubat 2023

https://english.news.cn/20230220/1b9a2c2bcfb742ad872c58ddda549374/c.html?spm=C98846262907.PT3RXyzGyJv6.0.0

Paylaş