FRANSIZ İŞÇİ SINIFININ ONURLU MÜCADELESİ
Ecoutez La Colere Du Peuple / Halkın öfkesine kulak verin Fotoğraf: Maxppp-Bruno Levesque

Fransa’da Macron hükûmetinin emeklilik yaşını 62’den 64’e yükseltme yönündeki kararına karşı işçi sınıfı ve emekçi halkın gerçekleştirdiği kitlesel gösteri ve grevler haftalarca süren büyük bir direnişe ve adeta bir ayaklanmaya dönüştü. Fransa’da, tam olarak emekçi sınıflarla sermaye sınıfı arasında tarihten bu yana süregelen sınıfsal mücadele sert şekilde su yüzüne çıktı. Kapitalizmin genel krizinin hızla şiddetlendiği günümüzde neoliberal politikaların uygulayıcısı hükûmetler, toplumsal mücadelerle elde edilmiş ve kamuya mal edilmiş olan sosyal güvenlik sistemini önce güdükleştirmek, sonra da mümkünse Şili modelinde olduğu gibi tamamen kaldırmak istiyor. Emeklilik yaşının yükseltilmesi girişimleri neoliberal saldırıların en temel boyutlarından biri. Ancak, Fransa’da sermaye sınıfı baltayı taşa vurdu. Fransız işçi sınıfının ve emekçi halkın gösteri, eylem ve grevlerle haftalarca sürdürdüğü kararlılığı tahlil edebilmek için, 1990’lardan itibaren neoliberal kapitalizmin küresel çaptaki saldırılarına karşı sergilediği direniş geleneğine bakmak gerekir.

1990’lardan itibaren Avrupa Birliği genelinde olduğu gibi sağlık ve sosyal güvenlik sistemleri Fransa’da da neoliberal politikalar doğrultusunda dönüşüme uğradı. ABD emperyalizminin güdümündeki Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu tarafından sosyal güvenlik sistemlerinde reform yapılması gerekliliği doğrultusunda yapılan dayatmalar, kapitalist rekabet içinde olan AB’yi de etkisi altına aldı. 90’lı yıllara kadar uygulanan politikalar sistem içi düzenlemelerden oluşurken 90’ların ortalarından itibaren uygulanan politikalar sistemde yapısal dönüşüm yaratan uygulamalar oldu. Sistem içi düzenlemelere örnek olarak işsizlik parasında düşüşler, emeklilik, eğitim ve sağlık alanlarında kısıtlamalar verilebilir. Sistemde dönüşüm yaratan değişikliklere ise emeklilik yaşının yükseltilmesi, sağlık sistemlerinin özelleştirilmesi, bireysel emeklilik sisteminin kurulması ve bu doğrultuda sosyal güvenlik ve iş yasalarında değişiklikler örnek verilebilir.

Fransa’daki sürecin başlangıcı ve “küreselleşmeye karşı ilk isyan”

1983 yılında Cumhurbaşkanı François Mitterrand döneminde emeklilik yaşı 60’a düşürülmüştü. Ayrıca, prim ödeme süresi 37,5 yıl ile sınırlandırılmıştı. Hem kadınlar hem erkekler için bütün sektörlerde 60 yaş sınırı Fransızlar tarafından vazgeçilmez bir sosyal kazanım olarak kabul edilmekteydi ve bu nedenle, neoliberalizmin saldırısıyla emeklilik yaşının yükseltilmesi gündeme getirilmiş olsa da, birçok hükûmet bunu uygulayamamıştı. 1993’te başa geçen sağcı Edouard Balladur hükûmeti döneminde emeklilik yaşı 60’ta kalmaya devam ederken prim ödeme süresi yeniden 40 yıla çıkarıldı. Prim ödeme süresinin artması, resmen emeklilik yaşı yükseltilmese de, fiilen emeklilik yaşını öteliyordu. Ayrıca, emeklilik maaşlarında da hesaplama yöntemi değiştirilerek emeklilerin aldıkları maaş miktarı azaltıldı. Kamu sektöründen emekli olanlarla özel sektörden emekli olanlar arasındaki maaş uçurumu, öncelikle kamu sektöründe olanların aleyhine arttı.

Bugünkü kararlılığın kökenleri “küreselleşmeye karşı ilk isyan” olarak değerlendirilen 1995 Aralık ayında Fransa’yı bir ay boyunca felce uğratan grevlere kadar uzanıyor. 1995’in Aralık ayında “Ülke çapında demiryollarında ve diğer kamu ulaşım şebekelerinde çalışan işçilerin üç hafta süren grevi, sağcı hükûmetin ekonomik ve sosyal planlarına karşı çok daha geniş bir grev ve toplum hareketinin ardındaki itici gücünü oluşturdu”.1 Grevin nedeni, emeklilik haklarının kısıtlanmasını ve 6 bin kilometrelik demiryolu hattının kapatılmasını ve buna bağlı olarak işçi sayısının azaltılmasını öngören “yeniden yapılandırma” programıydı. Bu grev, sağlık sigortasının finansmanında uygulanan sistemin değiştirilmesini ve sosyal sigorta sistemindeki açığın kapatılması için işçilerin ve yoksul kesimlerin vergilendirilmesini öngören değişikliklere karşı gelişen yaygın muhalefetle iç içe geçti.2 Bu protesto hareketi hükûmetin sosyal ve ekonomik yönelimine karşı toplu bir isyana dönüştü. Bu toplu isyan, Ragu Krishnan’ın ifadesiyle, “ülkede artan işsizliğe, evsizlik, yoksulluk ve şiddet düzeyinde görülen olağanüstü yükselişe karşı duyulan bir umutsuzluk ve öfke çığlığıydı.” İşte Aralık 1995’ten yaklaşık 27 yıl sonra Macron’un kararına karşı bu kadar yaygın olarak yapılan gösteri ve grevler yeni kuşağın eski kuşakla beraber bu çığlığı sürdürmesidir. Tam da o kuşak bu çığlığı yükseltebildiği için yeni kuşak bayrağı devralabilmiştir.

O döneme ilişkin belirtilmesi gereken diğer bir konu, bu kadar etkili bir direnişin yaygınlığına karşın sendikaların üye oranının 1970’lerin ortalarından itibaren yüzde 65 oranında azalarak işgücünün yüzde 8’i gibi tarihsel olarak en düşük seviyelere kadar gerilemiş olmasıydı. Buna rağmen bu kadar az sayıda örgütlü işçinin bu denli etkili bir toplumsal hareketin öncüsü olmayı başarmasının etkenlerinin başında kuşkusuz Fransa’da yüzyılın başına kadar uzanan devrimci sendikal gelenek gelir. Ayrıca, o güne kadar öldü denilen işçi sınıfının, yani emek gücünü satmak zorunda olan insanlar olarak tanımlanan klasik işçi sınıfının hem varlığı kanıtlanıyor hem de belirgin şekilde toplumun çoğunluğunu oluşturduğu görülüyordu.3 Fransa’da iki milyon civarında emekçinin sokağa döküldüğü ve 22 gün boyunca hayatı felce uğratan Aralık 1995’deki ulaşım hatlarındaki grevin sonunda dönemin Başbakanı Alain Juppe kamu ve özel sektörlerinde emeklilik prim süresini uzatmaya yönelik reform girişiminden vazgeçmek zorunda kalmıştı. Bunun bir diğer sonucu da 1997’deki seçimleri kaybetmesi oldu.

Neoliberal saldırılar ve 2000’ler

Ancak emeklilik yaşına yönelik saldırılar hiç hız kesmeyerek devam etti. Mart 2000’de Avrupa Konseyinin Lizbon zirvesinde oluşturulan “Lizbon Stratejisi”ni temel alan ve 15-16 Mart 2002 tarihinde gerçekleşen Barselona zirvesinde yayınlanan bildirinin sonuçları arasında, “2010 yılına kadar Avrupa Birliği’nde efektif ortalama emeklilik yaşının kademeli olarak yaklaşık beş yıl artırılmasının hedeflenmesi gerektiği” açıkça belirtiliyordu. Aynı yıl, dönemin sağcı Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ve sosyal demokrat Başbakanı Lionel Jospin Avrupa çapında gündeme gelen emeklilik şartlarını değiştirmeye dönük bu politikalara onay vererek, Fransa’da da emeklilik yaşının 65’e yükseltilmesini hedef olarak önlerine koydular. Ancak, onlar da yine dirençle karşılaştılar ve neticede emeklilik yaşını yükseltmeyi başaramadılar. Macron’un başa gelirken ittifak yaptığı ve halen Macron’la hareket eden merkezdeki Demokrat Hareketinden François Bayrou, 2002’de bu girişime tepki gösteriyor ve şunları diyordu: “Jacques Chirac ve Lionel Jospin, Avrupa’da emekli maaşlarının prim süresinin uzatılması konusunda önemli bir karara imza attılar. Bu konuda kim tartıştı? Hatta bu konuda kim herhangi bir söz söyledi? Hangi yurttaş, hangi milletvekili, hangi parlamenter bu önemli karar verilirken davet edildi? Hiç kimse”. Bugün aynı soruları, emeklilik yaşını 62’ten 64’e çıkaran Macron’a ve onunla hareket eden François Bayrou’ya da sormak gerekir.

2003’e gelindiğinde dönemin merkez sağcı Başbakanı Jean-Pierre Raffarin başta emeklilik yaşının yükseltilmesi olmak üzere sosyal güvenlik sisteminde değişiklikler gündeme getirdiğinde yine büyük bir dirençle karşılaştı. Bu politikalarına karşı yılın başlarında kitlesel eylemlilikler yapıldı, yarım milyonu aşkın emekçi emeklilik haklarının budanmasına karşı eylemler düzenledi, geniş katılımlı grevler gerçekleşti. Ayrıca, işçiler, ücretlerden kesilen yaşlılık sigortası primlerinin yüzde 5 oranında artırılmasına karşı çıktılar. EDF Elektrik ve GDF Gaz işletmelerinin örgütlü olduğu sendika yönetimleri onay vermiş olsa da, görüşüne başvurulan 140 bin işçiden yüzde 53,4’ü çoğunlukla bu değişikliklere karşı çıktı. Ancak, Raffarin hükûmeti parlamentodaki muhalefetin de tüm itirazlarına rağmen Temmuz 2003’te kamu sektöründe prim gün sayısını kademeli olarak 37,5 yıldan 40 yıla çıkarma kararını geçirdi.4 Ancak yaşı yükseltme hedefini gerçekleştiremedi.

FRANSIZ İŞÇİ SINIFININ ONURLU MÜCADELESİ
Les Jeunes Disent Non A la Retraire A 64 Ans! 64 yaşında emekliliğe gençlik hayır diyor Fotoğraf: AFP/Thomas Samson

Sarkozy’den Macron’a

2010 yılına gelindiğinde, sosyal güvenlik sisteminin özelleştirilmesine ve emeklilik yaşının yükseltilmesine yönelik hedefler bu defa Başbakan Nicolas Sarkozy tarafından gündeme getirildi. Fransız işçi sınıfının ve emekçilerinin ulusal çapta haftalarca süren ve polisin şiddet uyguladığı eylemlere ve grev kırıcılığına rağmen, Senato, yasal emeklilik yaşını 60’tan 62’ye çıkaran yasa tasarısını 153 oya karşı 177 oyla kabul etti.

2012 yılındaki seçimlerde Sosyalist Partinin adayı olan François Hollande seçim kampanyasında şirketler, bankalar ve zenginler için vergilerin arttırılması, işsizliğin azaltılması gibi hedefler koyuyor, eşitliğe vurgu yapıyordu. Ayrıca, Sarkozy’nin “emeklilik reformu”nu eleştirerek emeklilik yaşının 62’den 60’a düşürülmesini hedef olarak açıklıyordu. François Hollande Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandıktan sonra, 2012 yılında orta barem gelir vergisini yüzde 7’den yüzde 10’a çıkardı. Ayrıca, 1 milyon euro üzerindeki gelir elde eden kesime yüzde 75 vergilendirme gibi hedefler önüne koyduysa da, bu hedefler sermaye sınıfının sert engeliyle karşılaştı ve tasarı Anayasa Konseyi tarafından engellendi.5 Medyada Hollande karşıtı kampanyalar ayyuka çıktı. Bir yandan Avrupa Komisyonu Hollande’ye emeklilik sisteminde neoliberal “reformu” dayatıyor, diğer yandan da sağ kesimler onu hedef gösteriyordu ve “şimdiye kadar hiçbir sol hükûmet emeklilikte reform yapmayı başaramamıştır” diye yaftalıyordu. Bu durum, Hollande’yi, sistemdeki açığı “Hollande Yöntemi” diye adlandırılan kendine özgü hedeflerle kapatma yoluna itti. Bunlar prim süresini uzatmak, emekli maaşını düşürmek, emekliliğe vergi, prim miktarlarında artış gibi uygulamalardı. Sendikalar bu girişimlere karşı grevle cevap verdiler. Sonuçta Hollande başa gelirken önüne koyduğu emeklilik yaşını 60’a düşürme hedefini gerçekleştiremedi.6

“Emeklilik reformu” olarak adlandırılan emeklilik koşullarının değiştirilmesi hedefleri, 2017’de başa geçen Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un daha seçim programında yer alıyordu. Ancak, pandemi süreci başlamadan hemen önce 2019 sonbaharında gerçekleşen direnişler ve grevler bunları hayata geçirebilmesini önlemişti. Avrupa Konseyi 12 Temmuz 2022’de yeniden Fransa’ya yönelik “önerilerde”, aslında dayatmalarda bulundu. Macron da, 26 Ekim 2022 tarihinde yaptığı konuşmada “emeklilik reformu”nda 2023 yılı içerisinde emeklilik yaşının 65’e çıkmasının hedeflendiğini belirtiyordu. “Size taahhüt ettiğim gibi bu yıla emeklilik reformu damgasını vuracak” diyordu Macron. Kuşkusuz Macron hükûmetinin emekçilere dönük tavrı sınıfsal ve taahhüdü elbette sadık olduğu sermaye sınıfınaydı. Yoksa milyonlarca işçi ve emekçiyi temsil eden sendikaların karşı çıkmasına rağmen, grevlere rağmen, sokaklara dökülen milyonlarca insanın haykırışına rağmen bu yasayı geçirmesi nasıl açıklanır? Macron’un gözü o kadar dönmüştü ki, Sarkozy 2010 yılında emeklilik yaşını 60’tan 62’ye yükseltirken, Senatonun onayını almışken, Macron Meclisin onayına bile gerek duymadı. Fransız Anayasasının 49.3 maddesinin Cumhurbaşkanı olarak ona verdiği yetkiye dayanarak Meclisi adeta baypas ederek emeklilik yaşını 62’den 64’e çıkaran yasa tasarısını geçirdi.

Macron’un tutumuna yön veren ve gerek 1995’teki gerekse sonraki dönemlerin koşullarından farklı önemli bir etkeni daha belirtmek gerekir. Bu etken, Fransa’nın -Avrupa Birliğindeki koçbaşı Almanya ile birlikte- ABD emperyalizminin Ukrayna’da kışkırttığı savaşa ülke kaynaklarından muazzam boyutlarda askeri malzeme, silah ve para aktarıyor olması. Bu durum, toplum için ayrılması gereken kaynakların kısılmasına ve bu kaynakların silah lobilerine, askeri endüstriye ve savaşa aktarılmasına yol açarak savaşın maliyetinin işçi sınıfına ve emekçi halkın sırtına yıkılması anlamına geliyor.

Ancak, Fransız işçi sınıfı ve emekçi halkı, bilinç düzeyi ve mücadele geleneğinin gösterdiği gibi, sosyal güvenlik kazanımlarına ve insan onuruna yakışır bir yaşta ve şartlarda emeklilik sistemine sıkı sıkıya sahip çıkıyor. Fransa’da, işçi sınıfı ve emekçi halk sendikalarıyla, meslek kuruluşlarıyla, işçisi, memuru, yaşlısı genci, öğrencileriyle birlikte “reform” olarak yutturulan bu neoliberal saldırıya karşı direndi. Bugün Macron hükûmeti yasa tasarısını ancak Meclisi baypas ederek geçirebildiyse de, önümüzdeki süreç hakların geri kazanılması için kuşkusuz sendikalara ve toplumcu siyaseti hedefine koyan partilere daha fazla görevler yüklüyor.

1  Ragu Krishnan, “Küreselleşmeye Karşı İlk İsyan”, Neoliberal Kapitalizmin Kodları, Derleyen: İsmail Kaplan, Uluçınar Yayınları, 2023, s. 57.

2  A.g.e, aynı yerde.

3  A.g.e, s. 58-61.

4  Bkz. https://www.faz.net/aktuell/politik/frankreich-raffarins-rentenreform-nimmt-erste-huerde-1118413.html

5  Hatırlanacağı gibi ünlü Fransız oyuncu Gerard Depardieu, vergiden kurtulmak için Rus vatandaşlığını almıştı ve durum tasarının medya tarafından karalanması için fırsat doğurdu. bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Fran%C3%A7ois_Hollande.

6  Bkz. https://www.deutschlandfunk.de/eu-kommission-draengt-paris-zu-rentenreform-100.html

Paylaş