İstibdat, gericilik ve vurgunculuk düzeninin en ılımlı şekilde bile olsa değişmesine izin vermedi.

Seçimi kazanmak için, 2022’nin son çeyreğinde, yani Ekim Kasım Aralık 2022 döneminde Gayri Safi Yurt İçi Hasılada yüzde 25,2’ye düşen ücret gelirlerini, 2023’ün ilk çeyreğinde, yani Ocak Şubat Mart 2023 döneminde asgari ücret, memur ve emekli maaş zamları, EYT kanununa bağlı olarak kıdem tazminatı ve emekli aylığı ödemeleri ile her bakanlıkta kamuya personel alımı yoluyla yüzde 38’e çıkardı. Böylece emekçilerin geniş bir bölümüne, kendi uzun vadeli politikaları değerlendirildiğinde geçici olduğu ve kısa sürede buharlaşacağı besbelli bir gelir artışı sağladı. Bu artışı, 2022’nin son çeyreğinde yüzde 56,7’ye çıkan sermaye gelirlerini (kâr, faiz, rant) 2023’ün ilk çeyreğinde yüzde 38,2’ye düşürmeyi göze alarak gerçekleştirdi.

Bu somut gelir artışını seçmenlerin daha büyük bölümü işlerin yoluna girmeye başladığına ve hayatlarının daha iyiye gideceğine ilişkin sağlam bir belirti olarak yorumladı. Böyle bir yorum karşısında, işsizliği ve pahalılığı devlet öncülüğünde sistemli bir yatırım ve ulusal kalkınma hamlesiyle önleme programından yoksun olan ve “dışarıdan 300 milyar dolar temiz para buldum” rüyasını dillendirmeyi her derde deva sayan CHP’nin en düşük emekli aylığını asgari ücret düzeyine yükseltme ve Kurban Bayramında her emeklinin hesabına 15 bin TL yatırma vaadi bile yeterince etkili olamadı.

İstibdat, CHP’nin sağa açılma ve emperyalizme şirin gözükme stratejisini, ABD, AB, NATO, TÜSİAD ve bölücü terör konusundaki herhangi bir temelden yoksun tehlikeli hayallerini seçim kampanyasında tepe tepe kullandı. CHP’yi seçmenlerin büyük bir kısmının gözünde emperyalizmin ve terörün işbirlikçisi olarak damgalamayı, kendi denge politikasını ise bağımsızlık ve ulusal güvenlik konusunda son derecede duyarlı sorumlu bir yaklaşım olarak sunmayı başardı.

İstibdat, bu iki temel yöntemi baskı, demagoji ve hileyle birleştirince az farkla da olsa seçimi kazandığını ilan etti ve iktidarını sürdürmeyi karşıtlarına kabul ettirdi.

İktidar vitrini

Ülkeyi ekonomik krizden çıkaracak programı olmayan, davul zurnayla ilan ettiği “yerli ve milli kalkınma hamlesi” söyleminin aksine krizden çıkış için umudunu doğrudan doğruya uluslararası finans kapitale bağlayan, ana partisi AKP güç kaybettiği için müttefiklerine, özellikle de MHP’ye bağımlılığı artan, halkın yarısını kendi programına açıkça düşman eden, halkın diğer yarısının desteğini ise ancak geçici ekonomik tavizler vererek ve onların ulusal bütünlük ve güvenlik endişelerini sömürerek elde eden istibdat, kendisinin bile ummadığı “zafer”inin ardından bakanları ve stratejik kurumların yöneticilerini hemen belirledi. İktidar vitrinini yeniden düzenledi.

Hazine ve Maliye Bakanlığına Mehmet Şimşek, Merkez Bankası Başkanlığına Hafize Gaye Erkan getirildi. Dışarıdan borç bulmak için ekonominin en stratejik kurumları uluslararası finans kapitalin iki elemanına teslim edildi. Onları dengelemek için AKP’nin ekonomik dayanağı MÜSİAD’la içli dışlı iki yönetici öne çıkarıldı. Cevdet Yılmaz Cumhurbaşkanı Yardımcılığına, Ömer Bolat Ticaret Bakanlığına atandı. MÜSİAD çevrelerinin çıkarlarını en üst düzeyde korumanın yanı sıra, dokuz ay sonraki yerel seçimde yine halkın desteğine ihtiyaç duyulacağı için, uluslararası tefecilerin halkı ezmekteki gözü karalığının ve radikal faiz artırımıyla ekonomiyi düpedüz durgunluğa sürüklemesinin böylece sınırlanabileceği de hesaplanıyor.

Eski bakanlardan sadece ikisi görevde tutuldu. Büyük şirket patronları olan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ile Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy yeni dönemde de bakanlığa devam edecek.

Amerikancı-Fethullahçı 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin bastırılmasından bu yana çok güç toplayan ve mevcut tek kişi yönetimine alternatif oluşturabilecek iki politikacı, Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu milletvekili yapılarak kenara alındı. Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler, Hulusi Akar’ın yerine geçmek için Genelkurmay Başkanlığından emekliye ayrıldı. İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, Süleyman Soylu’nun yerine İçişleri Bakanlığına getirildi. Eski Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın ardından Yaşar Güler’in de Millî Savunma Bakanı yapılmasıyla, bu makam adeta Genelkurmay Başkanlığından sonraki üst rütbe olarak konumlandırılmış oluyor ve Cumhurbaşkanının ordu üst yönetimiyle ittifakı da pekiştiriliyor.

MİT Başkanı Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanlığına, Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın MİT Başkanlığına getirilmesi mevcut iktidar yapısı içinde nöbet değişimi anlamına geliyor. Millî Eğitim Bakanlığına ortaçağ kalıntısı tarikatların toplumsal yaşamdaki rolünü artırmaktan yana olan Yusuf Tekin atandı. Önceki Bakan Mahmut Özer’in icraatı hatırlandığında, bu değişikliğin de sadece nöbet değişiminden ibaret olduğu anlaşılıyor. Hatay milletvekili seçilen Gezi davası tutuklusu Can Atalay’ın tahliyesi konusunda ayak sürüme, Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın apar topar tutuklanması, Adalet Bakanlığına getirilen Yılmaz Tunç’un döneminde neler yaşanacağı konusunda yeterince ipucu veriyor.

İktidar vitrininde yapılan düzenlemelere topluca bakıldığında, işçilerin, şehir ve köy emekçilerinin payına düşenin yoksulluk, pahalılık ve işsizlik olacağı, dış borç boyunduruğunun süreceği, ekonominin dışa bağımlılığında azalma olmayacağı söylenebilir. Bağımsızlığın yanı sıra laik demokratik sosyal cumhuriyete yönelik tehditlerin ağırlaşarak devam edeceği, işçi haklarına, kadın haklarına, düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik saldırıların artacağı öngörülebilir. Tabii, en ılımlı değişime izin vermeyen düzenlerin köşeye sıkıştırdıkları toplumsal sınıfları tarihsel diyalektik gereği en köklü dönüşümlere sürükleyebildiklerini de kulağımıza küpe edelim.

Sosyalistler öne

İktidar çevreleri, istibdadın merkezî ve yerel bütünselliğini tehdit eden muhalif büyükşehir belediyelerini ele geçirmeyi ilk hedef olarak ilan ettiler. Bu yolda sözüm ona sivil anayasa değişikliği adı altında muhalefeti kendilerine eklemleme, dinin siyaset ve toplumsal hayat üzerindeki etkisini pekiştirme, tarikatları daha da güçlendirme, Cumhuriyetin devrim kanunlarını ortadan kaldırma planını işlemeye başladılar. Bu plana karşı duracağız.

Esas olarak CHP’nin etrafında kümelenen ilerici yurtsever kitleler Cumhuriyet mitingleri ile Gezi direnişinin sonuçsuz kalmasının yarattığı moral bozukluğunun etkisiyle son üç cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP yönetiminin sağa açılma politikalarına bağırlarına taş basarak razı oldular. Sonuç daha büyük hüsran oldu. Bu hüsranı aşacağız. Sosyalistlerin öne çıkması, siyasal, sendikal ve sosyal hayatın her alanında halkla birleşmesi gerekiyor. Sosyalistlerin birliğini sağlayacağız. Sosyalistlerle Kemalistlerin birliğini sağlayacağız. Bu birlik temelinde bütün ulusal demokratik güçlerin birliğini öreceğiz. CHP’yi de kendi özgün köklerine, ulusal kurtuluş ve cumhuriyet değerlerine döndürecek bir politikayı sabırla adım adım üreteceğiz. Emperyalizme, ortaçağ kalıntılarına ve işbirlikçi vurgunculuğa karşı güçlü bir kale kuracağız.

İstibdadın elindeki imkânlar hâlâ devrimci güçlere ve halka karşı türlü çeşitli oyunlara girişmesine izin verecek kadar çok. Fakat Türkiye halkı eninde sonunda istibdadın kıskacını kıracak. Birliğini ve dirliğini koruyacak.

Paylaş