-Bir Oyunun Yansımaları-
Işık! Ve oyun başlar.
Sahnede bir kadın.
“Tören başlamak üzere…”
Tek tek selamlar herkesi.
Artık elli yaşında, menstrual döngüsünü1 tamamlamış bir kadındır.
“Özgür, çılgın, tam da istediği gibi bir insan olabilmek için
sabırla bugünü beklemiştir.”
Menarş’tan Menopoz’a kadar
verilen rollerin hepsini yerine getirmiştir.
Flashback! Zamanda geri gideriz
Ergenlikle gelen engellemeler…
“Şekillenmeli! akıllanmalı! yola girmeli! edebini bilmeli!”
Yirmili yaşlarla birlikte kesilen sözler…
“Evlenmeli! büyük sözü dinlemeli!”
Otuzlu yaşlarla birlikte elinden alınan kişilik, utanılan kadın…
“Çocuklar doğurmalı! görevlerini eksiksiz yerine getirmeli!”
Kırklı yaşlarla birlikte yok sayılan kadın.
“O potansiyel bir suçlu… o kapalı kutu… o bir muamma…”
Ve sonunda elli…
“Oysa her şeyin bir sonu vardır ve kadın alacaktır intikamını.”
Bab-ı Tiyatro’nun “Elli” adlı oyunu, Zeynep Kaçar’ın tek kişilik performansıyla Ekim-Mart sezonunda seyircisiyle buluştu.
Ataerkil toplumun kadına bakışının, kadına yüklediği rollerin sorgulandığı oyunun yazarı Zeynep Kaçar, yönetmeni Senem Cevher ve oyunun ışık tasarımı Yüksel Aymaz’a, müzikleri Türkü Deyiş Çınar’a, afiş tasarımı Barış Çakmak‘a ait.
Işık! Ve hayat sürüyor…
On, yüz, bin, milyonlarca kadın
evde, sokakta, fabrikada, tarlada, ofiste, okulda…
Ergenlikte, oyunlardan oyuncaklardan uzaklaştırılarak başlıyor her şey. Nasıl oturmamız, ne giymemiz gerektiği belletiliyor önce. Kadın rolünün çerçevesi kazınıyor zihinlerimize.
Yirmili yaşlara gelindiğinde, kimlerle konuşabileceğimiz, nerelere gidebileceğimiz öğretilmiş oluyor. Evlenebileceğimiz “uygun” kişi yapılandırılıyor, farkında olmadan onun arayışına giriyoruz.
Otuzlu yaşlarda, çocuk yapma baskısı had safhalara çıkıyor. Hizmette kusur etmememiz de önemli tabii. Her zaman memnuniyetsizliklere de çözüm üretilmeli.
Kırklar…
Elliler…
Altmışlar…
Yetmişler…
…
“İnsan tarihin öznesidir. Değişir değiştirir.”2
Toplumsal cinsiyet; insanların -kadın ve erkek-
rollerini
karakterlerini
davranışlarını belirliyor.
Sadece belirlemekle kalmayıp
bunu bir anlayış, ideoloji şeklinde ifade ediyor.
Toplumsal cinsiyet, Marksist bakış açısıyla
aynı zamanda üretim biçimi
-üretici güçler ve üretim ilişkileri-
tarafından da belirleniyor.
Sınıfların ve sömürünün bulunduğu toplumsal yapının
sonucu ve ürünü olan toplumsal cinsiyetin
kadınlara yüklediği roller,
-kapitalizmin ucuz işçisi kadın-
-ailenin bakıcısı kadın-
-bağımlı ikincil konuma itilen kadın-
belirlense de kader değildir.
Tarihsel sosyal kültürel bir sonuçtur.
Ve aşılabilir, değiştirilebilir…
Seyirci misin, eyleme geçecek misin?
Brecht “Tiyatro, halktan insanların kendi durumlarının bilincine vardıkları bir meclistir” demiş.
Ranciere de, Özgürleşen Seyirci adlı eserinde “Tiyatro seyircilere bilinçlerinin ve eylemlerinin mülkiyetini geri verip neden olduğu etkileri tersine çevirmek ve hatalarının kefaretini ödemek gibi bir ödev biçer kendine…”3 demiş.
-evdeki, sokaktaki, fabrikadaki, tarladaki, ofisteki, okuldaki sen-
seyirci olan sen,
köhnemişler egemenliğinde capcanlı olan sen,
kurtuluşun için
kadının kurtuluşu için
temel hak ve özgürlüklerin için
toplumsal eşitlik için eyleme geçecek misin?
Peki sen,
insanca yaşayabilmek için
sosyal ve kültürel ihtiyaçların için
kurtuluşun için
toplumsal kurtuluş için eyleme geçecek misin?
Tek başına mı, ben mi dediğini duyar gibiyim.
Tek başına olmaz tabii.
Haydi hep birlikte, el ele
bu köhnemişler egemenliğine son verip
ödevimizi yerine getirelim.
1 Menstrual döngü (Adet döngüsü) ilk adetten (menarş) son adete (menopoz) kadar süren, adet kanaması ile karakterize, amacı üreme ile soyun devamı olan ve tüm vücudu etkileyen olaylar zinciridir.
2 Karl Marks
3 Jacques Ranciere, Le spectateur émancipé, La Fabrique Éditions, 2008;
Türkçesi: Özgürleşen Seyirci, çev. E. Burak Şaman, İstanbul: Metis Yayınları, 2010 s.14