HAZIRLAYAN: İSMAİL KAPLAN

Savaş siyasetin devamıdır. Savaş siyasetin şiddet araçlarıyla devamıdır. Siyaset ise ekonominin yoğunlaşmış ifadesidir. Yani, savaşı değerlendirmek, savaşın niteliğini anlamak için öncelikle siyaseti ve ekonomiyi bilmek gerekir. Savaşan tarafların siyasetini ve ekonomisini bilmek için ise kapsamlı tarihsel bir inceleme yapmak gerekir. Savaşın tarihsel bağlamını, öncesindeki siyaseti ve ekonomiyi kavramadan, tarafların güttükleri siyasetin ve ekonominin savaşa yol açan tarihsel değerlendirmesini yapmadan savaşın niteliği konusunda doğru sonuçlara varılmaz. Savaşı kimin başlattığı, orduların nerede olduğu, kimin sınırın hangi tarafında durduğu değil, savaşa yol açan tarihsel siyasal ve ekonomik özellikler belirleyicidir.Bugün Ukrayna’da süren savaşı anlamak için geçmişe dönelim ve adım adım bugüne gelelim.

İlkin, Yeni Dünya Halk Gazetesinin Kasım-Aralık 2013 tarihli 18-19. sayısına bakalım. “2014’e Doğru” başlığını taşıyan çözümlemede Ukrayna’ya ilişkin değerlendirme şöyleydi:

Bölgede ve dünyada dengeler yeniden oluşuyor. Rusya, Ukrayna’nın Avrupa Birliği’ne yem olmasını ve kendisinin daha da kuşatılması sonucunu doğuracak ortaklık anlaşmasının imzalanmasını engelledi. Emperyalizm, bu hamleye Ukrayna’nın başkenti Kiev’de Lenin heykelini parçalayan gericilerin ayaklanmasıyla karşılık veriyor.

Eskiden Sovyetler Birliği’ni oluşturan ülkelerin komünist partileri 24 Şubat 2014’te ortak açıklama yaptılar.

KOMÜNİST PARTİLERİ BİRLİĞİ KONSEYİ AÇIKLAMASI

Bugün (24 Şubat 2014) Ukrayna’da adına “Sağ Sektör” dediğimiz ve gerçekte medeni insanlar demeye dilimizin varmadığı faşist ve barbarların temsilcileri bir suç işlediler. Bu bize aynı zamanda ülkede yaşanan bu trajik günlerde Ukrayna’nın neyle karşı karşıya olduğunu da açıkça gösteriyor. İnsanlıktan nasibini almamış, insanlığın değerlerine yabancı ve kendi çıkarları peşinde koşan aşırı sağcı, gerici ve ajan provokatörler güpegündüz Ukrayna Komünist Partisi merkezine saldırdılar. Bütün yasaları ve ahlaki değerleri hiçe sayarak ülkenin en köklü ve en yerleşik partisine saldırdılar, talan ettiler.

Şüphe yok ki sokak gösterilerine katılanların her ağzını açtığında söyledikleri sözde “Avrupa değerleri” ve “Liberal demokrasi” bazı insanların barbarlık, haydutluk, ülke egemenliğinin ayaklar altına alınmasını gizlemek için buldukları şaşaalı ve etkili sözlerden ibaret.

Avrupalı ve denizaşırı (ABD) gizli servisler akıllarından hiç çıkarmadıkları, üzerine titredikleri amaçlarına -Ukrayna’nın çökertilmesi ve halkının köleleştirilmesi- adım adım ilerlediler.

Eminiz ki, Batı canavarının ve onun çakallarının hizmetinde olan ve onun açgözlü iştahını yatıştıran her Ukrayna vatandaşı bir işbirlikçi ve halk düşmanıdır.

Bütün alçakların ve hilekârların adından dehşetle korktukları Lenin’in yıkılmış heykelleri etrafında sevinç çığlıkları atan Bandera ve Şuheviç veletleri hak ettiklerini bulacaklardır. Ukrayna Komünist Partisi merkezine, bu çirkin baskını düzenleyen ve Ukrayna’nın bazı bölgelerinde dünya proletaryasının liderinin heykellerini yıkanlar şüphe yok ki aynı zincirin halkalarıdır.

Küresel sermayenin uyduları (Ukrayna’ya) zehrini akıtıyor, ama biz biliyoruz ki, Lenin yoldaşın heykellerini yeniden dikeceğimiz ve tarihî adaleti sağlayacağımız gün de gelecek.

Ukrayna yönetiminden ve Ukrayna İçişleri Bakanlığından suçluların bir an önce yargılanmasını talep ediyoruz.

Bağımsız bir devletin iç işlerine müdahale eden ABD ve Batılı güçleri protesto ediyoruz.Ukraynalı yurtseverleri, ilerici güçler etrafında safları sıklaştırmaya ve babalarımızın ve dedelerimizin dış düşmanlardan korumak için kan ter akıttıkları değerleri korumaya çağırıyoruz. Ukrayna’nın yabancı akbabalar tarafından yağmalanmasını önlemek Ukrayna halkının kendi ellerinde.

Mücadele et, yanındayız!

Toplumcu Kurtuluş Partisi, Sovyetler Birliği Komünist Partilerinin açıklamasını 27 Şubat 2014’te sitesinde şu sunuşla vermişti:

ABD ve AB emperyalizmi Ukrayna’daki işbirlikçileri aracılığıyla ülkedeki ilerici, sol, sosyalist, devrimci, komünist güçlere saldırıyor. Dört gün önce (24 Şubat 2014) ülkenin başkenti Kiev’deki Ukrayna Komünist Partisi merkezine saldıran gerici-faşist çeteler, Ukrayna Komünist Partisi Basın Bürosu’nun açıkladığına göre iki gün önce de Ukrayna Komünist Partisi lideri Pyotr Simonenko’nun Kiev’deki evini yağmaladılar. Sovyetler Birliği döneminden kalan siyasi, sosyal, insani ve kültürel değerlerin talan edilmesine karşı Sovyetler Birliği Komünist Partileri solidnet.org üzerinden iki gün önce bir açıklama yayınladılar.

Toplumcu Kurtuluş Partisi, 9 Mayıs 2014’te faşizme karşı zaferin 69. yılında Ukrayna’daki faşist darbeyi de ele alan bir bildiri yayınladı:

FAŞİZME KARŞI ZAFERİN 69. YILI

9 Mayıs Faşizme Karşı Zafer Gününü dünya işçi sınıfının, şehir ve köy emekçilerinin, sömürge ve bağımlı ülke halklarının, kısacası bütün ilerici insanlığın emperyalizme karşı sabırlı mücadelesinde yeni zaferlerin müjdecisi olarak sevinçle kutluyoruz.

Sosyalist Sovyet ordularının Hitlerci Nazi-faşist Alman ordularını yenerek Alman Başkomutanlığını kayıtsız şartsız teslim aldığı 9 Mayıs 1945’ten bu yana 69 yıl geçti.

Köklü dönüşüm

9 Mayıs 1945 zaferi, Avrupa’yı faşist barbarlıktan kurtardığı gibi, bütün dünyayı da köklü biçimde dönüştürdü. Sovyetler Birliği topraklarının ardından, faşist işgalden kurtarılan Doğu ve Orta Avrupa ülkeleri kapitalist emperyalist sistemin dışına çıkıp sosyalizme yöneldi. Kuzey Vietnam, Çin ve Kuzey Kore halkları da proletaryanın önderliğinde devrim yaparak sosyalizmi seçti.

Dünyanın üçte birini sosyalist yapan bu büyük devrimci atılım, küresel güç dengesini halkların yararına köklü biçimde değiştirince sömürge imparatorlukları da ayakta kalamadı. Asya ve Afrika ülkelerinin çoğu birbiri ardından ulusal kurtuluş devrimleriyle bağımsızlığa ve bağlantısızlığa kavuştu.

Kapitalist karşıdevrim

Ne var ki, dünya kapitalist sisteminin elebaşıları olan ABD, Avrupa ve Japonya emperyalist bloku, bütün ülkelerdeki işbirlikçilerini de seferber ederek 1970’lerin sonunda sosyalizme, bağımsızlığa ve demokrasiye karşı topyekûn saldırıya geçti. Sosyalist sistemin yönetici kadrolarına neoliberal politikaları benimseterek sosyalist düzenin altını oyan emperyalistler, 1989-1991 karşıdevrimleriyle bu ülkeleri çökertip kapitalizmi hortlattılar. Bağımsız ve bağlantısız ülkeleri de işgal ederek veya ekonomilerini kuşatıp yıkıma uğratarak yeniden sömürgeleştirdiler.

Dünya ekonomisini dolar milyarderleri şebekesine, tekelci banka ve holding patronları oligarşisine teslim eden neoliberal emperyalistler, yeryüzünden sosyalizmin; işçi, kadın ve çocuk haklarının; eşitliğin ve özgürlüğün; bağımsızlığın ve bağlantısızlığın; demokrasinin ve laikliğin; halkların kültür ve dil haklarının en küçük izini bile kaldırmak için harekete geçtiler. Gezegenimizi NATO’nun av sahasına çevirdiler.

Faşizmin “bin yıllık egemenlik” rüyasına özenen emperyalistler, daha da büyük bir küstahlıkla, sonsuza kadar zafer kazandıklarını iddia ederek “tarihin sonu”nun geldiğini ilan ettiler: Artık bütün dünya kapitalist olacak ve herkes emperyalist blokun kölesi olarak yaşayacaktı.

Gün döndü
Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Emperyalizmin küstah planları dünya işçi sınıfının, şehir ve köy emekçilerinin, ezilen halkların direnişi karşısında tökezlemeye başladı.

Ortadoğu halklarının direnişi
Emperyalist güçlerin Filistin, Afganistan, Irak ve Libya işgallerinin ardından giriştikleri Suriye ve Lübnan’ı işgal harekâtları bozguna gidiyor.
Adım adım yuttukları ve yönetimini ikiye böldükleri Filistin’de birlik eğilimi güçleniyor. Mısır halkına cebren ve hileyle dayattıkları gerici-faşist İhvan diktatörlüğü yıkıldı. Türkiye’ye aynı şekilde dayattıkları AKP diktatörlüğü dikiş tutmuyor.

Ukrayna’da faşist darbe
Emperyalist güçler, Yugoslavya’yı ve Sovyetler Birliği’ni paramparça ettikten sonra yeniden sömürgeleştirdikleri ve NATO boyunduruğuna soktukları Doğu ve Orta Avrupa ülkelerine Ukrayna’yı eklemek için harekete geçtiler. Nazi-faşist niteliklerini açıkça ilan eden Özgürlük Partisi ve Sağ Sektör çetelerini kullanarak faşist darbe yaptılar, Ukrayna’nın meşru yönetimini devirdiler.

Ukrayna halklarının direnişi
Ukrayna halkları, “Ukrayna’da Ruslara, Romanlara, Yahudilere, Müslümanlara yer yok” diyen ve Rusçayı yasaklayan faşist darbecilere pabuç bırakmadı, direnişe geçti. Kırım halkı yaptığı referandumla Rusya Federasyonu’na katılma kararı aldı. Ukrayna’nın doğu bölgelerinde antifaşist halk güçleri faşist darbeye karşı direniyor. Emperyalizmin 25 Mayıs’ta düzenlenecek sahte seçimlerle darbecileri meşrulaştırma oyununu bozmaya çalışıyor.

Eski Sovyet halklarının birlik eğilimi
Emperyalist blokun Ukrayna’yı köleleştirme, Rusya’yı kuşatma ve parçalama hamlesi ters tepti; eski Sovyet halkları arasında birleşme ve birlikte yaşama iradesini güçlendirdi. Rusya yönetimi, emperyalizmin bütün tehditlerine rağmen bu iradeye uygun davrandı.

Eski Yugoslav halklarının birlikte mücadelesi
Eski Yugoslavya’nın paramparça edilen halkları arasında da birlik eğilimi artıyor. Uzun bir sessizlik döneminin ardından Bosna-Hersek Federasyonu’nda işçiler, hükümetin kapitalist özelleştirme ve vurgun politikasına karşı etnik bölünmüşlüğü aşarak birlikte ayaklandılar.

Yeni zaferlere doğru
Ortadoğu halklarının emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı direnmesi, Ukrayna halklarının faşist darbeye karşı ayaklanması, eski Sovyetler Birliği ve Yugoslavya halkları arasında birleşme ve birlikte yaşama iradesinin güçlenmesi, emperyalizme ve kapitalist saldırıya karşı daha köklü zaferlerin yolunu açacaktır.
9 Mayıs 1945 zaferinin 69. yılı, sömürü ve zulme karşı mücadele eden herkese kutlu olsun.

Yeni Dünya Halk Gazetesi Temmuz 2014 tarihli 26. sayısında “Savaş yangını” başlığını taşıyan yazıda emperyalizmin savaş stratejisini irdelerken Ukrayna’daki gelişmeleri de ele aldı.

SAVAŞ YANGINI
Emperyalizmin saldırılarını püskürtmek yetmiyor; kolunu kanadını kırmak gerekiyor. En yüksek kâr ve mutlak iktidar hırsıyla hareket eden tekelci holding ve bankalar ile yayılmacı devletler koalisyonunu insanlığa zarar veremez hâle getirmenin başka yolu yok. Ortadan kaldıramadığımız emperyalizm, suç üstüne suç işlemeye devam ediyor. Başta Suriye ve Irak olmak üzere Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yapılanların haddi hesabı yok. Yerel savaşlar gözlerimizin önünde adım adım genişletiliyor; savaş yangını gittikçe büyüyor.
ABD, AB ve Japonya’dan oluşan üçlü blok ile vekillerinin dünyanın diğer bölgelerinde bu yangını daha da büyütmek için şu günlerde neler yaptıklarına bir bakalım.

Rusya’ya kuşatma
Avrupa Birliği; Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’la bu ülkeleri ekonomik sömürge durumuna düşürecek anlaşmalar imzaladı. Amerika’nın teşvikiyle yapılan bu anlaşmalar, ABD ve Avrupa Birliği’nin Rusya’yı kuşatma siyasetine inatla devam edeceğini ortaya koyuyor.
Anlaşmalar imzalanır imzalanmaz, Ukrayna Cumhurbaşkanı Poroşenko, ordusunu Doğu Ukrayna’daki antifaşist halk güçlerinin üzerine sürdü. Sivil halkı ağır kayıplara uğratan saldırı sürüyor. Üstüne üstlük, 4 Temmuz 2014 günü ABD donanması, Fransa, İtalya, Türkiye, Bulgaristan ve Yunanistan savaş gemilerinin de katılımıyla Karadeniz’de Rusya’ya gözdağı vermeyi amaçlayan bir tatbikat başlattı.
Rusya’yı kuşatma politikası, emperyalizmin kapitalizmi benimseyen ülkeleri bile asla eşit ve bağımsız olarak görmek istemediğini, onları sömürgeleştirmekten hiç vazgeçmeyeceğini bir kez daha kanıtlıyor.

Çin, Kore ve Asya halklarına gözdağı
Japonya’da ise, kapitalist tekellerin militarist sözcüsü sağcı Şinzo Abe hükûmeti, Japonya anayasasının savaşı reddeden 9. maddesini, yine ABD’nin teşvikiyle, uzun süredir değiştirmeye çalışıyordu. Hükûmet, hazırladığı tasarıyı halkın ve barışsever partilerin kararlı muhalefeti nedeniyle parlamentodan geçiremeyeceğini anlayınca, 30 Haziran’da, hukuk dışı bir kararname hazırladı. 1 Temmuz’da yürürlüğe giren kararnameye göre,
hükûmet 9. maddeyi, “Japonya’nın saldırıya uğrayan müttefiklerin yardımına koşma amacıyla kolektif öz savunma ve askerî güç kullanma hakkı vardır” şeklinde yeniden yorumlayacak.
Oysa 9. madde böyle bir yoruma asla izin vermeyecek kadar açık:
“Adalet ve düzen esaslarına dayalı uluslararası barışı samimiyetle arzulayan Japonya halkı, savaşı ulusun egemenlik hakkı olarak görmeyi, kuvvet kullanma tehdidini veya kuvvet kullanmayı uluslararası anlaşmazlıkları çözme yolu olarak tanımayı ebediyyen reddeder. Bu amaca ulaşmak için, kara, deniz ve hava kuvvetleri ile diğer savaş imkânları asla bulundurulmayacaktır. Devletin savaşma hakkı tanınmayacaktır.”
Japonya halkının bu kadar yalın ve duru ifade edilmiş barış iradesini böylesine ters yüz etme küstahlığının tek bir açıklaması olabilir: 20. yüzyılın başından İkinci Dünya savaşı sonuna kadar sömürgeci savaşlarla insanlığa ve kendi halklarına en ağır zararları veren Japonya tekelleri, tıpkı ABD ve Avrupa Birliği egemenleri gibi, dünya halklarına karşı emperyalizmin topyekûn savaşında yeniden doğrudan doğruya saf tutmaya hazırlanıyorlar. Namlunun ucunda ise Çin, Kore ve diğer Asya halkları var.

En büyük tehlike
Dünya dolar milyarderleri şebekesinin vurucu gücünü oluşturan emperyalist savaş bloku, hiç ara vermediği yerel savaşları bir kez daha genel savaşa dönüştürmek için yanıp tutuşuyor. Dünya halklarını bu büyük tehlikeye karşı uyarmak, barış iradesini güçlendirmek, emperyalist saldırılara karşı direnişi yükseltmek gerekiyor. Geç kalmak, bütün insanlık için felaket olacaktır. Aydınlanma ve örgütlenme çalışmalarını hızlandırmanın tam zamanı.

Yeni Dünya Halk Gazetesi Aralık 2014-Ocak 2015 tarihli 31-32. sayısında şu habere yer verdi.

UKRAYNA’DA ATEŞKES
Aralık ayı başında Ukrayna askerî güçleri ile Ukrayna’dan bağımsızlığını ilan eden ve geçen aylarda seçimlerle yeni devlet başkanını seçen Luhansk Halk Cumhuriyeti savunma güçleri arasında yer yer çatışmalar devam etse de ateşkes ilan edildiği basına yansıdı.
Luhansk Halk Cumhuriyeti devlet başkanı Igor Plotnitsky 1 Aralık 2014 tarihi itibarıyla Luhansk ve Kiev’in sıkı denetimli bir ateşkes antlaşmasını kabul ettiğini duyurdu. Ateşkesin denetimini Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı OSCE yapacak. Plotnitsky yaptığı açıklamada Ukrayna’nın bu konuda görüşmeleri sürdürmek istediğini, kendileri için ise devam eden bu katliamı durdurmanın birinci öncelik taşıdığını, bu yüzden Ukrayna’nın bu isteğine olumlu cevap verdiklerini duyurdu.
İki tarafın da bu ateşkes sonrası çatışma bölgelerinden ağır silahları çekeceğini, özellikle 5 Aralık sonrası bu alanlarda çatışma olmayacağını ve 6 Aralık’ta da ağır silahların tamamen çatışma alanlarından uzaklaştırılmış olacağını açıklayan Plotnitsky “Biz sözümüzü tutacağız. Ukrayna’nın da bizim gibi davranıp davranmayacağını göreceğiz” dedi.
Kasım ayı sonunda bir açıklama yapan Luhansk Halk Cumhuriyeti savunma bakanı Oleg Bugrov gündemlerinde sadece ateşkes anlaşması olduğunu, Luhansk ve Donetsk Halk Cumhuriyetlerinin sınırlarının belirlenmesi konusunda henüz bir çalışma olmadığını ve bunun gündemleri olmadığını da sözlerine ekledi.

Gazete aynı sayıda şu haberi de yayınladı:

RUSYA’DAN KARŞI ATAK: AVRASYA EKONOMİK BİRLİĞİ
ABD ve AB emperyalizmi ile Rusya arasındaki ilişkiler gittikçe gerilirken Rusya hem siyasi, hem ekonomik, hem de kültürel alanda ABD ve AB’nin alternatiflerini yaratmaya çalışıyor. Bu çerçevede hâlâ tarihsel, siyasi, ekonomik ve kültürel benzerlikleri bulunan eski Sovyetler Birliği ülkeleri arasındaki ilişkileri daha da sıcaklaştırmaya, ABD ve AB’nin bölgedeki saldırılarına ittifaklar kurarak karşı koymaya çalışıyor.
Bunlardan birisi de 2015 yılı başında yürürlüğe girmesi planlanan Avrasya Ekonomik Birliği. AB’nin öncülü diyebileceğimiz Avrupa Ekonomik Topluluğu AET’yi hatırlayanlar ve bilenler Rusya’nın bugün bölgede ne yapmak istediğini de kolayca anlayabilirler.
Bu çerçevede Rusya, Beyaz Rusya ve Kazakistan arasında oluşturulacak gümrük birliği önemli bir adım. Bu ülkelerin mali durumları arasındaki eşgüdüm ile yaklaşık 3 trilyon dolarlık bir varlığın yönetilmesi planlanıyor.
Avrasya Ekonomik Birliği’ni oluşturan anlaşma 29 Mayıs 2014 tarihinde Rusya, Beyaz Rusya ve Kazakistan devlet başkanları tarafından Kazakistan’ın başkenti Astana’da imzalanmıştı. Anlaşma bilindiği gibi enerji, imalat, tarım ve ulaşım gibi stratejik konularda ortak koordinasyonu ve sermayenin ve işçilerin, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımının oluşturulmasını hedefliyordu.
Şu anda Rusya, Beyaz Rusya, Kazakistan ve Ermenistan’ın üyesi bulunduğu birlik zamanla genişlemeyi ve daha yakın işbirliğini hedefliyor. Birliğe yakın bir zamanda Kırgızistan’ın da katılması bekleniyor.

Toplumcu Kurtuluş Partisi, Türkiye’nin NATO’ya katılmasının 70. yıl dönümünde yayınladığı bildiride emperyalizm, Ukrayna ve Rusya ilişkilerine şöyle değinmişti:

ULUSAL BAĞIMSIZLIK İÇİN NATO’YA HAYIR
Bugün 18 Şubat 2022. Türkiye’nin, Kuzey Atlantik Antlaşma Örgütü’ne, yani NATO’ya dahil oluşunun 70. yıl dönümü. Sözüm ona insanlığa barış ve özgürlük getireceği iddiasında olan NATO, müdahale ettiği tüm ülkelere kan ve gözyaşından başka bir şey getirmedi. Kentleri yıktı, on binlerce sivilin ölümüne neden oldu. Halkları yurtlarından edip mülteci yaşamı sürmesine neden oldu.
NATO, başta ABD olmak üzere emperyalist kampın dünyaya müdahalesinde kullandığı en önemli silahlarından biri oldu. Sosyalist ülkelere ve ulusal kurtuluş mücadelesi veren halklara karşı zulüm ve baskı aleti olarak kullanıldı. NATO;
• Kore halkının kurtuluş mücadelesine karşı savaş açtı.
• Filistin’in İsrail tarafından köleleştirilmesine her yönden yardımcı oldu.
• Yugoslavya’nın parçalanmasında aktif rol aldı.
• 11 Eylül saldırısını bahane ederek Afganistan halkına ölüm taşıdı.
• Irak’ın ABD tarafından işgalinde suç ortağı oldu.
• Yeniden sömürge hâline getirmek için Libya’yı yakıp yıktı.
• El Kaide IŞİD ve PKK’yı, Irak Suriye ve Türkiye’nin üzerine sürdü.
• Sayısız darbe ve kontrgerilla harekâtının planlanmasında baş rolü üstlendi.
• 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 darbelerini ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimini örgütledi.
• Şimdi de kardeş iki halk; Ukrayna ile Rusya arasına girmeye çalışıyor.

NATO gericilik demektir, demokrasinin ve barışın baş düşmanıdır
Nerede NATO ve onun başı ABD’nin çıkarları sarsılıyorsa orada faşist saldırılar yoğunlaşır, bombalar patlar, darbeler yapılır. Ülkemizde de 1 Mayıs 1977’de yapılan saldırının, Çorum Maraş kitle kırımlarının, 60’lı ve 70’li yıllara damgasını vuran faşist eylemlerin, 15 Temmuz darbe girişimi ve o zamana kadar tırmanan terörün izini sürdüğümüzde hep NATO’nun ve onun baş temsilcisi ABD’nin izine rastlarız.
NATO için ayrılan bütçeler sanıldığının aksine o ülkenin savunması için değil, üyeleri dahil bütün ülkelerin emperyalizme baş eğdirilmesi için kullanılır. Yani NATO, emekçi halkın çıkarlarını değil; yerli-yabancı tekellerin zenginliklerini korur. Dünyanın dört bir yanına açlık, sefalet ve ölüm götürür.

NATO emperyalizme baş eğmektir
70 yıllık NATO üyeliğimiz ne bize, ne de diğer ülkelere huzur getirdi. NATO’ya girebilmek için emperyalizme karşı Ulusal Kurtuluş Savaşı ile bağımsızlığımızı kazanan Mehmetçik, ABD’nin hizmetinde Kore halkının bağımsızlık mücadelesine karşı kullanıldı. Türkiye, Mehmetçiğin kanı pahasına NATO’ya girdi. Soğuk savaş döneminde Sovyet tehdidi yalanlarıyla yurdumuzu NATO’nun üssü hâline getirdiler. Bu üslerle emperyalist kampın zenginliğine, zenginlik katması için ülkelerin bombalanmasına imkân sunuldu. NATO üsleri Amerika’nın ölüm füzeleriyle, nükleer bombalarıyla dolduruldu. Emperyalist işbirlikçiler ülkemizi NATO’ya hizmet ettirdi, NATO’nun asıl temsilcileri ise dünyayı sömürdü.
Ülkemizi NATO’nun bölgemizdeki yayılmacı savaşlarına ortak edenler, bir koyup üç alma hayaliyle Irak ve Suriye’nin işgal ve parçalanmasına katılanlar, NATO’nun Türkiye’yi bölme, parçalama planlarını görmezden geldiler. Türkiye’nin ulusal bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün “Yurtta barış dünyada barış” politikasına sıkı sıkıya bağlı olduğunu yok saydılar. Komşularımızın ulusal bağımsızlığı tehlikeye düştükçe, toprak bütünlüğü bozuldukça ulusal bağımsızlığımız, toprak bütünlüğümüz tehlikeye düştü. Artık yağma yok. Bütün ulusal demokratik güçler bağımsız bütün vatan için, ulusal bağımsızlık ve dünya barışı için NATO’ya karşı birleşiyor. NATO karşıtı savaşımı yükseltiyor.

NATO savaş, yıkım, işgal demektir
1991’de Sovyetler Birliğinin yıkılmasından bu yana NATO, Rusya’yı kuşatmak, sömürgeleştirmek, yeniden parçalara ayırmak için yayılmacı bir politika izledi. Adım adım Doğu Avrupa ülkelerini üyeliğe alarak bu ülkeleri askerî, siyasi ve ekonomik olarak yeni sömürgeleri yaptı. Rusya’ya karşı saldırı üslerine çevirdi. Bu da yetmedi. Emperyalistler doymak bilmez iştahlarıyla Ukrayna’yı da NATO’ya dahil etme, Ukrayna topraklarını NATO füzeleri ve askerleriyle doldurup Rusya kuşatmasını Karadeniz’den tamamlamaya çalışıyor. Ama artık Rusya, Beyaz Rusya ve Ukrayna halkları NATO’nun Doğu Avrupa’daki yayılmasına dur diyor.
Emperyalistler NATO yayılmasına karşı kendi ulusal bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumak için tedbirler alan Rusya’yı Ukrayna’yı işgal etme hazırlığı yapmakla suçluyor. Ardı arkası kesilmeyen savaş kışkırtıcılığı ile emperyalizme karşı birleşmeye çalışan halkların arasına kama sokmaya çalışıyor. İşbirlikçilikte sınır tanımayan, Neonazi faşist Ukrayna yönetimi emperyalistlerin kendi halkının kanı canı pahasına Rusya’yı kuşatma politikasına hizmet ediyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında işgalci Nazilerle işbirliği yapan siyasi köklerine uygun davranıyor.

Emperyalist saldırganlığa karşı birleşelim
NATO’nun Rusya’yı kuşatma politikası aynı zamanda Türkiye’yi kuşatmak anlamına geliyor. Romanya, Bulgaristan, Yunanistan ve Kıbrıs’taki NATO/Amerikan üsleri; Karadeniz’i NATO gölüne dönüştürme hayalleri, Irak ve Suriye’deki Amerikan üsleri ve silahlı işbirlikçileri ile vatanımız da çevreleniyor. Amerikan emperyalizminin Ortadoğu’da halkları birbirine düşürme, ülkeleri parçalayıp yutma stratejisinin hedefinde Türkiye de var. Ulusal bağımsızlığımızın ve dünya barışının korunması için Türkiye’nin emperyalizme karşı kendi ulusal bağımsızlığını koruma çabasında olan komşularıyla dayanışma içinde olması dışında bir yol yok.
Türkiye Karadeniz’de NATO’nun savaş kışkırtma politikalarına karşı barışı koruma çabalarını arttırmalı, Ukrayna’daki NATO krizini emperyalist yayılmacılığa karşı halkların dayanışmasını sağlama temelinde çözmeye çalışmalıdır. Karadeniz’de barışın ve halkların işbirliğinin temellerinden olan Montrö Boğazlar Anlaşmasını korumalı ve sıkı sıkıya uygulamalıdır. Bu konudaki kararlılığın bir göstergesi olarak Montrö bildirisi yayınladıkları için haksız yere darbe girişimi yapmakla suçlanıp yargılanan emekli amirallerin davası derhâl tüm sonuçlarıyla birlikte son bulmalıdır.

NATO’dan çıkılsın, emperyalist üsler kapatılsın
Türkiye, bağımsızlığını ve egemenliğini ulusal kurtuluş savaşıyla kazanmış, kendi kararlarını kendisi verebilen, kiminle işbirliği yapacağını, savunmasını nasıl düzenleyeceğini kendi başına bilebilecek özgür bir ülkedir.
Silahlı kuvvetlerimizin NATO’dan çekilmesini ve ülkemizdeki emperyalist üslere el koyulmasını talep ediyoruz. NATO’dan çıkmakla, halkımız büyük tehlikelerden kurtulacak ve onun memlekette desteklediği işbirlikçi gericiler de hak ettiği cevabı alacaktır.
“NATO üyesi olarak üzerimize düşeni yapmalıyız” diyen sarı muhalefete cumhuriyetimizin temel dış politikası olan “Yurtta barış dünyada barış” ilkesini hatırlatıyoruz. Ulusal Kurtuluş Savaşını yürüten Birinci Meclisin “Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve yutmak isteyen kapitalizme karşı mücadele etmeyi meslek edindik” ilkesine dayandığını unutmayın.
Tüm vatanseverleri, barışseverleri; tüm halkımızı ulusal bağımsızlık ve dünya barışı için emperyalizmin savaş örgütü NATO’ya karşı savaşımı yükseltmeye, emperyalizmin tehditlerine karşı topyekûn direnebilmek için örgütlenmeye çağırıyoruz.

Aynı tarihte İstanbul Dolmabahçe’de, Toplumcu Kurtuluş Partisi (1920 TKP), Türkiye Komünist Hareketi (TKH), Devrimci İşçi Partisi (DİP), Sosyalist Emekçiler Partisi (SEP), Birleşik İşçi Zemini (BİZ) ve Devrimci Hareket’in çağrısıyla bir araya gelen vatanseverler, barışseverler, ilericiler ve devrimciler, Türkiye’nin NATO’ya girişini basın açıklamasıyla protesto etti.
“Bugün NATO Doğu Avrupa ve Karadeniz’deki yayılmacı politikaları yüzünden Ukrayna’da önemli bir savaş kışkırtıcılığı ile insanlığın karşısındadır” saptamasının yapıldığı açıklamada şöyle deniliyordu:
Emperyalist saldırganlığa ortak olmayı reddediyoruz ve uyarıyoruz. Türkiye’nin NATO üyeliği, olası bir savaşta Türkiye’nin dahil olma ihtimalini ortaya çıkarmakta, halkımızı büyük bir tehlike ile karşı karşıya bırakmaktadır. Oysa Türkiye, Karadeniz’de emperyalizme karşı halkların birliğini sağlamak için çalışmalıdır. Montrö Boğazlar Anlaşması sıkı sıkıya korunmalı, uygulanmalıdır. Türkiye’nin bu savaşa Erdoğan’ın dediği gibi “NATO üyeliğinin gereğini yaparak” dahil olması ihtimali akla dahi getirilmemelidir.

Savaşın bir gün öncesinde (23 Şubat 2022) Alman Komünist Partisi DKP başkanı Patrik Köbele’nin Donbas’taki iki halk cumhuriyetinin Rusya tarafından tanınmasına ve Rusya Federasyonu ile yaptıkları anlaşmalara ilişkin açıklaması şöyleydi:

DKP: DONBAS HALKI’NIN YANINDAYIZ, YAPTIRIMLARA KARŞIYIZ
Rusya Federasyonu hükümetinin ve her iki Halk Cumhuriyeti hükümetlerinin şimdiki tutumlarından bağımsız olarak, şu anki durumun dört temel nedeni olduğu unutulmamalıdır.
Birincisi, sözünde durmayan ve saldırgan NATO’nun doğuya doğru yayılmacılığı çerçevesinde Ukrayna’yı da AB’ye ve NATO’ya entegre etme teşebbüsü.
İkincisi, bu yol hattının başarısız olma tehlikesi doğduğunda, faşist güçlerin dahil edildiği ve NATO, AB ve Almanya’nın göz yummasıyla gerçekleşen darbe.
Üçüncüsü, Ukrayna hükümetinin Donbas’ta bu yol hattıyla bağlarını koparan halka karşı sekiz yıldır yürüttüğü (iç) savaş.
Dördüncüsü ise, Minsk Anlaşmasının Ukrayna tarafından neredeyse yedi yıldır boykot edilmesi.
Bu ihtilafta yangının büyüme tehlikesinin nedenini bu maddeler oluşturuyor. ABD, Rusya’ya karşı ortak hedefle hareket etmenin yanı sıra AB, Almanya ve Fransa güçlerinin bu ihtilafa uzun vadeli olarak dahil olmasını istediği için, durum daha da vahim.
Donbas’taki halkın Rusya hükümetinin önlemlerini onaylaması anlaşılır bir durumdur. Bu önlemler, Ukrayna’nın kendilerine karşı yürüttüğü ve NATO ve ABD tarafından yıllardır aktif şekilde desteklenen savaş yanlısı faaliyetlerinin sonlandırılması ve 2014 yılında referandumla aldıkları kararların hayata geçirilmesi için onlara umut veriyor.
Bu noktada DKP; NATO, AB ve Ukrayna’nın saldırganlığına karşı örnek mücadele yürüten Rusya’daki, Ukrayna’daki ve Donbas’taki Komünist Partileriyle dayanışma gösterdiğini ilan eder. Onların mücadelesi, Başkan Putin’in Sovyetler Birliği’nin tarihi ile ilgili hatalı ifadelerini de ortaya çıkarmaktadır.
Bizim için, var olan şu anki tansiyonun ancak müzakerelerle düşebileceği açıktır. Bunun temel ön koşulu Ukrayna Hükümetinin Donbas’la eşit seviyede müzakerelere sırtını dönmeye son vermesi ve asli ortaklarıyla birlikte AB ve NATO’nun da bu boykot politikasını desteklemeyi, teşvik etmeyi ve istemeyi bırakmasıdır.
Bu nedenle, Federal Almanya Hükümetini, Rusya Federasyonu’na ve Donbas’taki halka karşı yaptırım politikalarına karşı durmaya ve Ukrayna’ya karşı, Donbas Halk Cumhuriyetleri ile eşit seviyede müzakerelere oturması için baskı oluşturmaya çağırıyoruz. Bunun anlamı aynı zamanda: Kiev rejimine politik, mali ve askeri yönden destek verilmemesidir!
Minsk II’nin hedefi de bu Cumhuriyetlerle müzakerelerin yapılmasıydı. Bu açıdan Minsk II’nın formatı şimdi gerekli olan müzakerelere de bir örnek teşkil edebilir. Kriz ancak müzakere yoluyla aşılabilir.”

Savaş sabahı 24 Şubat 2022’de Toplumcu Kurtuluş Partisi ve Sosyalist Cumhuriyet Partisi ortak basın açıklaması yaparak Montrö Sözleşmesini savunan ve sarıklı amirali eleştiren emekli amirallerin yargılanmasını protesto etti. Açılan davanın derhâl beraatle sonuçlanması çağrısını yaptı. Açıklamada şöyle deniliyordu:

104 EMEKLİ AMİRALİMİZİN “SUÇU” VATANLARINI SAVUNMAKTIR!
4 Nisan 2021 günü yayınladıkları Montrö’yü savunma bildirisi ile ilgili olarak 104 Emekli amiralimiz hakkında açılan davanın ilk duruşması bugün İstanbul’da çağlayan adliyesinde yapılıyor.
Montrö antlaşması, Lozan ile beraber bağımsız ve egemen Türkiye Cumhuriyetinin tapu senedidir.
Son yıllarda Karadeniz’i bir NATO gölü yapmak için çalışmalarını ve provokasyonlarını arttıran ABD’nin, bu amacına ulaşmak için Montrö antlaşmasını geçersiz kılmak yönünde çalışmalarını yoğunlaştırdığı biliniyor.
Ukrayna’da son aylarda yaşanan gelişmeler ve artan savaş tehlikesi, Amirallerimizin ne kadar haklı olduğunu gözler önüne sermiştir.
104 Amiralimiz, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ve ayrıca meslek hayatlarına başlarken vatanı savunma konusunda ettikleri yeminin gereğini yapmışlardır.
Vatanı savunmak suç olamaz!
Sosyalist Cumhuriyet Partisi ve Toplumcu Kurtuluş Partisi olarak 104 amiralimizin yanında olduğumuzu ilan ediyoruz!
Açılan dava derhâl beraatla sonlandırılmalıdır. Hukukun, yurtseverliğin, Türkiye’den yana olmanın gereği budur.

Savaş 24 Şubat 2022’de başladı. Toplumcu Kurtuluş Partisi aynı gün aşağıdaki açıklamayı yaptı. Dikkat etmişsinizdir, savaşın başlangıcı Ukrayna’daki faşist darbenin sekizinci yıl dönümüne denk getirilmişti.

UKRAYNA’DA SAVAŞ İSTEMİYORUZ
Ukrayna’da savaş başladı. Rusya üç gün önce, 21 Şubat 2022’de bağımsız devletler olarak tanıdığı Donetsk ve Luhansk halk cumhuriyetlerinin askerî yardım çağrısını gerekçe göstererek bu sabah (24 Şubat) Ukrayna’ya girdi.
Savaş göstere göstere geldi. Rusya çok uzun süredir NATO’nun doğuya doğru yayılmasının durdurulmasını, ABD ve NATO’nun Rusya’nın askerî çevrelenmesi stratejisinden vazgeçip Ukrayna’nın NATO’ya alınmayacağı konusunda resmî güvence vermesini ve Ukrayna yönetiminin Donetsk ve Luhansk halk cumhuriyetleriyle barışmasını istiyordu.
Amerika ve NATO, Rusya’nın teklifini kabul etmediler. Aksine, Ukrayna ordusunu Amerikan ve İngiliz özel kuvvetlerinin komutasında halk cumhuriyetleri bölgesine daha büyük güçle saldırması için kışkırttılar.
Bir ulusun başına gelebilecek en büyük felaket, kendi kaderini emperyalistlerin saldırgan emelleriyle birleştiren bir yönetime sahip olmaktır. Ukrayna ulusu bugün bu felaketi yaşıyor. Her ulus gibi büyük bir ulus olan Ukrayna ulusu Amerikan emperyalizminin ve NATO’nun koçbaşı olarak hareket eden yöneticilerinin ihanetini affetmeyecektir. Ölüm, yıkım ve yoksulluktan başka bir şey getirmeyen işbirlikçi politikaları reddedecektir. Kendi iç barışını sağlayarak bağımsızlığını, egemenliğini, toprak bütünlüğünü korumayı bilecek, Rusya ve Belarus halkıyla dostluğunu ve dayanışmasını yeniden kuracaktır.
Rusya savaşı derhâl durdurmalı, görüşme ve diplomasi yoluna dönmeli, meşru taleplerini sabırla savunmaya devam etmelidir.
ABD ve NATO Ukrayna’dan elini çekmeli, halkları birbirlerine kırdırarak egemenlik alanlarını genişletme politikasından derhâl vazgeçmelidir.
Türkiye savaşın durdurulması, sorunların görüşme ve diplomasi yoluyla çözülmesi için elinden gelen her şeyi yapmalıdır. Ukrayna’nın ABD ve NATO’nun savaş planlarından koparak kendi iç sorunlarını barış içinde çözmesini, uluslararası alanda tarafsız ve bağlantısız statüye geçmesini teşvik etmelidir. Ukrayna da, Rusya da dostumuzdur. Dostluğun gereği, savaşı değil, barışı savunmaktır.
Türkiye ABD ve NATO’nun savaşı körükleme stratejisini kesinlikle reddetmeli, tarafsızlığını korumalı, Karadeniz’in savaş bölgesine dönmemesi için Montrö Sözleşmesini titizlikle uygulamaya devam etmelidir.
Ukrayna’da savaş istemiyoruz. Karadeniz’de savaş istemiyoruz. Bölgede savaş istemiyoruz.
Yaşasın Türkiye, Ukrayna, Rusya dostluğu! Kahrolsun Amerikan emperyalizmi! Kahrolsun NATO!

Savaşın ertesi günü (25 Şubat 2022) Rusya Bağımsız Sendikalar Federasyonu Ukrayna’daki duruma ilişkin açıklama yaptı.

RUSYA BAĞIMSIZ SENDİKALAR FEDERASYONUNUN UKRAYNA’DAKİ DURUMA İLİŞKİN AÇIKLAMASI
Ukrayna’daki trajik durum kendi başına ortaya çıkmadı. 2014’te Batılı ülkelerin önderliğinde radikal milliyetçiler tarafından gerçekleştirilen bir darbe oldu. Muhaliflere yönelik yargısız baskılar ve katliamlar (2014 yılında Maydan darbesine karşı çıkan insanların Odessa’da yakılması, siyasi muhaliflerin öldürülmesi) yaygın bir uygulama haline geldi. Buna karşı çıkan bölgeler, Hitler ve Bandera’nın takipçilerinden oluşan milliyetçi taburların yardımıyla göstere göstere bastırıldı. Devlet iktidarının zayıflığı ve radikal şiddet, Kırım Cumhuriyetini Ukrayna’dan ayrılmaya, Donbass ve Lugansk’ı birleşik Ukrayna çerçevesinde haklarını korumaya hazır hâle getirdi.
Bununla birlikte, Ukraynalı yetkililer de dahil olmak üzere çeşitli çevrelerden, ülkenin barış ve birliğini sağlayan Minsk anlaşmalarının kabul edilmesi yolundaki istekler ve Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’in bu anlaşmaların uygulanması için önerdiği formüller aslında radikal baskılarla Ukrayna yönetimi tarafından reddedildi. Bu durum, Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Lugansk Halk Cumhuriyetine karşı utanç verici bir şekilde “terörle mücadele” olarak adlandırılan askerî bir operasyona yol açtı. 8 yıldır Donetsk ve Lugansk şehirleri topçu, havan topları ve hava saldırılarıyla yüzlerce kez bombardımana tutuldu. Yıllar boyunca çeşitli tahminlere göre kadınlar, yaşlılar ve çocuklar da dahil olmak üzere 13 ila 50 bin arasında kişi öldü. Ne yazık ki, bu kurbanlar ne dünya topluluğu, ne de Ukrayna’nın diğer bölgelerinin sakinleri tarafından “fark edilmedi.” Halkını öldüren iktidara karşı herhangi bir protesto ya da yaptırım uygulanmadı. Yetkililer bu insanlarla müzakere yapmak istemediler, düpedüz cumhuriyetleri askerî güçle yıkmaya karar verdiler. Ukrayna hükûmetinin terörist olarak adlandırdığı DHC ve LHC’nin 800 binden fazla sakininin bu süre zarfında Rus vatandaşlığını resmileştirmesi tesadüf değildir. Aynı zamanda şiddet de arttı. Ukrayna’da, nüfusun çoğunluğunun konuştuğu Rus dilinin kullanımı fiilen yasaklandı.
Cumhurbaşkanı seçilen Vladimir Zelenski, güneydoğudaki durumun normalleştirilmesi sloganıyla iktidara geldi. Ancak sonuç olarak, uluslararası anlaşmaları -Minsk anlaşmaları- uygulayamadığı ortaya çıktı ve bombardımanın yoğunluğu arttı. Sıra, Ukrayna’nın kendi topraklarında Rusya’ya yönelik nükleer silahların yerleştirilmesini ima eden nükleer devlet statüsüne dönüşüyle ilgili açıklamalarına geldi.
Devlete doğrudan ve açık bir askerî tehdit, Donbas’ta yaşayanlar da dahil olmak üzere Rusya vatandaşlarını koruma ihtiyacı, Ukrayna yönetiminin çatışmayı barışçıl bir şekilde çözememesi, Ukrayna liderliğinin ve bazı Batı ülkelerinin provokatif ifadeleri ve eylemleri, bunların hepsi bugünkü duruma yol açtı.
Rusya Bağımsız Sendikalar Federasyonu, Rusya’nın siyasi ve askerî yönetimini temsil eden Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in attığı adımları desteklemektedir. Barışı koruma harekâtının askerî aşamasının sona ereceğinden ve çatışmanın sona ermesi için siyasi çözümlerin bulunacağından eminiz. Ukrayna, DHC, LHC ve Rusya emekçileri, sendikaları etrafında birleşerek insanca çalışma haklarını sadece barış, dayanışma ve demokrasi koşullarında başarılı bir şekilde savunabileceklerdir.
Bugün Rusya zor bir durumdadır. Yabancı devletlerin sanayi işletmelerine ve bankalara karşı uyguladığı dış yaptırımlar ekonomiyi, insanların yaşam standartlarını olumsuz yönde etkileyecektir.
Dış darbeyi hafifletmek için ciddi adımlar atılmalıdır. Birincisi, Rusya sanayii için olumsuz sonuçları birlikte önlememiz gerekiyor. Ülkemizin gücünü sağlayan birliktir. Buna ek olarak, işçileri ve halkı yaptırımların sosyal tehlikelerinden koruyan eylemlere de ihtiyacımız var. Yani, işletme sahiplerinin işletmeleri kapatma, işçileri işten çıkarma yetkilerinin sınırlanması gerekir. Enflasyondaki ve fiyatlardaki artışı telafi etmek üzere ücretlerin artmasını sağlamak için koordineli önlemlere ihtiyaç vardır. Konut, toplumsal hizmetler ve ulaşım alanında fiyat artışları durdurulmalıdır. Temel malların fiyatları devletin sıkı kontrolü altına alınmalıdır. İşletme sahiplerinin sürdürülebilir iş ve sosyal güvenceler sağlayamadığı işletmeler, devletin mülkiyetine geçmeli, kamulaştırılmalıdır.

Alman Komünist Partisi DKP Genel Sekreterliğinin aynı günkü (25 Şubat 2022) açıklamasında şöyle deniliyordu:

DERHÂL MÜZAKERELERE BAŞLANSIN, SAVAŞA SON VERİLSİN!
Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin 24 Şubat sabahının erken saatlerinde, “Rusya Federasyonu silahlı kuvvetlerinin Donbas’ın desteklenmesi ve Ukrayna’nın askerden arındırılmasına yönelik özel askerî operasyon” başlattığını duyurdu. Bir önceki akşam, 21 Şubat’ta Rusya tarafından tanınan Donbas’taki Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri, mevcut dostluk anlaşmaları çerçevesinde; Ukrayna ordusunun özellikle sivil halka ve alt yapıya yönelik giderek artan taarruzlarına ve terör saldırılarına karşı askerî destek talebinde bulunmuştu.
Sabahın erken saatlerinde, kara askerî birlikleri dahil olmak üzere, Ukrayna’nın askerî kurumlarına yönelik taarruz gerçekleşirken, aynı zamanda Donbas’daki Halk Cumhuriyetleri kendi devlet toprakları üzerindeki Ukrayna varlığına karşı harekete geçti.
Son günlerde meydana gelen gelişmeler, yıllardır Batı ve NATO tarafından körüklenen gerginliğin tırmanışının parçası ve yangının giderek yayılması tehlikesini barındırıyor. Bu tırmanışa son verilmesi gerekiyor.
Savaş insanlar için felakete, kan dökülmesine ve ölüme yol açar. Donbas’taki halk 8 yıldır böyle bir savaşa katlanmak zorunda kalıyor; okullarına, çocuk yuvalarına, otobüs duraklarına ateş açılıyor; alt yapılarının tahrip edilmesinden dolayı zarar görüyorlar.
Gelinen noktada tarafların, yani Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Luhansk ile Donetsk Halk Cumhuriyetleri’nin derhâl müzakerelere başlaması ve Ukrayna ordusunun derhâl Donbas’tan çekilmesi bir zorunluluktur.
Ukrayna’daki ve Donbas’taki savaş sonlandırılmak zorundadır.
Putin kötülemeleri ve içerikten yoksun “Ukrayna ile dayanışma” savları yeterli değildir. Daha da kötüsü; askerileştirmenin tırmandırılmasına zemin sağlıyor. CDU (Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi) Başkanı Merz Federal Alman Ordusunu derhâl silahlanmaya çağırıyor.
1990’larda Belgrad’a atılan NATO bombalarıyla aynı zamanda devletlerarası hukukun ilkeleri de saldırıya uğradı. Yerini ABD’nin ve NATO’nun işgalci zorbalık hukuku aldı. Bu kan izi bugüne kadar uzanıyor: Orta Doğu, Suriye, Irak. Libya ve Afganistan’ı da hatırlayalım.
Şu anki gelişmelerin sekiz temel nedeni var:
Birincisi, sözünde durmayan ve saldırgan NATO’nun doğuya doğru yayılmacılığı çerçevesinde Ukrayna’yı da AB’ye ve NATO’ya entegre etme teşebbüsü.
İkincisi, 2014 yılında Ukrayna’da gerçekleşen milliyetçi darbe. Bu darbe, Ukrayna’nın AB’ye ve NATO’ya entegre edilmesi doğrultusundaki planların başarısız olması tehlikesi doğduğunda, faşist güçlerin dahil edilmesiyle ve NATO, AB ve Almanya’nın göz yumması sonucu gerçekleşti.
Üçüncüsü, Ukrayna hükümetinin NATO ile entegrasyonuna ve milliyetçi darbeye karşı koyan Donbas halkına karşı sekiz yıldır yürüttüğü (iç) savaş.
Dördüncüsü, Minsk Anlaşması’nın Ukrayna tarafından neredeyse yedi yıldır boykot edilmesi. Bu anlaşma çatışan taraflar –Ukrayna ve Donbas’daki Halk Cumhuriyetleri- arasında doğrudan müzakerelerin yapılmasını öngörüyordu. Ukrayna başından itibaren bu doğrudan müzakereleri açık şekilde reddetti.
Beşincisi, Minsk-2’nin bu şekilde boykot edilmesine garantör güçler Almanya ve Fransa, NATO ve ABD tarafından destek verilmesiydi.
Altıncısı, Rusya Federasyonu’nun birkaç hafta önce barış düzenine geçilmesine yönelik sunduğu, Rusya için de güvenlik garantisini kapsayan önerilere karşı gösterilen yaklaşım. Bu öneriler sözüm ona Batı tarafından bir kenara atıldı.
Yedincisi, son on-yirmi yıldır NATO, AB ve önde gelen emperyalist güçler tarafından devletlerarası hukukun altının oyulması ve yok edilmesidir. Yugoslavya, Libya, Suriye ve Afganistan örneklerini vermekle yetiniyoruz.
Sekizincisi, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski tarafından Münih Güvenlik Konferansında açıklanan, Ukrayna’nın nükleer silahlardan arındırılmasını sağlayan Budapeşte Memorandumunun iptal edilmesi olasılığı.
Savaşı körükleyen faaliyetlerin derhâl son bulması için Ukrayna, Donbas’daki Halk Cumhuriyetleri ve Rusya Federasyonu arasında derhâl müzakerelerin başlatılmasını talep ediyoruz.
Federal Almanya Hükümetinden taleplerimiz şunlar:
• Federal Alman Ordusu, Almanya’nın doğusundaki ülkelerden derhâl çıksın,
• Rusya’ya ve Halk Cumhuriyetlerine karşı yürütülen yaptırım politikasına son verilsin,
• Saldırgan NATO politikasının desteklenmesine son verilsin – Almanya NATO’dan çıksın,
• Milliyetçi Ukrayna rejimine siyasi, mali ve askerî destek verilmesin,
• Federal Alman Ordusu silahlandırılmasın, toplumsal ihtiyaçlara, eğitime, sağlığa para aktarılsın.
Kadın-erkek tüm yoldaşlarımızı ve DKP dostlarını barış eylemlerine katılmaya ve bugünkü gerginliğin tırmanışının NATO’nun saldırgan politikalarından kaynaklandığını haykırmaya çağırıyoruz.

Toplumcu Kurtuluş Partisi ve Sosyalist Cumhuriyet Partisi Ukrayna’da NATO’nun kışkırtmaları sonucu tırmanan savaşa yönelik olarak 2 Mart 2022’de ortak bildiri yayınladı:

UKRAYNA’DA NATO’YA HAYIR! BARIŞA EVET!
Ukrayna’da 8 yıldır Amerika/NATO kışkırtmaları ile bir iç savaş sürüyor. Ukrayna’da darbeyle iktidarı alan Naziler 8 yıldır Donbas’ta sivil halka saldırıyor. Katliamlar yapıyor.
Ukrayna ordusunun Donbas halkına saldırılarını ve NATO kuşatmasını durdurmak isteyen Rusya’nın Ukrayna’ya girmesi ile savaş bütün ülkeye yayıldı.
NATO’ya karşı Rusya’nın meşru taleplerini savunabilmesi, Karadeniz’in NATO gölü olmasına karşı bölge ülkelerinin dayanışmasının sağlanması için Ukrayna’da derhâl barış istiyoruz.
Son 20 yıl içinde yapılan bütün antlaşmaları çiğneyerek, verdikleri sözleri tutmayarak Doğu Avrupa ülkelerini ve bir kısım eski Sovyet Cumhuriyetini üye yaparak adım adım Rusya Federasyonu’nu kuşatan, NATO’nun (ABD’nin) hedefi bellidir.
Şimdi de Ukrayna’yı silahlandıran ve bu ülkeyi NATO’ya dahil etmek isteyen ABD’nin hedefi, Rusya’nın kuşatılmasını tamamlamak ve Karadeniz’i bir NATO gölü yapmaktır.
Rusya’nın kuşatılması Türkiye’nin kuşatılmasıdır!
Onun için Rusya’nın ABD’ye ve NATO’ya direnmesi Türkiye’nin lehinedir.
Türkiye, Montrö antlaşmasının hükümlerini uygulayarak boğazlarımızın Rusya’ya karşı kullanılmasına izin vermemelidir.
Türkiye, Batılı emperyalist-kapitalist devletlerin Rusya’ya karşı uyguladığı ve uygulayacağı ambargoya katılamaz!
Türkiye; Rusya’nın, kendisine yönelen silahlı tehdide karşı koyma hakkının olduğunu savunmalıdır. Rusya ve Donbas halk cumhuriyetleri ile Ukrayna arasında barışın sağlanması çabalarını yükseltmelidir.
Ukrayna NATO üyesi olamaz!
Karadeniz NATO gölü yapılamaz!
Yaşasın Türk Rus Ukrayna kardeşliği! Kahrolsun emperyalizm!

Toplumcu Kurtuluş Partisinin 8 Mart 2022 tarihli bildirisi

UKRAYNA’DA ATEŞKES VE BARIŞ İSTİYORUZ
Ukrayna’da savaş devam ediyor. Savaşın 13. gününde (8 Mart 2022, Dünya Emekçi Kadınlar Günü) Rusya geçici ateşkes ilan etti ve Kiev dahil beş büyük şehirde insani koridor açtığını duyurdu. İki ateş arasında sıkışıp kalmış olan sivil halk insani koridorlardan geçerek savaş bölgeleri dışına çıkmaya çalışıyor. Ukrayna ise açılan koridorları ateş altına alarak sivil halkın tahliye edilmesini engelliyor.
Ukrayna ulusu savaşın yıkımını yaşıyor. Ukrayna’yı terk edenlerin sayısı, Donbas halk cumhuriyetleri bölgesinden Rusya’ya geçen 200 bin kişi dahil, iki milyon kişiye ulaştı.

ABD ve NATO
Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açmasını fırsat bilen Amerikan emperyalizmi ve vurucu gücü NATO, yangına körükle gidiyor, iki kardeş halk arasına kan girmesini Rusya için stratejik bir tuzağa dönüştürmeye çalışıyor. Ukrayna’yı uzadıkça uzayan, bir türlü sonu gelmeyen savaş alanına çevirme hayaliyle Ukrayna ile Rusya arasındaki diplomatik müzakereleri baltalıyor, ateşkese ve barışa ulaşılmaması için elinden geleni yapıyor. Ukrayna ve Rusya halkları arasına maalesef giren kanı, kan davasına çevirmek için her yolu deniyor.
ABD ve NATO, Ukrayna ulusunu ve ülkesini, Ukrayna’nın işbirlikçi yöneticileri eliyle Rusya’ya karşı yem olarak kullanıyor.
ABD ve NATO, Ukrayna’yı 2014 yılında Obama yönetiminde ve Biden’in dosya sorumluluğunda gerçekleştirdiği faşist Maydan darbesinden bu yana adım adım “antiRusya” olarak inşa etti. Bugün de savaşın yıkımından yararlanarak Ukrayna’da sade yurttaşların doğal yurtseverliğinin içini antikomünizm, antiSovyetizm ve antiRusyacılıkla dolduruyor.
Ukrayna’daki Maydan darbesinin demokrasiyi nasıl yok ettiğini anlamak, vatan cumhuriyet emek düşmanı niteliğini kavramak için, 15 Temmuz 2016’da yine Obama’nın yönetiminde ve Biden’in dosya sorumluluğunda tezgâhlanan fakat ordumuzun ve halkımızın direnişiyle bastırılan ABD-NATO-Fethullah darbesini hatırlamak yeter.

Taleplerimiz
Rusya ve Ukrayna, Amerikan emperyalizminin ve NATO’nun sinsi planını bozmalı, ateşkese ve barışa varmalıdır.
Rusya savaşa son vermeli, Ukrayna’nın bağımsızlığına, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstermelidir.
Ukrayna savaşa son vermeli, ABD ve NATO’nun askeri ve üssü olmaktan vazgeçmeli, Rus diline ve kültürüne düşmanlıktan uzak durmalı, Maydan darbesine karşı sekiz yıldır direnen kendi yurttaşlarının kurduğu Donbas halk cumhuriyetleriyle barışmalı, tarafsız ve bağlantısız bir ülke olarak Rusya’yla barış içinde yaşamalıdır.
ABD ve NATO Ukrayna’dan elini çekmeli, Rusya’nın varlığına son verme hayalini terk etmelidir. Sovyetler Birliğini 15 parçaya böldüğü gibi, Rusya’yı da din ve etnik köken temelinde küçük devletçiklere bölme rüyasından artık uyanmalıdır. Rusya ekonomisini yok etme, Rus dilini, kültürünü, sanatını, edebiyatını, bilimini, sporunu yeryüzünden silme hastalığından kurtulmalıdır.
Türkiye tarafsızlığını korumalı, Ukrayna ve Rusya halklarıyla dostluk politikasında ısrar etmeli, ateşkes ve barış çabalarını yoğunlaştırmalıdır. Meral Akşener, Kemal Kılıçdaroğlu, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın aklına uyup ABD’nin emrinde savaşın piyonu olmayı kesinlikle reddetmelidir. Totaliter anlayışla TRT’den Halk TV’ye, Habertürk’ten A Haber’e kadar medyanın savaşı ABD-NATO gözünden vermesi utancından kurtulmalı, düşünce özgürlüğüne saygı göstermeli, gerçeği aramalı ve yalan haber üretmemelidir. Ülke, bölge ve dünya barışına kasteden NATO’dan çıkmalıdır. Ukrayna’da ateşkes ve barış istiyoruz.

Fatih Kaplan’ın 15 Mart 2022 tarihli incelemesi

UKRAYNA’DA BARIŞIN ANAHTARI CUMHURBAŞKANI ZELENSKİ’NİN ELİNDE

  1. Dünya savaşında Hitler’in Nazi orduları, Sovyetler Birliği’ne saldırdığında Ukrayna Halkı ortak vatanlarını savunmak için tereddüt etmediler. Kızıl Ordu’nun her kademesinde fedakârca görev yaptılar.
    1991’de Sovyetler Birliği’nin dağıtılması kararından sonra geçen otuz yılı aşkın sürede Ukrayna da kapitalist yağmaya açıldı. Ülke ABD-AB-NATO’nun müdahalelerine açık hâle geldi. Rusya’yla ilişkileri inişli çıkışlı oldu. Halkta Rusya’yla dostluk duyguları egemen olmasına rağmen, yöneticiler ciddi oy karşılığı olmayan Nazi işbirlikçisi Bandera’nın ardıllarını bürokraside ve orduda kritik görevlere getirdiler. Bu durumu bizim ülkemizde ciddi oy karşılığı olmayan Fethullahçıların AKP ile işbirliği içinde bürokraside, poliste, orduda kritik görevlere gelmelerine benzetebiliriz. Öyle ki, ülke yönetimine toptan el koyacak güce ulaştıklarına inandılar ve 15 Temmuz 2016’da başarıya ulaşamayan darbe girişiminde bulundular.

‘Maydan’ olayları,Yanukov iç’e darbe
2010 yılında Rusya’yla dostça ilişkiler geliştireceğini vaad eden Viktor Yanukoviç, ABD ve AB’nin desteklediği Yulya Timeşenko’yla yarışarak cumhurbaşkanlığını kazandı. Yanukoviç, 2013 yılında Ukrayna’yı AB’ye bağlayacak ortaklık anlaşmasını imzalamadı. Bu kararın ardından 2014 yılında ‘Maydan’ olarak adlandırılan Kiev meydanı işgal edildi. Bu tarihte ABD’de Barak Obama başkan, bugünkü ABD Başkanı Joe Biden ise başkan yardımcısı olarak Ukrayna dosyasının sorumlusuydu. Ülke çapında saldırılarda yüzlerce insan öldürüldü, Yanukoviç’e suikast girişiminde bulunuldu. Darbe başarıya ulaştı, Yanukoviç ülkesini terk etmek zorunda kaldı.
2014 Mayıs ayında yapılan seçimleri Pyotr Poroşenko kazandı. Poroşenko’nun dönemi yolsuzluklarla anılır. Biden’in oğlu Hunter Biden bu yıl içerisinde Ukrayna’nın en büyük doğalgaz şirketi Burisma’nın yönetim kurulu üyesi olur. Poroşenko’nun görev süresinin son yılında, 2019 Şubat’ında Ukrayna Parlamentosu, NATO ve AB üyeliğini “Ülkenin milli hedefi” olarak anayasaya ekler.

Zelenski kurtarıcı olarak geldi
31 Mart 2019’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda Vladimir Zelenski yüzde 30,4’le en yüksek oyu aldı. Poroşenko ise yüzde 17,8 ile ikinci oldu.
21 Nisan 2019 tarihinde yapılan ikinci tur seçimlerinde Vladimir Zelenski yüzde 73 oy alarak Cumhurbaşkanı oldu.

Halkını aldatmak suçtur
Zelenski seçim programını açıklarken Ukrayna’nın güneydoğusundaki Donbas bölgesinin sorunlarını barışçı şekilde çözeceğini, Rusya’yla dostluk ve karşılıklı yarar ilkesince eşit ilişkiler geliştireceğini vaad etti. Bunun etkisiyle ABD yanlısı Poroşenko’ya karşı yüzde 73 onayla seçildi. Halka verdiği sözleri yerine getirmeyen Zelenski, Ukraynalı Banderacı’ların, ABD-NATO’nun etkisinde, iradesi olmayan bir yönetici oldu. Donbas bölgesinde sorunları çözecek Minsk anlaşmasını uygulamadı.
2022 Ocak ayında Rusya Federasyonu NATO’nun genişlemesinin Rusya’nın ulusal güvenliğini tehdit ettiğini belirterek bu temel sorunu artık erteleyemeyeceklerini belirttiler. ABD ile NATO’ya çeşitli güvenlik garantileriyle ilgili teklifler ilettiler ve bu belgeleri dünya kamuoyuna da açıkladılar. Teklifin özü Ukrayna’nın NATO’ya alınmasının Rusya için varoluşsal tehlike olduğu, asla kabul edilemeyeceğiydi. ABD ve NaATO bu teklifleri müzakere etmek yerine Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesini tercih etti. Ukrayna’yı Rusya’ya karşı kışkırttı, silahlı bir çatışmada Rusya’nın zayıflayabileceğini umarak Ukrayna’yı kurban etti.
Sağduyulu yönetici halkına verdiği sözleri tutmak için çabalar, onu tehlikelerden korur, emperyalistlerin ayartmalarına kapılmaz. Başta Zelenski olmak üzere Ukraynalı yöneticiler gecikerek de olsa halka verdikleri sözün gereğini yerine getirmeliler. Ülkelerinin daha fazla zarar görmesini engelleyecek tedbirleri alarak iki kardeş halkın birbirini tüketen savaşını onurlu bir barış anlaşmasıyla taçlandırmalılar.
Türkiye hem Rusya’yla, hem Ukrayna’yla dost olmalı, dost kalmalıdır. Savaşın barışa dönmesi için kolaylaştırıcı olmalıdır. NATO’suz Karadeniz, bütün bölge ülkelerinin yararınadır, bu vesileyle Montrö anlaşmasının değerini tekrar anımsayalım.

Toplumcu Kurtuluş Partisinin 21 Mart 2022 tarihli açıklaması

21 MART BAYRAMINI KUTLUYORUZ
21 Mart Nevruzdur, Batı Asya ve Orta Asya halklarının yeniden doğuş/bahar bayramıdır. 21 Mart Newrozdur, Kürt halkının ulusal bayramıdır. 21 Mart Dünya Irkçılıkla Mücadele Günüdür. 21 Mart Dünya Nevruz Bayramıdır.
Dünya halklarının ortak bayramı olan 21 Martı emperyalizme, sömürgeciliğe, despotizme, şovenizme ve ırkçılığa karşı mücadele ve dayanışma günü olarak kutluyoruz.
21 Martın mücadele ve dayanışma ruhunu korumak, Amerikan emperyalizminin ve NATO’nun dünyayı 1917 Sovyet devriminin öncesine döndürmek, yeryüzünden sosyalizmin ve devrimin en küçük izini bile silmek amacıyla dünya halklarına saldırdığı koşullarda yaşamsal önem taşıyor.
Ukrayna’daki savaş ABD ve NATO’nun sözünü ettiğimiz saldırısının parçası olarak ortaya çıktı. Amerikan emperyalizminin şöhretli ideologu Francis Fukuyama’yı hatırlarsınız. Orta ve Doğu Avrupa ile Sovyetler Birliğinde meydana gelen 1989-1991 karşıdevrimleriyle kapitalizmin sonsuza dek zafer kazandığını, sosyalizmin sonsuza dek yenildiğini, dolayısıyla tarihin sona erdiğini iddia ederek kendini rezil etmişti. Francis Fukuyama, bu kez de Rusya’nın kesin yenilgiye uğrayacağını iddia ederken Ukrayna’nın nasıl emperyalizmin aleti olarak kullanıldığını itiraf ediyor. “Şu anda bile Ukrayna kuvvetlerinin Ukrayna dışından faaliyet gösteren NATO istihbaratı tarafından yönlendirilmekte olduğunu varsayıyorum” diyor. (“Preparing for Defeat”, American Purpose, 10 Mart 2022)
Ukrayna, Rusya ve Belarus halkları, Ukrayna halkının ulusal egemenliğini Şubat 2014 faşist darbesiyle gasbederek Ukrayna’yı Rusya’ya karşı saldırı üssüne dönüştüren Amerikan emperyalizminin emrindeki NATO kuvvetlerini yenecek, emperyalist savaş blokunun hevesini kursağında bırakacaktır.
Aynı şekilde, işçi sınıfımız, şehir ve köy emekçilerimiz başta olmak üzere ülkemizin ve bölgemizin ulusal demokratik güçleri, Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ı çökertmek için Amerikan emperyalizminin emrinde savaşan dinci mezhepçi ve etnik şovenist terör örgütlerine karşı birleşecek, halklarımızın emperyalizme ve feodal/kapitalist işbirlikçilere karşı dayanışmasını örecektir.
21 Mart 2022, Amerikan emperyalizmine ve NATO’ya karşı halkların zaferini müjdelesin.

Toplumcu Kurtuluş Partisinin 25 Mart 2022 tarihli açıklaması

UKRAYNA SAVAŞININ OTUZUNCU GÜNÜ
Ukrayna’daki savaş otuzuncu gününü doldurdu. 24 Şubat 2022’de başlayan savaşın birinci ayı tamamlanırken savaşın tarafları, tarafların siyasal hedefleri, savaşın niteliği artık çok daha berrak görülüyor.
Ukrayna savaşı bir tarafta Amerika, bir tarafta Rusya arasında sürüyor.

Amerika tarafı
Amerika emrindeki savaş aygıtı NATO’yu seferber etti. NATO istihbaratının yönlendirdiği Ukrayna ordusunu Rusya’ya karşı vurucu güç olarak kullanıyor. Azak Taburu gibi Nazi örgütlerini, ırkçı terör çetelerini, paralı askerleri de Ukrayna ordusunun yanında savaşa sürdü.

Amerika İngiltere, Kanada, Avustralya, Japonya ve Avrupa Birliğini yanına aldı. Rusya’yı uzayan bir savaşın içine çekerek yıpratmaya ve yenmeye çalışırken savaşla birlikte yürürlüğe koyduğu mali, ekonomik, ticari, askerî, diplomatik, sosyal, kültürel yaptırımlarla Rusya’yı kargaşaya itmek istiyor. Hedefi, Amerikan diktasına karşı çıkma cüretini gösteren Putin yönetimini devirmek, Rusya’yı Yeltsin döneminde olduğu gibi sömürgeleştirmek, bir sonraki adımda da küçük devletçiklere bölerek parçalamak. Rusya’yı etkisizleştirdikten sonra da Çin’e yüklenmek ve bütün dünyayı kendisi açısından dikensiz gül bahçesine çevirmek.

Rusya tarafı
Rusya, ordusuyla Ukrayna’ya girdi. Donbas halkını yanına aldı. Donetsk ve Luhansk halk cumhuriyetlerinin savunma güçleriyle birlikte savaşıyor. Belarus’un askerî yardım dahil tam desteğini sağladı. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ile Suriye’nin kapsamlı desteğini elde etti. Çin’le kurduğu çok yönlü ittifakı sürdürüyor. Çoktan beri NATO’ya katılmış Letonya, Litvanya, Estonya ile NATO’ya katılmak isteyen Gürcistan ve Moldova’yı dışarıda bırakırsak eski Sovyet cumhuriyetlerinin, Küba, Vietnam, Laos, Venezüella, Bolivya, Nikaragua, Cezayir ve Güney Afrika Cumhuriyetinin dostluğunu koruyor. İran, Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Afrika ülkelerinin çoğunun hayırhah tarafsızlığını muhafaza ediyor. Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Brezilya ve hatta hâlâ NATO içinde yer alan Türkiye’nin ABD yaptırımlarına katılmayı reddeden tarafsız çizgide kalmasından memnun.

Rusya’nın hedefi
Rusya’nın hedefi, Rusya’yı resmen baş düşman ilan eden Amerika ve NATO’ya karşı varlığını ve bağımsızlığını korumak, Sovyetler Birliğinin 1991’de dağılmasının ardından doğuya, Rusya sınırına doğru sürekli genişleyen NATO’yu durdurmak, Ukrayna’nın NATO’ya katılmasını engellemek ve tarafsız kalmasını sağlamak, Ukrayna yönetimini ve ordusunu Nazilerden arındırmak, 2014 faşist darbesinin sonuçlarını ortadan kaldırmak, bir sonraki adımda Avrupa halklarının Amerika-NATO boyunduruğundan sıyrılmasını ve ortak güvenlik anlayışına dayalı uluslararası bir yapı kurulmasını sağlamak.

Tarafların artıları ve eksileri
Rusya, Ukrayna savaşı ve hedefleri konusunda komünist, sosyalist, ilerici yurtsever güçlerin aktif katılımıyla ülke içinde geniş bir ulusal mutabakat sağlamış bulunuyor. Ülkenin bağımsızlığına ve egemenliğine değer vermeyen, paraya tapan kapitalist çevreler ile ne pahasına olursa olsun Amerika ve Batı Avrupa ile uzlaşmaktan yana liberallerin bozgunculuğu şu anda gidişatı belirleyecek güçten çok uzak görünüyor. Amerika, Rusya devletinin Batı ülkelerindeki rezervlerini gasbetmenin yanı sıra Rusya’nın büyük kapitalistlerinin Batıdaki mallarına mülklerine de el koyarak onları Rusya yönetimine karşı ayaklandırmaya çalışıyor ama bu zoralımlar ters tepebilir. Amerika ve NATO’nun sade Rusya vatandaşlarına, Rus kültürüne, diline, edebiyatına, sanatına, bilimine, sporuna ırkçı düşmanlık kampanyası Rusya’nın liberallerini de irkiltiyor.
Amerika, yıllardır “antiRusya” olarak inşa ettiği Ukrayna’yı Rusya’ya karşı savaşa sürmeyi başardı. Hizadan çıkan ve daha bağımsız davranmaya başlayan Almanya ve Fransa’yı sindirdi, kendi savaş politikasına sürükledi. Şu anda Avrupa’yı sömürge toplumu düzeyine indirdi. Emperyalistler arası çelişmeleri kendi lehine bastırdı. Fakat bu başarısı olayların nesnel akışı ve rakiplerine kurduğu tuzakların açığa çıkmasıyla gücünü yitirecek.

Ukrayna halkının durumu
Savaştan önce Donbas halkıyla ve Rusya’yla barış isteyen Ukrayna halkının çoğunluğu, ülke sınırının ve ulusal gururunun çiğnenmesi, savaşın yıkımı ve Amerikan propagandasının etkisiyle Rusya’dan uzaklaştı. Amerika, medya tekelini ve totaliter örgütlenmesini başarıyla işleterek psikolojik savaşta üstünlük sağladı. Savaşın kaçınılmaz bileşeni olan korku ve dehşeti kullanarak Rusya’yı şeytanlaştırdı. Savaşı daha da karmaşıklaştıran ve Amerika’nın işini kolaylaştıran bu olgu, ABD’nin savaş stratejisinde Ukrayna ordusuna ve halkına sadece kurban rolü verdiğinin anlaşılmasıyla ikincil düzeye kayabilir. Yine de, Ukrayna halkının çoğunluğu şu anda bile Amerika’nın savaşına çok mesafeli duruyor.

Savaşın niteliği
Ukrayna’da Amerika emperyalist bir savaş yürütüyor. Amerika açısından savaş, dünyayı 1917 Sovyet devrimi öncesine geriletme, devrimin, bağımsızlığın ve sosyalizmin en küçük izini bile yeryüzünden kazıma politikasının devamıdır. Ukrayna’da Rusya antiemperyalist ve antifaşist bir savaş yürütüyor. Rusya açısından savaş, ulusal varlığını, bağımsızlığını ve egemenliğini koruma, sömürgeleştirilmeye karşı direnme politikasının devamıdır.
Ukrayna’daki Amerika-Rusya savaşı tarihsel bir dönüm noktasıdır. Amerikan emperyalizminin, NATO’nun ve işbirlikçilerinin en kısa sürede yenilmesini, Rusya, Donbas ve Ukrayna halklarının zafere ve barışa ulaşmasını diliyoruz.

Rusya Federasyonu Komünist Partisi (RFKP) Merkez Komitesi Başkanı Gennadi Zyuganov’un 5 Nisan 2022’de yaptığı açıklama:

BANDERA NAZİLERİNİN İĞRENÇ PROVOKASYONU SORUŞTURULSUN
Rus Ordusunun Kiev yakınlarındaki Buça şehrinde yaptığı iddia edilen “vahşet” konusunda Batı’da gerçek bir histeri başladı. “Vahşetin” kurbanları, iddiaya göre ordumuz bölgeyi terk eder etmez bulundu.
Rusya Federasyonu, Ukrayna’nın kanıt sunmasını talep etmek için BM Güvenlik Konseyinin acil toplantıya çağrılmasını istedi. Daha önce, Rusya Federasyonu Savunma Bakanlığı, bu şehirde Rus askerî birliklerinin bulunduğu sırada tek bir sivilin bile yaralanmadığını belirterek suçlamaları resmî olarak reddetti. Sözde “katledildiği” söylenen kişilerin fotoğrafları, Ukrayna askerlerinin oraya varmasından tam dört gün sonra ortaya çıktı. Bu provokasyonun kurgu olduğunu gösteren başka gerçekler de mevcuttur.
Bildiğiniz gibi, Rusya’nın siyasi ve askerî liderliğinin sürdürdüğü ana çizgi, sivil kayıpların en aza indirilmesi ve sivil altyapı tahribatının en düşük düzeyde tutulmasıdır. Ve Rus/Sovyet ordusunun geleneğinde genel olarak sivillerin katledilmesi yoktur.
Sovyetler Birliği’nde faşistler tarafından işlenen korkunç vahşetlerden sonra, 1944-1945’te Nazi Almanyası topraklarına girildiğinde bile, Kızıl Ordu birliklerine sivil halktan intikam almalarını önlemek için kesin emir verildi. Ve bu emir titizlikle uygulandı.
Buna karşılık, ABD Silahlı Kuvvetleri ve diğer NATO ülkeleri korkunç misillemelerle ünlendi. ABD’nin nükleer silahlar kullanarak yüz binlerce Japon’u yok ettiği barışçıl şehirler olan Hiroşima ve Nagazaki’yi hatırlayın. Kore, Vietnam, Yugoslavya, Irak, Suriye ve Libya’da, tıpkı Amerikalıların bizzat suçlusu olduğu ya da yerel işbirlikçileri tarafından işlenen katliamların gerçekleştirildiği diğer ülkelerde olduğu gibi, Amerikalıların kanlı izleri apaçık ortadadır.
Kanlı provokasyonlar, ABD emperyalizminin alametifarikası gibidir. Terörist KKA’nın 34 ölü militanının Yugoslav ordusu tarafından öldürülen siviller olarak sunulduğu Kosova’da “Raçak olayı”nı hatırlamak yeter. Daha sonra bağımsız Finli uzmanlar bu açıklamayı çürüttü. Ama iş işten geçmişti. Raçak olayı, NATO’nun Yugoslavya’ya müdahalesinin gerekçesi oldu. Barışçıl şehirlerin 78 gün boyunca acımasızca bombalanması sırasında binlerce insan öldü veya yaralandı ve 100 milyar dolardan fazla hasara neden olundu.
Rus ordusunun “vahşet”ine ilişkin açıklamaların, ABD ve müttefiklerinin Rusya’ya karşı yürüttüğü bilgi savaşının bir parçası olduğu ve Neonazileri desteklemek için bir gerekçe olarak kullanıldığı kesindir. NATO yanlısı mevcut Ukrayna elitleri, bu tür provokasyonlardan çok daha fazlasını yapma kapasitesine sahiptir. Tüm dünya, sivilleri canlı kalkan olarak kullanan Ukrayna’daki Neonazileri dehşetle izliyor.
Batı’da bireylerin teröristler tarafından rehin alınması her zaman korkunç bir suç olarak haberleştirilir. Buna karşılık, Ukrayna’da yerel Naziler tarafından rehin alınan onlarca şehir ve kasabada halkın çatışma bölgelerinden ayrılmasına izin verilmiyor. Ukrayna’nın resmî makamları, insani koridorların oluşturulmasına katkıda bulunamıyor, ancak vatandaşların savaş alanlarındaki yerleşim yerlerinden ayrılmasını mümkün olan her şekilde engelleyebiliyor.
Bununla ilgili olarak, her şeyden önce, Nazi “Azak” taburundan militanların çok katlı binalarda atış noktaları oluşturarak bu evlerin sakinlerinin şehri terk etmelerini yasakladığı Mariupol trajedisinden bahsetmek gerekir. Bu, “uygar” Batı’nın göz yumduğu kasıtlı soykırımın sadece bir ama en korkunç örneğidir.
Komünist Parti, Ukraynalı ve Batılı politikacıların iğrenç ortak provokasyonunu şiddetle kınıyor. Sahnelenen yalanların bir kenara bırakılmasını, Bandera Nazilerinin, Rus askerlerine yönelik acımasız işkenceleri de dahil olmak üzere, işlediği çok sayıda gerçek suçların kapsamlı ve dikkatli bir şekilde soruşturulmasını talep ediyor.

Hülya Kortun’un 9 Nisan 2022 tarihli yorumu

YALAN RÜZGÂRI
Kuzuyu yemek için sadece bahane arayan kurdun en olmadık suçlamayla ortaya çıkması gibi, Amerika ve NATO’nun psikolojik savaş daireleri Ukrayna yönetimiyle el ele vererek Rusya’yı Kiev yakınlarındaki Buça’da sivil katliamı yapmakla suçluyor.
Rusya ordusu Kiev çevresinden ve Buça’dan kendi isteğiyle, düzenli biçimde geri çekildi. Geri çekilmenin gerekçesi kuşkusuz tartışılabilir. Kimileri, Rusya’nın ateşkes anlaşmasına ve barışa şans vermek için birliklerini geri çektikleri açıklamasına inanabilir. Kimileri, Rusya ordusu Donbas’a ağırlık vermek için buradaki kuvvetlerini geri çekti, aslında yeniden konuşlanıyor gerekçesini daha inandırıcı bulabilir. Fakat Rusya ordusunun Kiev çevresinden Ukrayna ordusunun zorlamasıyla değil, kendi isteğiyle, bozgun içinde hiç değil, düzenli biçimde geri çekildiği apaçık ortada. Taraflar ve gözlemciler bu olguları tartışma konusu bile etmiyor.
Bu veriler ışığında, sivil katliamı iddiasına inanmak için, Rusya’nın sözüm ona kendi işlediği ve kasabayı Ukrayna yönetimine bıraktığı için ortaya çıkması kaçınılmaz suçunun kanıtlarını bilerek isteyerek düşmanına teslim ettiği varsayımını kabul etmek gerekir. Bu varsayıma inanacak kimse var mı?

Psikolojik savaş
Kapitalist-emperyalist dünya medyası, sivil katliamı iddiasını kesinlikle reddeden ve bu konuda derhâl soruşturma açılmasını talep eden Rusya’nın savunmasına kulak bile vermedi. Haberciliğin alfabesini ayaklar altına aldı, ABD, NATO ve Ukrayna yönetiminin tutarsız iddiasını tartışılmaz bir gerçek gibi sundu. Rusya’ya karşı topyekûn savaşın siyasal, mali, ekonomik, kültürel, ideolojik boyutları yanında psikolojik boyutuna yeni ivme kazandırdı.

Amerika’nın sicili
Üstelik bunları Amerika’nın savaş sicili bu kadar ortadayken yapma cüretini gösterdi. Amerika’nın Japonya, Kore, Vietnam savaşlarındaki emperyalist bahaneleri unutulmuş olabilir. Fakat Irak’a karşı Birinci Körfez Savaşındaki petrole bulanmış kuş resmi, Kuveyt’te doğum hastanesinde kuvözden atılmış yeni doğan bebekler hikâyesi, Irak’a karşı İkinci Körfez Savaşında Irak’ın kimyasal silahlara sahip olduğu yalanı, Libya’da Bingazi’de katliam iddiası, Suriye’de kimyasal silahlar kullanıldığına dair art arda çekilmiş kurgu videolar hâlâ hatırlarda.

Sahte pişmanlık
Hatta şu an medyada boy gösteren NATO’cu emekli generallere, saçı sakalı ağarmış cehalet profesörlerine, diplomatlıklarını meğer Türkiye değil Amerika adına yaptıklarını ortaya koyan emekli büyükelçilere, kendilerini efendilerine beğendirmeye çalışan hırslı akademisyenlere, yükselme hırsıyla gözü dönmüş kibar hanımefendilere ve beyefendilere, ruhunu satmış spikerlere sorsak çoğu bunları bildiklerini söyleyeceklerdir. Bir bölümü, bunları, “zamanında nasıl aldatıldık” diye iç geçirerek bilgiç bilgiç anlatabilir de!
Ama ne fayda! Bugün Buça katliamı iddiasını gerçekmiş gibi ateşli ateşli anlatanlar yine onlar. Bu sorumsuzlar, ileride de eğer ulusal demokratik güçler medyayı henüz gerçeğin sesi, halkın sözcüsü durumuna getirmemişse, iç geçirip pişman olduklarını söyleyebilirler.
Atı alan Üsküdar’ı geçtikten, yalan rüzgârı hedefine ulaştıktan sonra sahte pişmanlıkların ne faydası var?
ABD, NATO, Ukraynalı işbirlikçiler, onların Türkiye’deki ve dünyadaki uzantıları, ne yaparsanız yapın, gerçeğin sesini susturamayacak, halkın sözünü bastıramayacaksınız. Emperyalizm ve faşizm yenilecek, Rusya, Ukrayna ve Donbas halkları kazanacak.

Paylaş