GÖRÜNMEZ EMEK VE BAKIM SORUNU ÜZERİNE
Bakım kavramı TDK’na göre “Bir şeyin iyi gelişmesi, iyi bir durumda kalması için verilen emek” ve “Birinin beslenme, giyinme vb. gereksinimlerini üstlenme ve sağlama işi” olarak tanımlanıyor. Türkiye’de bakım denilince ilk akla gelen çocuk, hasta, yaşlı ve engelli bakımıdır. Bunlar, bakımın en zor olan, hatta çoğu zaman profesyonellik de gerektiren biçimleridir. Ancak, gündelik yaşamda temel ihtiyaçlarımızı karşılamaya dönük rutin faaliyetler de buraya dahildir. Evde yemek yapımı, her türlü temizlik işi de bakım faaliyetidir. Kadınların görünmez emeğiyle sürdürülen bu faaliyetin ise piyasada ekonomik bir değeri vardır. Diana Gittins bu konuyla ilgili şöyle diyor:
Ev işi alanı patriarkal nosyonlarda kadınlık, eşlik ve bağımlılıkla o kadar içiçe geçmiştir ki, çok az kişi bu tür işlerin bir takas değeri olduğunu algılayabilir. Zenginler çocuklarına bakmak için dadılara ve ev işlerini yaptırmak için aşçı ve hizmetçilere iş verirler, bu bir takastır ve nakit muamelesi içerir. Hangi sınıftan olursa olsun, bir erkek bu işleri yapacak kadından mahrum kalırsa hemen bir ev bakıcısı tutar (eğer buna parası yetiyorsa) ya da bir kız kardeşten, kız çocuktan, anneden bunları onun için yapmasını talep eder. Kocasız kadınların çocukları olsun olmasın, ücretli işçilik yapsın yapmasın böyle bir yardıma ihtiyaç duyacakları düşünülemez. Çünkü kadınlar, tanım gereği koşulları ne olursa olsun bu işlerden sorumludurlar (1991, 115).
Kadınlar tarafından yapılan ve yeniden üretim faaliyetleri olarak da adlandırılan gündelik ihtiyaçların giderilmesi işleri, bakım işidir. Bu yazının öncelikli odak noktası çocuk, hasta, yaşlı ve engelli bakımı olmakla birlikte bütünüyle ev içi emek konusudur. Bu, önemli bir sosyal politika meselesi ve aynı zamanda kadınlar açısından çözülmeyi bekleyen ancak duygusal emek boyutu ve kültürel normlar sebebiyle büyük oranda sessiz kalınan bir sosyal sorundur.
Türkiye’nin bakım politikası
Öncelikle genel durumu kavrayabilmek adına çocuk, yaşlı ve engelli sayılarına bir bakalım. TÜİK’in 2021 verilerine göre Türkiye’de nüfusun 22 milyon 738 bin 300’ünü çocuklar oluşturuyor. Bu çocukların 12,5 milyon kadarı 0-9 yaş aralığında.1 Yaşlıların yani 65 ve üzeri yaştakilerin sayısı 8 milyon 245 bin 124 kişidir ve bunların yüzde 8’i yani yaklaşık 660 bin kadarı 85 ve üzeri yaştadır.2 Türkiye genelinde engellilere ilişkin en kapsamlı araştırma “2011 Nüfus ve Konut Araştırması”dır ve o dönemde tahmin edilen sayı 4 milyon 876 bin kişidir. Dolayısıyla günümüzdeki engelli sayıları tam bilinmemekle birlikte veriler Sağlık Bakanlığı tarafından oluşturulan ve Engelli Sağlık Kurulu Raporlarını esas alan “Ulusal Engelli Veri Sistemi” içerisine kaydedilmektedir. Bu sistemde kayıtlı engelli sayısı 2 milyon 511 bin 950’dir ve bunların 775 bin 12’si ağır engellidir.3 Bu sayılara göre kabaca bir tahmin yaparsak bakıma ihtiyaç duyan çocuk, yaşlı ve engelli sayısı toplamda 7 milyon 300 binin üzerindedir.4 Bu sayıyı aklımızda tutalım.
Devlet tarafından sağlanan kurumsal bakım hizmetlerine bakıldığında genel durum daha da netleşiyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ASHB’nin 2021 yılı faaliyet raporu incelendiğinde çocuk bakım hizmetlerinin neredeyse yok hükmünde olduğu anlaşılıyor. Yoksul ailelere verilen ekonomik destekler çocukların aile yanında bakımı şartıyla veriliyor ve kurum bakımı ihmal ve istismar mağduru çocukları kapsıyor. Dolayısıyla bu kapsamdakileri vereceğimiz sayılara dahil etmiyoruz. Özel kreş ve gündüz bakımevinden yararlanan aileler ise ciddi anlamda dezavantajlı ailelerdir.5 Bu kapsamda 2021 yılında 2.775 çocuk ücretsiz bakım hizmetinden yararlanmıştır.
ASHB verilerine göre Türkiye genelinde 23 ilde hizmet veren ve gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişileri tarafından açılan 17.349 kapasiteli 263 özel huzurevinde 11.558 yaşlı; Bakanlığa bağlı 17.091 kapasiteli 165 huzurevinde 12.686 yaşlı bakım hizmeti almaktadır. Engellilere yönelik bakım hizmetleri ise daha da sınırlıdır. Buna göre, 104 merkezde 7 bin 211 engelli birey hizmet almıştır. Bunun yanı sıra yalnızca 242 engelli geçici ve misafir bakım hizmeti; bin 233 kişi ise gündüz yaşam merkezinde hizmet almıştır. Evde bakıma destek hizmetinden yararlanan kişi sayısı ise sadece 37’dir. Özetle, 2021 yılında yatılı ya da gündüzlü kurumsal bakım hizmetinden yararlanan kişi sayısı 36 bin civarıdır.
Bakım politikası içerisinde en büyük pay kuşkusuz evde bakım yardımına ayrılmıştır. Bu kapsamda 2021 yılında 530 bin 812 kişi bu yardımdan faydalanmıştır. Burada bakım verenlerin neredeyse tamamına yakınının kadınlar olduğunu vurgulayalım. 2023 Ocak ayı itibarıyla aylık 4 bin 336 TL olan bu nakit yardımı, bakım ihtiyacı olan engelli, yaşlı ya da hastaya bakan kişiye ödenmektedir. Bu anlamda yardımdan ziyade ücret olarak nitelenmesi de mümkündür. Ancak yoksullar açısından anlamlı görünse de büyük çelişkiler ve bakım sağlayan kişiler açısından emek odağında önemli hak ihlalleri içermektedir. Öncelikle bakım işi çoğu durumda -özellikle yatalak yaşlılar/hastalar ve ağır engelliler açısından- profesyonellik gerektirmektedir. Diğer taraftan evde bakım yardımı bakım veren kadınlar açısından 7 gün 24 saat sürdürülen, hafta tatili, resmî tatil ya da yıllık izinlerin olmadığı ve de emeklilik hakkı doğurmayan bir politikadır. Aynı zamanda devletin bu alandaki sorumluluğunu da ciddi biçimde azaltarak sorumluluğu aile içinde kadına yükler. Kadınların sırtına yüklenen bu ağır yük bakılan kişi açısından da ihtiyaçlarının yeterince karşılanamamasına ilişkin sorunlar yaratabilir. Dolayısıyla, yatılı ve gündüzlü bakım hizmetlerinin daha yüksek oranda kurumsallaşması, bunun yanında bireylerin ve ailelerin ihtiyaçlarına uygun hak temelli ve çok çeşitli hizmet modellerinin üretilmesi gerekiyor.
Kapitalizmde ev içi emek
Kapitalizmde refah rejimleri ülkeden ülkeye değişiklik gösterir. Bu, o ülkenin ekonomik gücü, politika anlayışı ve toplumsal dinamikleri ile ilişkilidir. Sosyal politikanın asli aktörü devlettir. Ancak, devletle birlikte piyasa ve aile de refah sağlayan kurum/mekanizma olarak kabul görür. Sivil toplumun buraya dahil edilmesi Esping-Andersen’in şartlı kabul olarak ifade ettiği kamu yararına olma ve devlet tarafından tanınması ile mümkün olur. Toplumda refah sağlayan bu araçlar farklı refah rejimlerinde farklı düzeylerde sorumluluk yüklenirler.
Esping-Andersen kapitalist devletleri refahı sağlayan mekanizmadan hareketle sosyal demokrat, liberal ve muhafazakâr olarak üçlü bir sınıflamaya sokar. Sosyal demokrat bir refah rejiminde bakım yükü kadınların üzerinden büyük ölçüde alınır ve bu alan kurumsallaştırılır. Liberal refah rejiminde bakım ihtiyacı büyük oranda piyasadan karşılanırken muhafazakâr rejimlerde bakım alanında refah sağlayan en önemli kurum ailedir ve bakım yükü de aile içinde kadına yüklenir. Devletin topluma yönelik sorumlulukları ve hizmetleri liberal politikaların alanı genişledikçe azalır. Tersinden de devletin payı azaldıkça piyasanın payı ve metalaşma artar.
Özellikle liberal ve muhafazakâr rejimlerde birey ya da ailelerin sosyoekonomik düzeyleri de toplumsal cinsiyet rollerinin kadına yüklediği bakım yükünü artıran ya da azaltan etkilerde bulunur. Kadının ev içinde yükü bu hizmeti satın alabildiğinde azalır ancak ev içi hizmetlerde yine ve çoğunlukla güvencesiz biçimde kadın emeği kullanılır. Bu, toplumsal iş bölümünde kadının yerini tekrar tekrar yüzümüze vuran bir gerçektir. Kadının kendi evinde görünmez olan emeği, bir başka evde güvencesiz de olsa görünürdür. Ev içi hizmetler için gerekli emeği piyasadan satın alamayan yoksul kadınların bakım yükü ise artar. Kadınları istihdamdan alıkoyan en önemli neden bu bakım yüküdür. Nitekim, TÜİK’in 2021 yılı Toplumsal Cinsiyet İstatistiklerine göre 9 milyon 917 bin kadının işgücüne dahil olamama nedeni “ev işleriyle meşgul” olmalarıdır. Bu gerekçe hane içindeki diğer aile üyeleri ile birlikte kapitalizm açısından da oldukça işlevseldir. Çünkü bu ücretsiz emek sayesinde işçiler bir sonraki güne dinlenmiş ve temel insani ihtiyaçları giderilmiş olarak uyanır. Böylece işçiler, işlerinde verimli çalışabilirler.
Ayrıca bu sayede devletlerin kurumsal bakım hizmetlerine ilişkin önlemleri de artık daha az maliyetli olacaktır. Sosyal Güvenlik açısından da kadınları dezavantajlı konuma iten bakım yükü istihdam alanından çekilmek zorunda kalan kadınları devletle, devletin sosyal güvenlik kurumlarıyla dolaylı bir ilişkiye iter. Bu, sosyal güvenliğin doğrudan muhatabının erkek olduğu, kadını da babası ya da eşi olan bu erkek üzerinden sistemle bağlantılandıran bir ilişkidir.
Kadınların mücadelesi
Türkiye’de AKP dönemindeki sosyal yardım ve sosyal hizmetler alanındaki uygulamalara bakıldığında toplumsal cinsiyete dayalı geleneksel bakışın pekiştirildiği politikaları görüyoruz. Özellikle sosyal hizmetlere başvuruların yoğun olarak kadınlardan geldiği gerçeği de bu gelenekselliğin kanıtıdır. Kurumsal bakım hizmetlerinin daha iyi bir alternatifi olarak görülen evde bakım yardımından faydalanan hanelerde, kadınlara asgari ücret altında bir miktar ödenmesiyle devletin bu alandaki harcamaları da sorumlulukları gibi büyük ölçüde azaltılmış olur.Hem duygusal, hem de maddi emeğin yoğun olduğu bu türlü bir bakım işi yanında geri kalan yeniden üretim faaliyetleri daha da görünmez hâle gelir. Ya da daha basitçe şöyle diyelim; engelli ya da yaşlı/hasta birine bakmanın yanında temizlik ya da yemek yapmak nedir ki!? Böylece kadının ev içindeki her türlü emeği daha da görünmezleştirilir. Bu bağlamda kadınların mücadelesi toplumsal yeniden üretim sürecindeki kadın emeği üzerine oturtulur ve Fraser’in sözleri ile “Bugünün bakım krizinin yapısal temelinin kapitalizmin doğasında var olan yeniden üretimi üretime tabi kılma dürtüsü olduğu” anlaşılırsa ve toplumsal talepler bu bağlamda dillendirilirse kadın mücadelesi toplumun tüm kesimlerine yayılabilir ve büyüyebilir.
Yararlanılan Kaynaklar
Acar-Savran, G., Tura Demiryontan, N. 2008. Kadının Görünmeyen Emeği, İstanbul, Yordam Kitap.
Davutoğlu A. Refah Devletinin Kurucu Belgelerinde Kadının Adı Yok: Beveridge Raporu’nun Cinsiyetçi Karakteri, VIII. Sosyal İnsan Hakları Ulusal Sempozyumu, Kocaeli, Türkiye, 10 Aralık 2016, cilt 1, s. 145-153
Diana Gittins, 1991. Aile Sorgulanıyor, Çev: Tuna Erdem. Pencere Yayınları
Esping-Andersen, Gøsta (1990). The three worlds of welfare capitalism. Princeton, New Jersey: Princeton University Press.
Fraser, N., Leonard, S. 2021, Kapitalizmin Bakım Krizi, Çev: Ali Yalçın Göymen, Praksis, Sayı 57, s. 191-197
1 TÜİK, İstatistiklerle Çocuk, 2021. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Cocuk-2021-45633
2 TÜİK, İstatistiklerle Yaşlılar, 2021. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Yaslilar-2021-45636
3 TC Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Engelli ve Yaşlı İstatistik Bülteni, Ocak 2022. https://www.aile.gov.tr/media/98625/eyhgm_istatistik_bulteni_ocak_2022.pdf
4 Bu tahmine 0-4 yaş arası çocuk sayısı, 85 ve üzeri yaştaki yaşlı sayısı ve ağır engelli sayısı dahil edilmiştir.
5 “Ekonomik durumlarına bakılmaksızın şehit ve gazi çocukları, Bakanlığımıza bağlı kuruluşlarda korunma altında bulunan çocuklar, cezaevlerinde hükümlü ve tutuklu olan anneleri ile birlikte kalan çocuklar ile ekonomik gücü yeterli olmayan ailelerin çocukları, ekonomik güçlük içindeki anne veya babası vefat etmiş çocuklar, tek ebeveyni ile yaşayan çocuklar, engelli ebeveyni olan çocuklar, kadın konukevinde bulunan veya ayrılan kadınların çocukları bu hizmetten yararlandırılmaktadır.”
Bkz: ASHB 2021 Faaliyet Raporu, s. 74 https://www.aile.gov.tr/media/100242/2021-yili-faaliyet-raporu.pdf