Ukrayna’da devam eden savaş bir buçuk yılını doldururken bu süreçte en büyük sınavı ABD ve NATO’nun Ukrayna’da yürüttüğü savaşa karşı seslerini yükselten sosyalistler verdi, hâlâ da veriyorlar. Dünya geneline baktığımızda sol/sosyalist partiler Ukrayna savaşı konusunda ne yazık ki ikiye bölünmüş durumda. Ne yazık ki diyoruz, çünkü bu partilerin bir kısmı açık şekilde Ukrayna’yı desteklemiş, dolayısıyla ABD ve NATO’nun emperyalist yayılma politikalarının tarafı olmuştur.

Sol/sosyalist partilerin bir kısmı ise ABD ve NATO’yu utangaçça eleştirmekle yetiniyor. Savaşın üzerinden bir yıl geçtikten sonra ABD ve NATO’nun savaş kışkırtıcısı rolü çok daha açık biçimde ortaya çıkmışken kimi uluslararası sosyalist ve komünist partilerin yayınladıkları ortak bildiri bu nitelikte. “Savaşa katılan ülkelerin halklarını, çeşitli sahte bahanelerle halkları emperyalist savaşın ‘kıyma makinesine’ çeken burjuva güçlerin propagandalarına karşı mücadelelerini güçlendirmeye çağırıyoruz” denilen bildiride, ABD’nin kuklası Ukrayna hükûmetinin NATO’ya girmek uğruna kendi halkına yaşattığı Bandera faşizmi ve zulmüne değinilmiyor, bunun yerine muhatapları belli olmayan “burjuva güçleri” deniliyor. Yine aynı bildiride, Ukrayna ve Rusya halkları için “Her iki ülke halkları dokuz yıldır kan döküyor ve bu durum geçen yılki katliamla doruğa ulaştı” denilerek yine katliamın muhataplarının adı geçirilmiyor ve sonuçta Ukraynalı faşist Bandera güçlerinin rolü görmezden geliniyor. Bildiride, “Halkların şu ya da bu emperyalistin, tekellerin çıkarlarına hizmet eden bir ittifakın yanında yer almakta hiçbir çıkarı olmadığını bir kez daha vurguluyoruz” denilerek Rusya da emperyalist sayılıyor ve aslında ABD ve NATO’nun ekmeğine yağ sürülüyor.1 Yazık. Üstelik bugün Almanya’nın eski Başbakanı Angela Merkel’in itirafları sonucu 2014’ten savaşın başladığı tarihe kadar geçen sürede Rusya’nın aldatıldığı gün gibi su yüzüne çıkmış durumdayken. Merkel bir gazeteye verdiği röportajda, kendi döneminde Rusya karşısında nasıl iki yüzlü bir politika izlediklerini, 2014 Minsk anlaşmasıyla aslında Rusya’nın aldatıldığını ve oyalandığını, bu anlaşmaların Ukrayna’nın Rusya ile savaşa hazır olana kadar güç kazanması amacıyla yapıldığını açık şekilde belirtiyordu. Dolayısıyla Rusya’ya yapılan ‘uluslararası hukuku ihlal ettiği’ yönündeki suçlamalarının asıl muhataplarının kendileri olduğunu itiraf etmiş oluyordu.2

Ama umut vericidir ki, bu olumsuz örneklerin yanı sıra Ukrayna savaşında ABD ve NATO’nun rolünü açıkça ortaya koyan ve yukarıda belirttiğimiz partilerin aksine Rusya’nın emperyalistlerle aynı kefeye konulamayacağını savunan sağduyulu partiler de var. Bu partilerin “İlerici Güçlerin Başlıca Görevi” başlıklı ortak bildirisinde, savaşın fiilen Kiev Nazilerinin Donbas halkına karşı cezalandırma eylemini başlattığı 2014 yılından bu yana devam ettiği vurgulanıyor. İnsanların ana dilleri Rusçayı konuşmak istedikleri için, Hitler Nazizminin işbirlikçilerini kahraman olarak kabul etmedikleri için, Sovyet anıtlarını yıkmayı ve Rusya ile bağlarını koparmayı reddettikleri için öldürüldükleri ifade ediliyor. Rusya’yı itham edenlerin aksine, ABD’nin başını çektiği NATO tarafından örgütlenen ve yönlendirilen elliden fazla soyguncu devletin, Rusya’ya karşı faşist yayılmacı bir politika izlemek amacıyla Hitler’in müttefiki Bandera hareketinin Ukraynalı destekçilerini kullandığı açıklanıyor. Rusya’yı baskı altına almak ve parçalamak için dünya sermayesinin tüm siyasi, mali, ekonomik ve askerî kaynaklarının devreye sokulduğu belirtiliyor.

Bu bildirinin altında adı geçen sosyalist ve işçi partileri, güdülen amacın faşizmi aktif ve açık şekilde kullanarak 21. yüzyılda ABD emperyalizminin dünya çapındaki hâkimiyetini kurmak olduğunu belirtiyor, Donbas emekçilerinin Rusya askerî kuvvetleri tarafından desteklenen haklı anti-faşist mücadelesini destekliyorlar. Dünya işçi hareketinin çıkarlarına açıkça aykırı olan ve Yugoslavya, Irak veya Libya’nın başına gelen kaderin Rusya’nın başına gelmesini önlemek için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını ilan ediyorlar.3

Barış hareketinin talepleri

Dünyada olduğu kadar Avrupa solu/sosyalistleri arasında da büyük bir kafa karışıklığı var. Kuşkusuz bu kafa karışıklığını yaratan ABD ve Ukrayna’daki Nazi işbirlikçilerinin propagandası. Ancak Barış Hareketi, Avrupa genelinde ve özellikle ABD’nin Avrupa’daki uzantısı Yeşiller Partisinin koalisyon ortağı olduğu, daha doğrusu savaş hükûmetinin başta olduğu Almanya’da yükseliş kaydediyor. Alman hükûmetinin ABD’nin Ukrayna’da körüklediği savaşa her türlü desteği vermesi, tüm ülke ekonomisini Ukrayna’ya destek politikası üzerine kurmasına karşı Barış Hareketi de ülke çapında eylemliliklerini yaygınlaştırıyor. Yeşillerin hâkimiyetindeki hükûmetin başa gelir gelmez Ukrayna’yı desteklemesi ve Rusya karşıtı politikaları sonucu özellikle Rusya’dan doğalgaz alımını keserek başta Alman sanayii olmak üzere tüm ülke ekonomisini felce uğratacak derecede aymazlığı toplumda giderek daha fazla tepki topluyor.

1 Eylül Dünya Barış Gününe hazırlanan ve içerisinde 150 sol ve sosyalist çevrenin dahil olduğu Barış Hareketinin net talepleri ve mesajları var. Her şeyden önce Alman hükûmetinin savaşı kışkırtan politikalarına son verilmesini ve büyük güç olma hayallerinden vazgeçilmesini istiyor. Barış Hareketinin diğer talepleri arasında, Rusya’ya yönelik yaptırımlardan vazgeçilmesi, mali ve askerî destek yoluyla savaşın tırmandırılmasına son verilmesi, bütçeden silahlanmaya büyük bir payın ayrılması ile Ukrayna’ya silah sevkiyatından vazgeçilmesi ve en önemlisi Ukrayna’daki savaşın sonlandırılmasına yönelik müzakerelere başlanması var. Bu amaçla Alman Ordusunun ve NATO’nun konuşlandığı merkezlerde ve ayrıca hükûmetin 3 Ekimde “Alman Birliği Günü”nü kutlamayı planladığı Hamburg gibi merkezlerde yoğun eylemliliklerin gerçekleşmesi bekleniyor. Hükûmetten, başa gelmeden önce verdiği “savaş ve kriz bölgelerine silah tedarik etmeme” sözünü tutması talep edilecek.

Bu süreçte Barış Hareketinin genişlemesi ve kalıcı hâle gelmesi de hedefler arasında.4 Bununla birlikte, Barış Hareketi, her ne kadar Ukrayna’daki savaşın ABD ve NATO’nun doğuya doğru genişleme emellerinin sonucu çıktığını kabul etse de, içlerindeki birçok farklı çevrenin etkisiyle, yukarıda belirttiğimiz partilerin açıklamalarına benzer şekilde ne yazık ki Rusya’ya yönelik ‘uluslararası hukuku ihlal’ değerlendirmesini sürdürüyor. Barış Hareketi içerisinde birçok sosyalist çevre Barış Hareketinin bu söyleminden vazgeçmesini istiyor, ancak aynı zamanda hareketin tabana yayılmasının önemi bakımından da eylem düzeyinde katılarak destek vermeye devam ediyor. DKP’nin de içinde olduğu bu kesimler barışın ancak Rusya ve Çin’le işbirliği yapılarak mümkün olabileceğini savunuyorlar.

ABD’nin AB’deki uzantısı Yeşiller

Sosyal Demokrat Parti SPD, Birlik 90/Yeşiller Partisi ve Hür Demokrat Parti FDP’den oluşan “sol” görünümlü koalisyon hükûmeti daha kurulma arifesinde eleştiriliyordu. Örneğin Alman Komünist Partisi DKP, henüz koalisyon şekillenmeden önce, bu hükûmetin gerek içte gerekse dışta saldırganlığını artıracağını tespit ediyordu. Ayrıca, büyük bir öngörüyle, “tüm bu partiler farklı nüanslarla da olsa NATO’nun savaş çizgisini ve AB’nin militerleşmesini, Rusya ve Çin karşıtı çizgiyi savunuyorlar. Bu çizgi, bu ülkenin insanlarının demokratik ve sosyal haklarına yoğun saldırı anlamına geliyor. Bu saldırılar seçimlerden sonra daha da ağırlaşacak. Gerekçeleri farklı olacak. Her biri az veya çok ‘çevre’nin kurtarılmasını gerekçe gösterecek” diyordu. Seçimlerin büyük oy kaybına uğrayan partisi Sol Parti (Die Linke) olmuştu. Bu ağır oy kaybına uğramasında ise sevinilecek bir yan olmadığını, bunun, Sol Partinin hükûmete dahil olmak uğruna her şeyden vazgeçmeye hazır olduğunu göstermesinin bir sonucu olduğunu ifade ediyordu.5 Gerçekten, bugün Alman hükûmetinin savaş kışkırtıcılığı ve Rus düşmanlığı inanılmaz boyutlara vardı. ABD ideolojik ve politik olarak kendisinin isteyip de yapamayacaklarını Avrupa Birliğinde uzantısı olan Yeşiller üzerinden yaptırıyor. Ne yazık ki uzun bir süredir bu politikalarını “çevrecilik”, “insan hakları savunuculuğu” görüntüsü altında gerçekleştirdiler ve demagojilerle solun ve demokratik kitle örgütlerinin içerisinde de yer edindiler.

Almanya’daki Sol Parti

Almanya’daki Sol Parti yönetimi de ne yazık ki ABD destekçisi hükûmetin Ukrayna’daki savaşa destek politikaları karşısında tavizkâr bir tutum izledi. Meclis’te 2017 genel seçimlerine göre 30 sandalye kaybederek yalnızca 39 milletvekiline sahip olan Sol Parti, adı sol olan birçok çevre gibi ABD güdümlü hükûmetin yedeği konumuna düştü. Partinin hükûmetin Ukrayna’daki savaşa askerî destek kararları karşısında bu tavizkâr tutumu nedeniyle parti kurucularından olan Oskar Lafontaine Ukrayna savaşı başladıktan çok kısa bir süre sonra partiden istifa etmişti. Sol Parti Rusya’ya yönelik yaptırımlara ilişkin, “oligarklara” yönelik olduğu müddetçe yaptırımların uygun olduğu düşüncesine sığınıyor. Oysa ABD kökenli bu düşünce yüzünden Avrupa genelinde ve Almanya’da Rus düşmanlığı almış başını gidiyor. Ayrıca savaşın başından beri savaş kışkırtıcılarını ve savaşı tırmandıranları göremedikleri için onlar da Rusya’yı saldırı savaşı yürütmekle suçlayacak ve emperyalist olarak niteleleyecek kadar körlük içindeler. Önümüzdeki yıl gerçekleşecek olan Avrupa Parlamentosu seçimlerine şimdiden hazırlanan Sol Partinin, bu seçimlerde göstereceği aday da şu an yönetimde çoğunluk olan bu kanadı temsil ediyor.

Sol Partinin sosyalist kanadından yeni parti kurma sinyalleri

Ukrayna’daki savaş sürecinde Mecliste koalisyon hükûmetinin politikalarına karşı onurlu bir tutumu Sol Parti milletvekili olan ve partinin sosyalist kanadında yer alan Sahra Wagenknecht gösterdi. Parti içinde kalıp partiyi savaşın utangaç destekçisi çizgisinden vazgeçirmek için büyük bir mücadele veren Sahra Wagenknecht uzun bir süredir açık sözlülüğü ve net tutumu nedeniyle partinin kara koyunu olmuş durumda. Sahra Wagenknecht, Ukrayna savaşında ABD ve NATO karşıtı düşüncelerini ve hükûmetin ordu bütçesini artırma ve savaşa silah tedariki kararlarına karşı tepkilerini, barışın müzakerelerle mümkün olabileceğini medyada ikirciksiz ve tüm baskılara rağmen her fırsatta cesur şekilde savunuyor. Wagenknecht Kiev rejimini eleştirerek Donbas halkına yönelik uygulamış olduğu faşist terörü kınasa da tek handikapı Rusya’ya ilişkin hâlâ saldırı savaşı yürüttüğü söylemini sürdürmesi. Umarız bu söyleminden vazgeçer, çünkü kendisi de birçok röportajında Merkel’in savaş ortamını nasıl hazırladıklarına ilişkin itiraflarına değiniyordu.

SOL/SOSYALİST PARTİLERDE EMPERYALİZM BÖLÜNMESİ

Sahra Wagenknecht’in önemli diğer bir eylemi de Alman yazar Alice Schwarzer ile bu yılın Şubat ayında internet üzerinden imzaya açtıkları “Barış Manifestosu”ydu. Wagenknecht ve Schwarzer, birlikte çağrıcısı oldukları ve Ukrayna’ya silah tedarikine son verilmesi ve barış müzakereleri için uzlaşma çağrısıyla Berlin’de yaklaşık 50 bin kişinin katıldığı barış mitingi düzenlediler. Parti yönetimi açıkça milletvekilliğini bırakmasını talep ediyor ve yeni dönemde yollarının ayrı olacağını ilan etmiş durumda. Wagenknecht de artık Sol Parti adına hareket etmeyeceğini ilan etmiş durumda. Sahra Wagenknecht, yeni bir partiye dair düşüncelerini medyada da açıklıyor ama bu kararını yıl sonuna doğru vermesi bekleniyor. Ayrıca eğer parti kurulursa, hâlen Sol Parti içinde kendisiyle birlikte hareket eden diğer milletvekilleri Sevim Dağdelen, Alexander Ullrich, Christian Leye veya Zaklin Nastic de yeni partinin yönetiminde yer alması beklenen isimler arasında. Kamuoyu yoklamalarına göre yeni parti kurulursa seçmen potansiyelinin yüzde 19 civarında olabileceği belirtiliyor.

Diğer önemli haber, sağı temsil eden Almanya İçin Alternatif Partisi AfD ve Almanya Hristiyan Demokrat Birliği CDU gibi partilerin seçmenlerinden bir kısmının partilerinden koparak Sahra Wagenknecht’in kuracağı yeni partiye katılabileceği ihtimali.6 Wagenknecht, Haziran ayında verdiği röportajında AfD’ye oy veren kimi kesimlerin tepki oyu kullandıklarını açıklıyordu. Seçmenlerin oy verdikleri partilerden dolayı hayal kırıklığına uğradıklarını, hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı gibi sorunlarının siyasetçiler tarafından dikkate alınmadığı hissine kapıldıklarını belirtiyordu.7 Eğer bu seçmen tabanı da katılacak olursa yeni partide birleşecek ulusal güçlerin ve sosyalistlerin geniş bir taban kazanma ve 2025’teki seçimlere katılma şansı artabilir. Sahra Wagenknecht’in yeni bir parti kurması hâlinde, bu
partinin başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın Ukrayna’daki savaşa ilişkin politikalarını
değiştirecek ve barışa hizmet edecek bir güce ulaşıp ulaşmayacağını izleyip göreceğiz.

1  Bu konuda solidnet.org’ta 27 Mart 2023 tarihinde yayınlanan ortak bildirinin metni için bkz. http://www.solidnet.org/article/Joint-Statement-of-Communist-and-Workers-Parties-On-the-one-year-since-the-imperialist-war-in-Ukraine/

2  Merkel’in söyleşisinin ayrıntılı değerlendirmesini yapan Ceyda Karan’ın “Merkel’in ifşaatları” başlıklı makalesi için bkz. https://www.birgun.net/haber/merkel-in-ifsaatlari-413310

3  28-29 Ekim 2022 tarihlerinde gerçekleşen 22. Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri Toplantısı katılımcılarının bildirisi ve imzacı partiler için bkz. http://www.solidnet.org/article/22nd-IMCWP-The-Struggle-Against-USA-and-NATO-Imperialism-which-Seek-World-Hegemony-is-the-Key-Task-of-the-Progressive-Forces/

4  Bkz. https://www.unsere-zeit.de/mobilisierung-gegen-die-kriegsregierung-2-4782297/

5  DKP’nin 27 Eylül 2021 tarihli bildirisi için bkz. http://www.solidnet.org/article/German-CP-Statement-of-the-German-Communist-Party-DKP-on-the-Elections-to-the-Bundestag/

6  Bkz. https://www.deutschlandfunk.de/sahra-wagenknecht-eigene-partei-linke-100.html

7  Bkz. https://www.mdr.de/nachrichten/deutschland/politik/wagenknecht-afd-menschen-enttaeuscht-100.html

Paylaş